Modernite ve postmodernite ile rasyonel zeminde yüzleşmeyi başaramayan İslam dünyası hem moderniteye (onun yol açtığı vahşi kapitalizme) yönelik ayağı yere basan eleştirileri yapmakta aciz kaldı hem de kendi yaşadığı sorunlarına çare üretemedi; hatta modernite ile kavgasını yürütüyor görünse de onun kentsel, toplumsal ve siyasal nimetlerini kullanmaktan vazgeçmedi. Oysa geleneksel toplumlar içinden çıkmış dinler, kendilerine rağmen ortaya konulmuş değerleri dikkate alarak, insanlık çizgisinde bir aşama olarak görülen modernitenin ve aydınlanmanın kendi içindeki eleştirisine büyük katkı sağlayabilirdi. Modernitenin kurucu kavramları ilerleme ve özgürlüğün ve bu zeminde ortaya çıkan insan doğasının özüne yabancılaşmış ahlak anlayışının ürettiği sorunlar, dünyanın gidişatının yönünü de gözler önüne seriyor. Sunduğu olanaklar büyük konforu beraberinde getirdi belki; yaşam standardı yükseldi, ömür uzadı vs. fakat kanser benzeri pek çok hastalığın yanı sıra mutsuzluk ve manasızlık gibi insan ruhunu daraltıcı sorunların kıskacında artık insanlık; daha neler çıkacağı ise meçhul.

DÜNYA NEREYE GİDİYOR?

Hep daha fazlasını isteyen insanın bitmeyen hırsı, sanayileşme ve kentleşmenin doğurduğu sorunlarla birleşince dört koldan yıkım sürmekte. Doğa imdat çağrısı veriyor; insanlığın sınavı kaybettiği aşikâr: Birleşmiş Milletler, bir milyon bitki ve hayvan türünün tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söylüyor. Amerikan Ulusal İstihbarat Müdürlüğü’nün raporuna göre ise dünyada içme suyu kaynakları 2040’a kadar küresel talebe cevap veremeyecek duruma gelmiş. Tarım da susuz yapılamayacağına göre, gerisini siz düşünün. Demem o ki, özgürlük, insanlığımızı fark ettiğimiz ve kendimiz olduğumuz o yerin adı. Lakin modern insan kazandığı özgürlükleri yerli yerinde-ölçülü-dengeli kullanabilme düşüncesinden uzak. Keza kâr odaklı dünyanın dayattığı yaşam biçimi içinde kendini yitirtmeyecek (veya hatırlatacak) kurumlardan da mahrum. Vahşi kapitalizm ve tüketim çılgınlığı her yerde.

RUHUN İNCELİKLERİ

İşte kadimi yeniden hatırlamanın, birey öncesi dünyanın felsefesini, edebiyatını ve dünyaya bakışını bir kez daha derinlemesine irdelemenin zamanı. Bugün dünyanın en büyük üniversiteleri çağdaş bilgi üretmenin yanı sıra müfredatlarına bu dersleri de eklediler; yani sadece serbest piyasaya beyaz yakalı kalifiye eleman yetiştirmiyorlar, aynı zamanda öğrencilerini kadim dünyanın dinden felsefeye uzanan engin birikimiyle de donatıyorlar. Çünkü maksatları sadece kuru bir ilerleme değil aynı zamanda insanların binlerce yıllık değişimini de aktarmak. Nihayet değişimi bilen geleceğin inşasını da tutarlı ve insan odaklı bir ütopya sevdasıyla kotarabilir.

(Sağlıklı ve huzurlu bir yıl diliyorum)