Vücudumuzda bizimle birlikte yaşayan mikroorganizmalar ‘mikrobiyota’ olarak adlandırılıyor ve bunların çoğu bakterilerden oluşuyor... Onkolog Dr. Yavuz Dizdar’ın “Julia ile Akşam Yemeği” adlı yeni kitabında, sağlıklı yaşamın temel unsuru olan bu bakterilerle ilgili çarpıcı açıklamaları yer alıyor... İşte bu konudaki sorularım ve Yavuz Hoca’nın yanıtları...

MİKROORGANİZMALARLA  BİRLİKTE YAŞIYORUZ

- Hocam bağırsaklar gerçekten ikinci beynimiz mi?

Bu doğru görünüyor... Biz her ne kadar tek bir bedende var oluyorsak da, aslında bunun iki tarafı var. Biri iradeyi oluşturan beyin ve uzantısı kaslar, ama beri yandan iç organlar kısmı tamamen farklı. Kendi kendine çalışıyor, eğer bedende bir eksik olduğunu hissederse bu durumda “canının çekmesi” biçiminde beyne aktarıyor. Üstelik bağırsaklarda vücudumuzdaki hücrelerden çok daha fazla bakteri yaşıyor, zaten bizim beslenmemizi sağlayan esas bu bakterilerdir. Bunlar daha çok kalınbağırsakların iç örtüsündeki sümüksü şekerli bileşiklerin içinde yaşıyor, yani bağırsağı yıkasanız da onları uzaklaştıramıyorsunuz, üstelik sağlığımız için çok da gerekliler. Örneğin bunların bir işi B vitamini sentezi... Kokoreç en önemli mikroorganizma kaynaklarından biri. Yediğimiz hayvanın bağırsak mikrobiyotası bizimkine benzer yapıda... Dolayısıyla faydalı bakteriler sizde eksikse bunları kokoreç yiyerek vücudunuza transfer edebiliyorsunuz.

YEDİKLERİMİZ ZEKAYI ETKİLİYOR
Onkolog Dr. Yavuz Dizdar, “Karın doyurmak ayrı beslenmek ayrı şeydir. Yediklerimiz zeka parlaklığını bile etkiliyor” dedi.


- Bağırsaklarımızdaki mikrobiyotanın beyinle iletişimde olduğu doğru mu?

Bu da doğru ama yeni bulgular çok daha ilginç... Biz eskiden pek çok organın steril olduğunu düşünürdük. Oysa yeni tekniklerle anlaşıldı ki değiller. Mesela akciğerler steril mi? Hayır... Bağırsak tüpünden gelişiyorlar ve onların da kendi mikrobiyotaları var. Ama idrar kesesinin de mikrobiyotası var yani steril değil. Derken anlaşıldı ki anne karnındaki bebek de, emdiği süt de steril değil, olması gereken doğal mikroorganizmaları var. Ve geçtiğimiz aylarda anlaşıldı ki, beyinde bağırsaklardan gelen sinirlerin çevresinde de mikroorganizmalar var. O halde bakış açısı şöyle değişiyor, “Biz mikroorganizmalarla birlikte yaşıyoruz”. Hangisi hangisini yönetiyor derseniz, daha çok mikroorganizmalar yönetiyor gibi görünüyor. İşte bu kökten bir algı değişimine işaret ediyor, zaten kitabım da bunu irdeliyor.

MAYALANMAMIŞ TAHIL APTALLAŞTIRIYOR

- Bağırsakların psikoloji üzerine etkisi var mıdır?

Var görünüyor dersek kesin doğru da, nasıl oluyor derseniz birden çok açıklama var. Birincisi insanın ruh durumu, tokluk hissi de dahil yediklerinden etkileniyor. Bunun en basit örneği çikolatanın mutluluk vermesi, kokoreç için de benzerini söylemiştik. Ama daha karmaşık mekanizmalar var. Gözlem için gittiğim çiftliklerden aktarılan bilgi, “Eğer inekleri tahıl ağırlıklı besler, fazla ot vermezsek hayvanlar aptallaşmış görünüyor” şeklinde... Bu aslında “tahıl beyin” denen durum mudur, neden olmasın? Burada elbette sözünü ettiğimiz mayalanmamış tahıl ki ekmeklerin büyük bölümü böyle üretiliyor, içerik o kadar fakir ki beslenme söz konusu olamıyor. Nitekim işkembecilerde masaların camlarının altına iliştirilen “çorbanın aklı keskinleştirmesine” dair bir dörtlük vardır. Karın doyurmak ayrı, beslenmek ayrı şeydir. Yediklerimiz zeka parlaklığını bile etkiliyor.

BAĞIRSAK FLORASI BOZULURSA...


- Bazı hastalıklar bağırsak florasının bozulmasına bağlanıyor... Siz de bu düşüncedesiniz. Bunlar hangileridir?

Evet ama benim açıklamam farklı... Bebek doğumdan sonra hızla çevreyle tanışıyor, bu tanışıklık bir yerde mikroorganizmalarla karşılaşma demek. Bunun sonucu olarak kendine özgü zengin bir kayıt sistemi geliştiriyor, işte biz buna bağışıklık adını veriyoruz. Hani hep derler ya, çocuk köyde büyürse sağlıklı olur diye, çünkü köyde toprakla temasta. Bunun benzeri erken dönemdeki bir diğer gelişim ise beyin hücrelerinin sayısal artışı, erişkinden çok daha fazla bir sayıya ulaşıyor. Ama derken iki buçuk–üç yaş civarında bunların bir kısmı kapatılıyor, yani öğrenilenler depolanırken, kısmen de dizginleniyor. Siz eğer çocuğu bu yaş eşiğine doğru donanımla getirirseniz, yani bağırsak bakterileri doğru ise sorun çıkmıyor. Hatta daha fazlası, ilk üç yaşta mesela yeni bir dil ya da müzik gibi yetileri de kolaylıkla kazandırabiliyorsunuz. Tam tersi olursa, doğru içeriği aktaramazsanız, suni gıdalarla beslerseniz, yine 2-3 yaş civarında bu kez otizm ortaya çıkıyor.



- Peki bunun erişkin karşılığı var mı?

Elbette var... Mesela Crohn gibi enflamatuar bağırsak hastalıkları, bunlarla birlikte sık görülen romatizmal hastalıklar bu şekilde zemin buluyor. Bu hastaların çoğunda bağırsak mikrobiyotası bozuk, ama düzeltmek için sadece probiyotik almak da yeterli değil.

ANTİBİYOTİK UYARISI

- Yani probiyotikler faydasız mı diyorsunuz?

Hayır, faydalı ama bu faydanın ortaya çıkması için bağırsak ortamının da düzelmiş olması lazım. Her bakteri her yerde yaşayamıyor, ortam belirleyici oluyor. Zaten “Julia ile Akşam Yemeği”nin birkaç bölümü de bunu anlatıyor. O nedenle erişkin bile olsanız bir kere gereksiz antibiyotik almayacaksınız ama beri yandan gıdalara koruyucu antibiyotik konmuşsa bunlardan da uzak duracaksınız. Ve diyelim ki yaşam biçiminizi değiştirdiniz, yani temiz beslenmeye başladınız, bu durumda da etki hemen ortaya çıkmaz... Vücudun arınmak için zaman ihtiyacı vardır. Siz sanayi tipi gıdadan uzak dursanız bile vücudunuzun yapısının yenilenmesi en az aylar alır. Zira vücut sadece esas hücrelerden değil, bunları içinde tutan kollajen örgüden meydana geliyor. Kök hücre bile olsa, bunun ileride neye dönüşeceğini ortam belirliyor, bu ortam kollajen ve hücrelerin arasını dolduran şeker zincirli proteinler, işkembe bu nedenle zor çiğneniyor. Şekerli ara bileşikler çok özel, protein kısmı DNA tarafından kodlansa bile esas şeker zincirinin uzaması dokuyu kontrollü hale getiriyor, lezzeti veren de bunlar. Şeker zinciri kısalırsa dokunun kontrolü kayboluyor. Dolayısıyla yenilenme işlemi çok yavaş, siz detoksa başlasanız bile zaman gerekiyor. Bu bilgiyi de beyaz et endüstrisinin uygulamalarından öğrendim.