Bir tarafta insanlık ufkunun ortaya koyduğu değerler dünyası, diğer tarafta kadim dünyanın içinden seslenen ilahi metinler. Bir başka ifadeyle; bir yanda modern hukukun kadına, evlilik kurumuna, yönetişim ilişkilerine, insan haklarına, ötekine bakışa vb. getirdiği kriterlerin (uygulamalarda tartışmalar olsa da) vazgeçilmezliği, diğer tarafta bir inanç içinde yaşamak isteyenlerin dahi savunmakta zorlandığı ve hayatlarına taşımadıkları fıkhi hükümler. İlahi metni “neyse o” anlayışıyla kabul edip savunanlar kadar “çağın aklıyla çeliştiği yerde tutarlı hale nasıl getiririz” sorusuna cevap arayanlar da var. Şu da var: Her çağa hitap eden ayetleri dikkate alan bir okumayla “işte evrensel kitap” deyip, tartışma götürecek ayetlere dokunmak istemeyenler ya da tam tersi bir ayıklamayla “bu kitap mı çağımızın insanına hitap edecek” deyip noktayı koyuverenler.

UYGARLIK VE DİNLER

Bir okuyucumdan alıntıyla “Geniş zaman diliminde, uygarlık evrildikçe, din ve inançları yok ederek yerine bilimi ve insan haklarını ikame eder. Din ve inançlar ise uygarlığı ve bilimi frenlemekten başka bir iş yapmaz” deyip kestirenlerin yanında ahlakın ve uygarlığın temeline dinleri yerleştirenler de var. Diğer taraftan “Din sorununun kendisi dürüstçe ele alınmalı: Hastalıkların temelinde dinin bir yorumu mu var, kendisi mi? Marazi abartılarla toplumsallık duygusunu güçlendirmek, toplumsal yasa gereksinimlerini karşılamak, bireysel düzlemde mistisizme evrilerek kişisel teselli işlevi görmek dışında, din, uygarlık evriminin hangi aşamasındadır? Güncellenebilir mi? Hiç güncellenmiş mi?”sorusunu soran da var. Bu düşünürümüz şöyle devam eder:“Felsefenin ve bilimin olmadığı alanlarda bir ön uygarlık kurumu olarak dinin yararlarından söz edilebilir: göze göz, dişe diş, kısas, hırsızın elini kesmek vb. yasak ve cezalar üretmek... İşimiz çok zor. Doz ayarı kurtarmaz, önce edebince ve sıkı bir eleştiri gerekiyor. Sonra birileri ortayı bulsun.”

YÜZLEŞMEK

Tablo bu. İlaveler yapmak mümkün. Öncelikle ihtiyacımız olan samimiyet ve dürüstlük. Zira bu iki haslet manipülasyonlara imkan tanımaz, eldeki mevcut bilgi birikimini, akademik ahlakın gerektirdiği biçimde ele almayı zorunlu kılar. Çıkacak sonuç hoşumuza gider ya da gitmez; eğip bükmeden, kimseyi aptal yerine koymadan tartışabilmeliyiz. Bugün tek eşliliği, evlilik yaşını, kadının sosyal hayattaki konumunu, eşitlik, özgürlük ve demokrasi kavramlarını din zemininde eğip bükmeden konuşabiliyor muyuz? Bir erkeğin dört kadın almasına fıkhî bir engel olmadığını biraz dini tahsil yapmış herkes bilir. Fakat ülkemizde hangi Müslüman baba ya da anne kızının üçüncü dördüncü eş olarak gitmesini ister?

MUHATAP SORUNU

Diğer taraftan İslam denince, akide bazında da muamelat ve fıkıh zemininde de ciddi bir muhatap sorunu söz konusudur. Tüm dini kesimler, Platonik, aşkın, form düzeyinde bir dinden bahseder, bunun da içine doğdukları için adı İslam olur; fakat tüm farklı gruplar hoşlarına gitmeyen bir durum ya da eleştiriyle karşılaştıklarında “gerçek İslam bu değil deyip işin işinden sıyrılır. Ancak bu kaçış beraberinde bir nihilizmi doğuruyor. Çünkü gerçek İslam bu değilse o zaman hangisidir” ya da “tarihte nerede, ne zaman yaşanmıştır soruları karşısında verilecek bir cevap kalmıyor. Ortada kerteriz alınacak bir tanım-uygulama-muhatap olmayınca bu durum inancı da, dini de yok hükmüne indirgiyor. Başka bir deyişle bir Selefi herhangi bir mutasavvıfı tanımıyor; bir Sünni, Şii ya da Alevi’yi tanımıyor; bir tarikat şeyhi bir başka tarikat şeyhini şeytanlaştırıyor; bir ilahiyatçı başka bir ilahiyatçıya demediğini bırakmıyor; sosyal medyada, tekfirler-reddiyeler havalarda uçuşuyor; Diyanet ise başka alemlerde. Yerim kalmadı, haftaya devam edelim.