''Demokratikleşme başlatılmadığı sürece her zaman darbe riski olacaktır''

Londra merkezli Centre for Kurdish Progress önceki gün HDP Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk ve Kuzey Irak Bölgesel Kürt Parlamentosu Milletvekili, İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Salar Mahmood’un konuşmacı olarak katıldıkları bir panel düzenledi.

İngiliz Parlamentosu Lordlar Kamarası’nda gerçekleşen, “Türkiye’de darbe girişimi sonrası demokrasi ve Kürt Bakış Açısı” konulu panelin ev sahipliğini ve başkanlığını Richmond Barones’i Angela Harris yaptı.

Harris’in açılış konuşmasından sonra sözü alan HDP Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk, Türkiye’de bugün yaşananların idrak edilmesi için geçmişin anlaşılıp, analiz edilmesi gerektiğini, özellikle demokratikleşme ve Kürt sorununa değinmeden bugün yaşanılanların anlaşılmasının mümkün olmadığının altını çizdi.

Öztürk, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Haziran seçimleri sonrasında HDP’nın başarısını kabul etmeyerek, erken seçime gidilmesi kararı aldığını ve buna rağmen 2 Kasım’daki seçimlerde de HDP’nin yine %10 barajını geçtiğini söyledi. Öztürk şöyle devam etti; “Türkiye’de kalan son demokratik rejimin kırıntılarının da HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ile tehlike altında olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda Alevi ve diğer azınlık gruplara yapılan saldırılarda, Türkiye’de artık politik olarak iletişim kurulmasına izin verilmeyeceği mesajı veriliyor.”

Demokratikleşme başlamadığı sürece...

HDP olarak darbeye karşı olduklarını ve bunu darbe girişimi sonrasında derhal belirttiklerini söyleyen Öztürk, Türkiye’de demokratikleşme süreci başlatılmadığı sürece her zaman askeri darbe riski olacağını ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi bu demokratikleşme sağlanamadığı sürece Türkiye’de hâlâ askeri darbeyi umut edecekler olacağını dile getirdi.

Öztürk, darbe girişimi sonrasında ilân edilen OHAL sonrasında, devlet kademelerinde 40-50 sene görev yapmış, Fethullah Gülen’in cemaatine mensup üyelerin temizlenmesi bahanesiyle, hükümet aleyhine düşünen herkesin uzaklaştırılmasının hedeflendiğini öne sürdü.

Türkiye tek kişiye bağlı bir sisteme giriş yaptı

Öztürk sözlerini şöyle sürdürdü; “Türkiye parlamenter demokrasiden tek kişiye bağlı bir sisteme geçiş yapmış durumdadır. OHAL sonrasında 93 bin kişi açığa alındı. 40 bin kişi halen gözaltında. Üniversitelerde 5,247 akademisyen gözaltında. 3,392 hakim ve savcı görevlerinden alındı. 28.163 eğitim müdürü,2,018 sağlık müdürü,1,642 finans müdürü görevden alındı. 35 adet sağlık merkezi kapatıldı, 1.061 eğitim kurumu kapatıldı.

En önemlisi 11.301 öğretmen görevden, terörist oldukları gerekçesiyle açığa alındı. Bu sayısal figürler olayın vehametinin görülmesi açısından çok önemli.”

Hapishanelerde hak ihlalleri yapılıyor

Özellikle hapishanelerde insan hakları ihlali yapıldığını öne süren Öztürk, insanların kendi memleketlerinden çok uzak şehirlerde hapishanelere koyulduğunu ve ekonomik durumları iyi olmayan ailelerinin ve avukatlarının onları görmeye gidemediklerini belirtti. Avukat görüşmelerinin kayıt altına alındığını söyleyen Öztürk, böyle bir uygulamanın demokratik bir ülkede olmaması gerektiğini, 4 kişilik koğuşlarda tutukluların 12 kişi kaldığını ve dönüşümlü olarak uyuduklarını dile getirdi.

HDP’nin demokratik seçimle kazandığı 24 tane belediye başkanının tutukladığını ve bu belediyelere AKP hükümetinden kişilerin atandığını söyleyen Öztürk, yasalara göre bu belediyelere HDP’nin havuzundan kişilerin atanması gerektiğini belirtti.

Öztürk sözlerine şöyle devam etti; “Darbe girişimi sonrasında Kürt kasabalarındaki belediye başkanlarına saldırılar düzenlendi. Bu kasabalardaki insanların iradesi gözardı edildi ve AKP mensubu kişiler bu kasabaların idaresine atandı.”

Muhalif olan yerel televizyon ve radyo kanallarının kapatıldığını belirten Öztürk, bunların arasında Alevi kanalının da olduğunu ileri sürdü.

Son olarak Türkiye’deki, hapishanelerdeki baskının son bulması ve demokratik sürecin başlatılması gerektiğinin altını çizen Öztürk, Öcalan’ın serbest kalmasının milyonlarca Kürt’ün ortak arzusu olduğunu belirterek bu baskının son bulması gerektiğini belirtti.

Kürtler yerine Araplar desteklendi

Salar Mahmood konuşmasına Britanya’nın Kürt sorunlarında oldukça pasif kaldığını belirterek başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü sonrasında, Kürt ulusunun dörde ayrıldığını öne süren Mahmood, dönemin başbakanı Lloyd George’un Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmasında Kürtlerin kendi özerk bölgelerini kurma hakları olduğunu dile getirdiğini, o dönemde birçok umut aşılandığını fakat 1920 sonrasında yapılan anlaşma sonrasında Büyük Güçler’in etkisiyle bu anlaşmaların geçersiz kılındığının altını çizdi.

Mahmood: Türkiye sınır ihlali yapıyor

Mahmood, Türkiye’nin Irak sınırlarını, DAEŞ ile mücadele bahanesiyle ihlal ettiğini ve sadece geçen hafta Irak Parlamentosu’ndan bir deklarasyon yayınlanarak Türkiye’nin sınır ihlali yaptığının açıklandığını söyledi.

Türkiye, Britanya ve Amerika ve diğer büyük ülkelerin, bölgede kendi çıkarları, doğal kaynaklar ve zenginlikler için mücadele ettiklerini ileri süren Mahmood, bu ülkelerle ekonomik ilişkilerin önem taşıdığını fakat geçmişe dayanan tarihi ve ulusal sorunlar olduğunun da bilinmesi gerektiğini belirtti.

Mahmood sözlerine şöyle devam etti; “Uzun süredir Rojova ve Bajur’da DAEŞ’le mücadele ediliyor. Kürt kadınları DAEŞ’le savaşırken efsanevi bir mücadele veriyorlar. Türkiye,Irak ve Suriye’deki hükümetler bilindiği gibi oldukça zayıflar ve büyük güçler bunları iktidarda tutarak daha küçük kültürlerle uğraşmalarına izin veriyorlar. Kürtlerin şuan çok uluslu bir projesi var. Sadece Kürtlerden bahsetmiyoruz, Türkmenler ve diğer etnik kökenler de bu proje dahilindedir.”

 

DHA