MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Gül’ü bu kadar korkutan şey ne?


CHP Grup Başkanvekili Engin Altay dün sabah Fox TV’de konuşuyordu. AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın danışmanı İbrahim Kalın ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ı Abdullah Gül’e göndermesini demokrasiye ağır bir darbe olarak niteleyerek şöyle dedi Altay; “Bu ziyaret otomobille gerçekleştirilmiş değil, bendeki bilgilerin doğruluğu kesin bu ziyaret bir helikopterle Sayın Gül’ün konutunun bahçesine inilerek yapılmış bir ziyarettir. Bu açık bir muhtıradır.”
Bundan bir süre sonra eski Cumhurbaşkanı Gül kameraların karşısına geçti ve “aday olma sürecinin sonlandığını” açıkladı.
Gül “Geniş bir mutabakat söz konusu olursa” adaylıktan kaçınmayacağını daha önce de belirttiğini söyleyerek “Temel Bey’in yaptığı temaslar sonucunda böyle bir mutabakatın olmadığı görülmüştür. Böylece adaylığımla ilgili bir süreç artık söz konusu değildir” dedi.
Gazetecilerden hiçbir soru almayacağını “çünkü polemik yapmak istemediğini” söyleyen Gül İbrahim Kalın’la Hulusi Akar’ın ziyareti ile ilgili hiçbir şey söylemedi.
Size açık bir şey söyleyeyim mi? Meral Akşener sayesinde direkten dönmüşüz aslında.
Eğer İYİ Parti lideri “Yok öyle şey, ben adaylıktan vazgeçmem” demese şu anda Abdullah Gül muhalefetin ortak adayı olarak ilan edilmişti.
Ne kokan ne bulaşan, hiçbir riske girmeden tepeden inme “kurtarıcı” muamelesi görmek isteyen bir kişi az kalsın herkesin adayı olacaktı.
Gerçi belki aday olacaktı ama saray danışmanı ve genelkurmay başkanının ziyaretinden sonra yine yan çizebilirdi.
Gül “nedense!” bu ziyaretle ilgili bir şey söylemiyor.
Belli ki AKP Genel Başkanı adına “helikopterle” ziyarete gelen ikili kendisini fena halde korkutmuş.
Muhtemelen Gül’ü çok sıkıştıracak bir konu var ortada.
Ortada dolaşan dedikodular “akçalı” bazı konular olduğu yönünde.
Aslına bakarsanız insan merak etmiyor değil.
Gül aileden zengin değil.
Eşi de öyle zengin falan değil.
Bugüne kadar çalışmışlığı da yok, çok genç yaşından itibaren siyasete girdi, şu anda yaşı 64, 30 yılı aşkın süredir milletvekilliği, başbakanlık, bakanlık, cumhurbaşkanlığı yapıyor.
Yani hepsi de “servet edindirmeyecek” maaşlı işler.
Kısacası bugünkü ultra lüks yaşamını kendisine sağlayacak bir birikim elde etmesi mümkün değil.
Cumhurbaşkanlığını bitirdikten sonra 20 milyonluk bir villaya taşındığı haberleri çıktı da kimse “nereden buldunuz bu kadar parayı?” diye sormadı.
Kim bilir belki sarayın ikilisi bu soruyu sormuşlardır. O da kalakalmıştır ve “Bitti adaylık sürecim” açıklamasını yapmıştır.

Bİ SORALIM BAKALIM

15 Temmuz’da sokağa çıkan bakan var mıydı?


Meclis’teki 23 Nisan törenlerinde AKP Genel Başkanı Erdoğan çok öfkelendi biliyorsunuz.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in kendisine “parmak salladığını” söyleyen Erdoğan tarihe geçecek biçimde “Aşağıda olsam haddini nasıl bildireceğimi gösterirdim” dedi.
Bu söz “saldırın” emrinden başka bir şey değildir aslında.
AKP Genel Başkanı “Bana laf söyleyeni indirin aşağı” demek istemektedir bir anlamda.
Tabii AKP Genel Başkanı’nın “parmak salladı” diye hedef gösterdiği Özel haliyle bütün AKP’lilerin de dilindeydi.
Hemen ertesi günü bir yemekte “AKP’ye daha doğrusu Erdoğan’a laf söyletmeyen” işadamı ile yan yana düştük.
Adamı anlatamam. Hiç konuşturmuyor. İnanılmaz bir demagoji ki baş etmek mümkün değil.
O da Erdoğan’ın izinden giderek “Parmak sallayan” milletvekiline laf sokuşturdu sonra lafı Kılıçdaroğlu’na getirerek “Sizin başkanınız” dedi (nereden bizim oluyorsa artık) “darbe gecesini bir belediye başkanının evinde geçirdi” dedi.
Buyrun, ne alakası varsa. Ben de “Eee” dedim “Nerede olmalıydı ki?”
Adam cevapladı; “Sokağa çıkacaktı. Kendisini tankların üzerinde görseyik o zaman demokrasiye bağlı olduğunu ve ülkesini sevdiğini anlardık.”
Öyle ya o gece başta Başbakan olmak üzere bütün bakanlar sokaklarda tankların üzerinde darbeye karşı bayrak açmışlardı. Kemal Bey ise bir “belediye başkanının” evinde saklanmıştı.
Mantık böyle olunca, bırakın tartışmayı, kulak misafiri olmak bile bunaltıcı oluyor.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Tatil günüyse insanlar eziyet çekmeli


Bugün pazar. Özellikle İstanbul’da on binlerce kişi güzel ve güneşli havadan yararlanmak için İstanbul Boğazı’nın iki yakasındaki sahillere akın edecek.
Ancak bunca insan ne yazık ki deniz yolunu kullanamayacak.
Çünkü şehir hatları ve yine onların denetimindeki deniz motorları pazar ve resmi tatil günleri çalışmıyorlar.
Oysa zaten Boğaz’a asıl akın pazar ve resmi tatillerde oluyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi pazar ve resmi tatil günlerini neden halkı cezalandırmak için kullanıyor anlamak mümkün değil.
Tam tersine Boğaz’daki vapur ve motor seferlerinin tatil günlerinde daha da artırılması gerekir.
Beylerbeyi’nde oturduğum için uzak yerlerden çoluk çocuk Boğaz kıyılarına gelen insanların çektiği sıkıntıyı bizzat gördüğüm için bu yazıyı belediyeye bir uyarı olması umuduyla yazdım.

ÖNERİ

Bu videoyu izleyin, zihinsel engelli çocuklar bir yaşam köyüne kavuşsun


Pink Floyd’un ünlü “The Wall” adlı şarkısını bilmeyen yoktur. İngiliz eğitim sistemini eleştiren bu şarkı çok uzun yıllardır protest müziğin şaheserleri arasında en tepede duruyor.
Türkiye Zihinsel Engelliler için Eğitim ve Dayanışma Vakfı (İZEV) bu şarkıya Türkçe sözler yazmış.
Selda Bağcan, Koray Avcı, Yavuz Dizdar, Funda Arar ve Kubat da bu sözleri seslendirmiş. 30 zihinsel engelli çocuğun rol aldığı bir de klip çekilmiş.
Peki ne olacak bu klip?
Bu klip şu anda You Tube’da izleniyor. Ne kadar çok izlenirse Google’dan reklam alma şansı o kadar yükseliyor.
Şu anda 500 bine varmış durumda izleyenlerin sayısı. İZEV bu sayının 10 milyona çıkması halinde çok ciddi bir gelir elde edilebileceğini belirtiyor. Bu gelirle zihinsel engelli çocuklara bir yaşam köyü kurulacak.
Size bu videonun linkini veriyorum. Tıklayın ve efsane şarkıyı sevdiğiniz sanatçılardan Türkçe dinleyin.
Tıklaması  ve dinlemesi bedava. Ama her tık bu çocuklara bir umut ışığı olacak.
https://www.youtube.com/watch?v=3dnzLM_N-2Q&feature=youtu.be

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Siyaset çok ...tan bir durum aldı


Siyasette polemikler, atışmalar hatta bazen hakaretler de olabilir.
Ancak AKP Genel Başkanı Erdoğan sayesinde bu artık günlük rutinlerimiz arasına girdi.
Erdoğan’ın muhalefete veya beğenmediği kişilere, kurumlara çok ağır hakaret etmediği gün yok gibi.
Ama sorarsanız muhalefet küfürbaz.
Erdoğan dün İstanbul’da konuşurken aynen şunları söyledi;
“CHP yönetimi zamanında İstanbul’da gazeteler maske dağıtıyordu. CHP demek çöplük demektir, susuzluk demektir. Sen benim vatandaşımı tezekten kurtarıyor musun? Çünkü CHP demek tezek demektir.”
Siyaseti bu kadar ...tan hale getirmek bir Cumhurbaşkanı’na hiç ama hiç yakışmıyor.

BAŞIMDAN GEÇENLER

En sinir bozucu efelenme “Git şikayet et”


Bazen hiç olmadık bir yerde fena halde canınızı sıkan bir olayla karşılaşırsınız. Sonuna kadar haklı olduğunuz halde hem elinizden bir şey gelmez hem de kendinizi aşağılanmış, küçültülmüş hissedersiniz.
İşte buna benzer bir olay geldi başıma.
Birkaç gün önce Metro’nun Levent İstasyonunda görevli bir güvenlikçiyle tartışmak zorunda kaldım.
Nedenini söylemek istemiyorum çünkü o da ayrı bir güvenlik sorunu.
Muhtemelen beni tanıdığı için ama bunu hissettirmemeye çalışarak üzerime gelen işgüzar bir güvenlik görevlisi çevreden geçen ve beni tanıyan onlarca kişinin şaşkın bakışları arasında telefonla polis çağırdı.
Polis geldi. Gelme nedenine şaşırdı aslında ama mecburen beni arka taraftaki polis odasına davet etti.
Az sonra genç birkaç polis daha geldi. Bu sivil polislerde kural olmuş galiba, hepsi son derece hırpani görünümlü, çirkin ve dökülen kot pantalonlar, ütüsüz kirli gömlekler ve üzerine giyilmiş yeleklerle gerçekten korkunç bir haldeler.
Polislere güvenlik görevlisinin kasıtlı olarak işgüzar davrandığını, kendilerinin de bunu sürdürdüğünü söyledim. “Fedailik yapıyordu, siz de yapmayın” dedim. Polislerden birinin “Can Bey” diye hitap etmesi üzerine “bakın arkadaşınız tanıyor, hukukta maruf olmak (bilinen kişi olmak) tanımı vardır, buna rağmen benim kişilik haklarımın ihlal edilmesine ortak oluyorsunuz” dedim.
Polislerden biri “OHAL var” demez mi? Ne alaka?
Sonra arkasını dönüp giderken “çok konuşma, beğenmiyorsan git şikayet et” dedi.
Hiçbir şey değil de bu laf çok koydu bana. Çünkü bu efelenme özellikle benim kim olduğumu da bildikten sonra “bana bir şey olmaz, seni mi dinleyecekler, tam tersine bana ödül bile verirler” tavrıydı.
Evet, diyelim ki bu polisleri şikayet ettim? Ne olacak? İçişleri bakanı “İyi yapmışsınız. Keşke copla da bir iki kez vursaydınız” diyecektir.
Artık sokaklarda gezmek ve devletin resmi görevlileri ile göz göze gelmek de tehlikeli bir hal almaya başladı.

sozcu-banner-1