Yazamadım da ondan... Yani yazmaya fırsat bulamadım.
15 Ocak 2018 Pazartesi günü İstanbul Yeditepe Hastanesi’nde ciddi bir ameliyat geçirdim.
Bu operasyon zorunluluğu birdenbire ortaya çıktı.
Sol kalçamda 8,5 santime 6,5 santim ebadında sert, katı bir kütle belirdi. Yağ dokusu, ur veya tümör, ne zaman oluşmuş, nasıl bu kadar büyümüş bilemiyorum.
Tesadüfen fark ettim. Acısı yoktu ve bana hiçbir rahatsızlık vermiyordu ama bu kitlenin ameliyatla alınması şarttı. Çünkü hızla büyüyordu. Yakınından geçen siyatik sinirine ulaşırsa ameliyat tehlikeli hale gelirdi.
Sonunda topal bile kalabilirdim!
* * *
Londra’da ameliyat olmaya karar verdim. “Neden Londra?” diyeceksiniz. Tamamen ailemin isteği... 24 yıl önce 1994 yılında da Londra’da bir baypas ameliyatı olmuştum ve o ameliyat başarılı geçmişti.
Londra hazırlığı yaparken, çok eski bir arkadaşım olan Bedrettin Dalan:
“Olur mu? Biz burada varken seni Londra’ya bırakır mıyız?” dedi ve ekledi:
“Sana bir şey söyleyeyim mi? Bizim hastaneler Londra’dakilerden çok daha iyi. Hem en gelişmiş cihazlar bizde, hem de en iyi, en yetenekli doktorlara biz sahibiz. Neden yabancı ellerde ameliyat olacaksın ki? Ayrıca bizde ‘hastane mikrobu’ denilen tehlike de kesinlikle yok.”
Kısacası Bedrettin Dalan ve ona destek olan gazeteci arkadaşım Lami Erdoğdu beni ikna etti. Bedrettin Dalan’ın kurucusu ve başkanı olduğu Yeditepe Hastanesi’nde bıçak altına yattım.
* * *
Sevgili okurlar... Genç doktorlarımız gerçekten çok başarılı...
Yeditepe Hastanesi’nin Başhekimi Prof. Dr. Faruk Yencilek, Genel Cerrah Doç. Dr. Baki Ekçi’yi görevlendirdi. O “Bu ameliyat ortopedi alanına girer” diyerek beni Doç. Dr. Gökhan Meriç’e yönlendirdi.
İşinin ehli olan Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Gökhan Meriç, toplam iki saat süren başarılı bir ameliyat sonunda o acayip kitleyi çıkardı. Dr. İsmail Özden de ona yardım etti. Dokunun patolojik incelemesinde kanser hücresine rastlanmadı, kitle temiz çıktı.
Şimdi iyiyim.
Yeditepe Üniversitesi ile Yeditepe Hastanesi’nin yaratıcısı Bedrettin Dalan’a, Başhekim Prof. Faruk Yencilek’e, Doç. Dr. Gökhan Meriç’e ve Yeditepe Hastanesi’nin tüm mensuplarına içtenlikle teşekkür ediyorum.
Artık TOKMAK-2 yazılarıma başlayabilirim.
“İstanbul’a yine ihanet ettik” demezler inşallah!
“Çılgın proje” denilen Kanal İstanbul için herkes bir şeyler söyledi.
İktidar yandaşlarına göre “Harika bir teşebbüs.”
Aklı başında bilim adamlarına göre “İstanbul’a bir ihanet daha!”
Ben, Kanal İstanbul projesini faydasız bulanlardanım. Bu proje Türkiye’den çok şeyler götürecek ama önemli bir getirisi olmayacak!
Açıklanan güzergâhın hemen yakınında İstanbul Boğazı gibi bir geçiş yolu varken, Kanal İstanbul’dan (büyük ödemeler yaparak) kim geçer ki?
Yapımının 5 yıl süreceği ve maliyetinin 65 milyar lira dolayında olacağı hesaplanan bu kanalı Türkiye’nin finanse edecek gücü yok.
O halde ne yapılacak? Yabancı ülkelerden yüksek faizle borç aranacak ve Türk halkının sırtına yine ağır yükler binecek!
* * *
Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) tarafından hazırlanan bir raporda, açılacak “Çılgın kanal” nedeniyle, Karadeniz’in kirli sularının Marmara’ya dolacağı, bunun sonucunda Marmara Denizi’nin her türlü canlı için yaşanmaz hale geleceği belirtiliyor!
Benzer bir tehlike Karadeniz için de söz konusu... Karadeniz’de doğal dengenin bozulması sonucu ticari balıkçılık bitebilir!
* * *
Kanalın iki yakasının “boğaz olarak” pazarlanması sonucu oluşacak ranttan birileri milyonlar vuracak ama çevrede oluşacak nüfus yoğunluğu İstanbul’un başına yeni dertler açacak!
Bu tür çılgın bir projeyi dünyada finanse edecek kuruluş yoktur. Ancak, devlet inşa edilen köprülerde olduğu gibi ortaya çıkacak zararı üstlenirse böyle firmalar bulabilir! Tabii bunun ağır faturasını da her zamanki gibi millet öder!
Yıllar sonra, bu uçuk projenin ülkeye ne kadar zarar verdiğini görüp yine “İstanbul’a ihanet ettik!” demezler inşallah!
GÜNÜN SÖZÜ
Hayat ay gibidir, bir parlak, bir karanlık... Ve dolunay haline gelince de küçülmeye başlar!
