Seçim bitti; Recep Tayyip Erdoğan yeniden Cumhurbaşkanı seçildi.

Seçim kampanyası boyunca AKP’nin ve Erdoğan verdiği en net mesaj, “Batı bize karşı” oldu.

Batı derken de özellikle ABD’yi, bir ölçüde de Avrupa’yı kasteden cümleler sarf ettiler.

Ancak AKP’nin bu kampanyasına karşılık, gerçekler hiç de öyle durmuyor.

Söylenenin aksine, kampanya boyunca özellikle ABD’nin attığı adımlara bakılırsa, değil AKP’ye köstek olmak, desteklemek için ellerinden geleni yaptıkları ortaya çıkıyor;

- Mesela Menbiç konusu; ABD ve Türk Dışişleri bakanlarının, tam da seçim kampanyası sürerken Menbiç konusunda anlaştıkları duyuruldu. Ancak anlaşmanın ne olduğu hakkında detay verilmedi. PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD-YPG’nin Menbiç’i boşaltacağı, Mehmetçik’in Amerikan askerleri ile birlikte devriye gezeceğine ilişkin birkaç bilgi kırıntısı paylaşıldı. Tabii bir de tam olarak nerede çekildiği belli olmayan Türk askerinin devriye gezdiğine ilişkin fotoğraflar geldi bölgeden. (Menbiç’in en dış sınırları olma ihtimali büyük. Çünkü hem Amerikalılar, hem de Menbiç’teki yerel yönetim, Türk askerinin şehir merkezine girmediğini, hatta girmeyeceğini açıkladı.)

Ve elbette yandaş medya, ne takvimi, ne şartları belli bu “uzlaşmayı” kampanya boyunca tepe tepe kullandı. ABD istese, Menbiç konusunu seçim sonrasına bırakabilirdi. Bırakmadı, AKP’nin kampanyasına destek verdi.

- F-35 uçakları konusunda da benzer bir süreç yaşandı. Kongre’nin her iki kanadının da ayrı ayrı aldığı “F-15’ler Türkiye’ye teslim edilmesin” kararına rağmen, üretici şirket tam da seçim kampanyasına denk gelecek şekilde, Türkiye için üretilen ilk uçak için “teslim töreni” düzenledi. Teslim töreni ifadesi özellikle tırnak içinde. Çünkü uçakların teknik olarak daha bir yıl teslim edilmesi beklenmiyor. Teknik süreç tamamlandığında ise Türkiye’nin karşısına siyasi sürecin, yani ABD Kongresi’nin vetosunun çıkması ihtimali var.

Ama yine de seçim kampanyasına denk getirilerek yapıldı o teslim töreni. Elbette AKP ve yandaş basın da bunu kampanya malzemesi yaptı. ABD’den bir hediye daha...

- Üçüncü konu ise Zarrab davası çerçevesinde, ABD’nin İran yaptırımlarını deldiği artık mahkeme kararıyla da kesinleşen banka -ya da bankalara- verilecek olan para cezası. Zarrab diye başlayıp, Hakan Atilla davası haline gelen mahkeme süreci tamamlandı. Bununla paralel olarak ABD Hazine Bakanlığı’nın keseceği bu para cezasının da ilkbahar aylarında açıklanması bekleniyordu. Ancak ABD, seçim sürecinde bu konuda tam anlamıyla “uykuya yattı.” Ceza, seçim sonrasına bırakıldı, AKP iktidarı ve Erdoğan’a bir de bununla uğraşma sıkıntısı çıkarılmadı.

Bunlara bir de seçim sonuçları daha kesinleşmeden ABD Başkanı Donald Trump’ın hevesle yaptığı kutlamayı da ekleyin.

ABD seçimlerde tam olarak istediği sonucu aldı.

- Gelelim Avrupa Birliği’ne; AB liiderlerinin hemen seçim sonrasında gerçekleştirdikleri zirve toplantısından Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin hiçbir olumlu mesaj çıkmadı. Ancak Türkiye’ye sığınmacıları kendi topraklarında barındırıp, Avrupa’ya göç etmelerini engellemesi için verilecek ikinci 3 milyar Euro’luk yardım paketi onaylandı.

Ecevit’in bir dönem AB’ye yönelik “Onlar ortak biz pazar” tepkisini hatırlıyor musunuz? AB ile geldiğimiz nokta tam olarak bu; AB üyeleri her şeyi paylaşan ortaklar; Türkiye ise sadece Suriye’den, diğer Arap ülkelerinden, Afganistan’dan gelip, Avrupa’ya gitmek isteyen sığınmacılar için bir çeşit “depolama merkezi.” İşin kötüsü, ikinci 3 milyar Euro’nun verileceğini duyan AKP hükümeti de bu durumu kabullenmiş görünüyor. Bundan sonraki dönemde Avrupa için Türkiye-AB ilişkilerinin ortaklıktan çok, “parayı ver, sığınmacıdan kurtul” şeklinde gelişeceği aşikâr.

Batı neden AKP’nin yanında?


Peki, AKP’lilerin seçim sürecinde hemen her gün ettiği hakarete varan sözlerine, yandaşların apaçık hakaretlerine rağmen, ABD ve AB neden Erdoğan hükümetinin yanında duruyor?

Bunun yanıtını da AKP’nin 16 yıllık iktidar döneminde bulmak mümkün.

Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarı 16 yıl boyunca politikalarını en hızlı ve kolay şekilde tam terse çevirebildiklerini defalarca ortaya koydu.

İsrail’le bir dargın/bir barışık, ama her koşulda olabildiğince çok alıp satan...

ABD ile lafta kavgalı/gerçekte ise Ortadoğu’da ABD çıkarlarına en uygun politikaları izleyen... (Recep Tayyip Erdoğan’ın “BOP eş başkanıyım’ sözü hâlâ hafızalarda...)

AB ile hamasi nutuklara bakarsanız gergin; gerçek duruma bakarsanız, başta Almanya Başbakanı Merkel olmak üzere, Avrupalı liderleri en büyük iyilikleri yapan bir iktidar oldu 16 yıl boyunca AKP iktidarı.

“Kandırıldım” diyerek yaptıkları her siyasi dönüş  ise uluslararası alanda AKP iktidarı hanesine hep “zafiyet” olarak yazıldı.

Uluslararası ilişkilerin kuralıdır: Güçlü olanlar, diğerlerinin tüm “zafiyetlerini” yeri gelince kendi çıkarları için kullanırlar.

Ve elbette kimse...

16 yıllık bir “kandırıldık” manzumesi dururken;

Türkiye’de yepyeni bir başlangıç yapacak, milli çıkarlar konusunda gerçekten sıkı durabilecek, zafiyeti olmayan yeni bir yönetimi tercih etmez.

Bu açıdan bakınca seçimlerin olumlu sonucu, AKP’nin TBMM’deki çoğunluğu kaybedip, MHP’nin onayına muhtaç hale gelmesidir.

MHP’nin de AKP ile birlikte “kandırıp kandırılmayacağını” ise bize zaman gösterecek...

sozcu-banner-1