YENİ ÖĞRENDİM

İnce’nin kasketinin 8 sırrı


muharrem-ince-sapka

CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce sempatik davranışları, tatlı sert konuşmaları, halkla çok yakından ilişki kurabilmesi ve genç yaşlı, kadın erkek herkesle samimi sohbetler etmesi kamuoyunun ciddi biçimde ilgisini çekiyor.
Gözlediğim kadarıyla oyunu CHP’ye vermeyi düşünmeyenler bile Muharrem İnce’yi izliyor ve sempati duyuyor.
İnce’nin kamuoyunda dikkat çeken özelliklerinden biri de sık sık başına taktığı kasket.
Ankaralı bir yakınım telefonla arayıp “Muharrem İnce’nin kasketine baktın mı hiç?” diye sordu.
“Baktım tabii” dedim “kaçırdığım bir şey mi var?”
Güldü “Yok” dedi “Bu kasket 8 köşeli kasket, özelliği bu, çünkü kasketin her köşesinin bir anlamı var.”

muharrem-ince-sapka3

Meğer bu 8 köşeli kasketler gerçekten çok özelmiş ve şu anda sadece Elazığ’da üretiliyormuş.
Bu bilgiyi de Milliyet Gazetesi’nin internet sitesinden aldım. İki yıl önce Elazığlı kasket ustaları ile ilgili bir haber yapılmış. Tabii o sırada Muharrem İnce ve kasketi yok ortada. Daha doğrusu var da kimsenin dikkatini çekmiyor.
İşin kötü tarafı bu 8 köşeli kasketi üretenlerin sayısı çok azalmış. Sadece 4 usta kalmış ve diyorlarmış ki “Bu kasketler artık yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.”
Yani bir tür “nesli tükenen şapka” durumunda.
Peki, nedir bu kasketteki 8 köşenin anlamı?
Elazığlı 62 yıllık şapka imalatçısı 74 yaşındaki Nihat Özbay 8 köşenin anlamını şöyle sıralamış;
“Vatanseverlik, yiğitlik, mertlik, cömertlik, delikanlılık, alçakgönüllülük, dürüstlük, misafirperverlik.”
Muharrem İnce çok sevdiği kasketin bu özelliğini biliyor mu acaba? Belki biliyordur, belki de  bilmiyordur. İlk gördüğüm yerde sorarım artık.
8 köşeli şapka sadece Elazığ’da mı yapılıyor, neden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya?
Öyle ya sonuçta bir kasket. Köşelerinin özelliği olsa bile her yerde üretilebilir değil mi?
Nihat Özbay diyor ki “Türkiye’nin her köşesinde 8 köşeli kasket yapılıyor ama işçilik, malzeme yok. Yani kaliteli malzeme kullanılmıyor, el işçiliği yapılmıyor. Biz bu şapkanın işçiliğine verdiğimiz emek kadar, malzemede kullanırız.”

muharrem-ince-sapka2

Özbay kumaşın yanı sıra astarı, teli, siperi, kayışı, yan düğmeleri ve örgülerinin de çok önemli olduğunu ama şimdiki ustaların bunlara pek uymadığını söylüyor.
Haksız da değildir herhalde. Her şeyin fabrikasyon hale geldiği bir dönemde ustalık da kendiliğinden ölüyor işte böyle.
Ve son olarak; bu şapkayı kimler tercih ediyor.
En ünlüsü Muharrem İnce de bir de Kurtlar Vadisi’nin Polat Alemdar’ı var. O da dizinin birçok bölümünde bu şapkayı takmış. Yurtdışında yaşayan Elazığlılar da sipariş veriyormuş.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Bugün 15 gün oluyor bu afişler hâlâ direklerde asılı


can-atakli-kose

Mayıs ayının başında neredeyse İstanbul’un bütün sokaklarındaki elektrik direkleri ve bilboardlar Erdoğan’ın fotoğrafı ile donatılmıştı.
Erdoğan AKP’nin İstanbul’daki bir toplantısına geliyordu. 6 Mayıs günü yapılacak bu toplantıda AKP’liler cumhurbaşkanlarıyla buluşacaktı ve bu bir yeniden şahlanış olacaktı.
6 Mayıs geldi geçti. O toplantı yapıldı bitti. Üzerine bir hafta daha geçti.
Ancak bakıyoruz İstanbul’daki elektrik direklerinin en az yarısında daha o afişler duruyor.
O direklerdeki reklamlar paralı, hatta ciddi rakamlar tutuyor.
Bugün reklam vermek isteseniz size hemen direk tahsis edemiyorlar çünkü bunlar uzun vadeli satılmış durumda.
Buna karşın Erdoğan afişi olunca herhalde ticari kazanç falan ortadan kalkıyor.
Bakalım o afişler daha ne kadar sokakları şenlendirecek!

CANIMI SIKAN ŞEYLER

İsrail’e de esip gürlemek çare değil eylem gerek


Amerika İsrail’deki büyükelçilik binasını dün Kudüs’e taşıdı.
Kıyamet de koptu. Çatışmalarda çok sayıda kişi can verdi yine.
AKP Genel Başkanı Erdoğan her zaman olduğu gibi yine Amerika ve İsrail’e çattı.
Kararı kabul edilemez bulduğunu söyleyen Erdoğan bunun sonuçlarının ağır olacağını da ekledi.
Hepsi iyi güzel ama ne fark edecek?
Hiçbir şey.
Amerika Kudüs elçiliğine taşınacak.
İsrail birçok Filistinliyi öldürdüğü ile kalacak.
Biz ise bağırıp çağıracağız.
Oysa bağırıp çağırmak değil eylem yapmak gerekir.
Örneğin İsrail’le tüm diplomatik ilişkiler kesilebilir.
Ya da ilişkiler en aza indirilir ama ticari olan bütün faaliyetler sona erdirilir.
İsrail’e kimler gemi taşımacığı ile dünyanın her yerinden mal götürüyorsa bunlara bir son verilir.
Açıkçası ağır hakaretler etmek yerine İsrail’e en kibar biçimde ağır bir ekonomik darbe vurulur.
Ama AKP iktidarı bunu yapmayacak elbette.
Bağırıp çağıracak, kendisine inanan kitleler de sanki Amerika ve İsrail’e ağzının payı verilmiş gibi davranacak sonra susup oturacak.
Resmen olmasa da Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımaya devam edecek.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Faiz bütün kötülüklerin anası ise kaldırın gitsin


Tayyip Erdoğan yurtdışından da seslendi yine ve “Faizlerin her kötülüğün anası olduğunu” söyledi.
Gerçi faizin çok kötü olduğunu söylüyor AKP Genel Başkanı ama aklında faizleri tümden kaldırmak yok da oranı düşürmek var.
Faizler gerçekten bütün kötülüklerin anası ise oranını düşürmenin bir faydası yok, kaldırıp atmak en iyisi.
Tabii benimki espri. Nasıl kaldıracaksın ki faizi. Ayrıca sırf kimi dindarları kandırmak için faiz tanımı yerine kâr payı lafı icat etmişlerdi, ki o da neredeyse piyasadaki faizlerle aynı orandaydı.
Bu kandırmacayı bir kenara bırakalım. Erdoğan 24 Haziran seçiminden sonra faizlerle ilgili çok önemli gelişmeler olacağını ve oranın çok ineceğini söyledi.
Gel de merak etme şimdi.
Seçimden sonra ne olacak da faizler düşecek?
Eğer seçimden sonra düşebiliyorsa neden şimdiden düşürülmüyor?
Erdoğan sanıyorum istikrar olacağını ve bunun de ekonomiye yansıyacağını söylüyor ama baskın seçim kararını kendisi aldı, oysa ortada bir istikrarsızlık yoktu.
Ülkeyi durup dururken seçim atmosferine sokup sonra seçimlerden sonra istikrar olacağını söylemek pek inandırıcı değil herhalde.

BAŞIMDAN GEÇENLER

Sultanahmet ve çevresinin canına okumuşlar


Uzun süredir Sultanahmet tarafına gitmemiştim.
Pazar günü Anneler Günü nedeniyle ailecek Sultanahmet’teki otellerden birinde kahvaltıya gittik.
Gidince de gördüm ki Sultanahmet ve çevresinin canına okunmuş.
Türkiye’nin en önemli turistik merkezine ulaşmak o kadar zorlaştırılmış ki anlatamam.
Eğer bölgeye araçla gitmeniz gerekirse giriş için tek yol var.
Sahil yolundan gelip gireceksiniz, dar ve tek hat üzerinden gideceksiniz.
Bu dar yollarda 90 derecelik kavşaklardan dönmeye çalışan otobüs ve midibüslerin birkaç manevra yapmasını bekleyeceksiniz.
Bu arada güya uyanıklık yapıp ters yoldan giren araçlarla cebelleşeceksiniz.
Şimdi diyeceksiniz ki “Sultanahmet’in ortasından tramvay geçiyor, ona binsene.”
Normal günlerde zaten bu tür toplu taşıma araçlarını kullanıyorum, ama bir pazar, üstelik Anneler Günü’nde de ailecek arabamızla gidelim, bunu da çok görmeyin.
Ama alana ulaşabilirsek tabii.
Fatih Belediyesi mutlaka mantıklı bahaneler ileri sürecektir. Yolların darlığını, çok sayıda turist otobüsünün bölgeye girip çıktığını, insan yoğunluğunun çok olduğunu söyleyecektir.
Ama çare bulmak da onların görevi. “Valla ben ne yapayım ki” ile yürümez bu işler.

sozcu-banner-1