ANALİZ

Başarısızlığın adı ekonomik terör


Her zaman söylediğimi yine söyleyeceğim.
Bu iktidar teflon tava gibi.
Üzerine hiçbir şey yapışmıyor.
Ne olursa olsun, sorumlusu asla bu iktidar değil.
Sanki ülkeyi yönetme sorumluluğu bu kişilerde değilmiş gibi her olaya bir bahane bulup işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar.
Başarabiliyorlar mı?
Hayır ama özellikle kendilerine oy veren kitleler üzerinde çok ciddi bir algı yaratıyorlar ve oylarını bir süreliğine daha korumayı başarıyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan çok iyi başarıyor bu algı operasyonunu.
Ne olursa olsun mutlaka “kimliği belirsiz” bir sorumlu bulmakta üzerine yok.
Erdoğan’a göre Türkiye hep saldırı altında.
Birileri hep Türkiye’yi yıkmak istiyor.
Karanlık güçler Türkiye’nin güçlenmesini istemiyor.
Dış güçler her türlü oyunu oynuyorlar.
Sürekli bu propaganda yapılınca en azından kamuoyunun yarıya yakını gerçek soruna odaklanmıyor, gözünü Türkiye’yi yıkmak isteyenlere çeviriyor.
İşin garibi Türkiye’yi yıkmak isteyenleri asla göremiyor ama buna inanıyor.
Çünkü bazen bir yalana inanmak, gerçeği görmekten çok daha mutlu eder insanları.
Erdoğan’ın son hamlesi “ekonomik teröristler” oldu.
Cumhurbaşkanı’na göre aslında Türkiye ekonomisi olağanüstü iyi durumda.
Her ne kadar biraz sarsılmış gibi görünse de zaten bunlar dış güçlerin oyunu ve Türkiye hızla toparlanıyor.
Ne olduğunu tam bilmiyoruz ama Erdoğan’a göre silahlı ve diplomatik bir teröre maruz kaldı Türkiye.
Onu atlatmışız söylediğine göre.
Şimdi sırada “ekonomik terörün” olduğunu söylüyor Cumhurbaşkanı.
Peki, kimdir bu ekonomik teröristler.
İşte o konuda bilgi yok.
Tıpkı diğer konulardaki gibi ekonomik teröristlerden de “birilerinden, bazılarından, kimilerinden” oluşuyor.
Karanlık güçlerin emrinde bu ekonomi teröristleri.
Oysa gerçek gün gibi ortada.
Ne dış güç var, ne karanlık güçler, ne Türkiye’yi kıskananlar.
Olan bu iktidarın başarısızlığıdır.
Bilgisizlik, beceriksizlik ve çıkarcılık üst üste gelince her alanda olduğu gibi ekonomide de zor günler geçiriyoruz.
İşte bunu örtbas etmek için yine “teflon tava” yöntemine başvuruluyor.
Hepsi bu.

ÖNERİ

CHP bu kez “istikşafi” tuzağına düşmemeli


Her ne kadar belediye başkanlığı sayısı daha fazla, oy oranı da biraz yüksek gibi görünse de yerel seçimlerin kaybedeni bu iktidar oldu.
“Şu kadar başkanlık kazandık, bu kadar yerde üstünlük sağladık, şu kadar oy aldık” sözleri züğürt tesellisinden başka bir şey değildir aslında.
AKP iktidarı, Türkiye’yi her alanda sırtlayıp götüren önemli merkezleri kaybetti.
Geri kalanında çok başarılı olmasının aslında pek kıymet-i harbiyesinin olmadığını kendi de biliyor.
Seçimlerdeki kötü sonucun üzerine bir de dış politikadaki fena gelişmeler ile ekonomik ve sosyal sıkıntılar eklenince saray çareyi “Türkiye İttifakı” diye bir şey icat etmekte buldu.
Henüz tüm ayrıntıları belli olmayan bu projeye göre; Türkiye’nin sorunlarını aşması için ulusal bir birlik öneriliyor.
İşin aslı, toplumu kötü bir gelecekle korkutup muhalefeti Erdoğan’ın liderliğine razı getirmek ama bunu yaparken bir parça taviz vermek.
Anladığım kadarıyla CHP, saraydan gelen bu teklifi değerlendirme aşamasında.
Kılıçdaroğlu’nun hukuk ve demokrasi alanında getirdiği öneriler, CHP’den sızan Anayasa değişikliği talepleri bence bunun göstergesi.
Ancak şunu söylemeden edemeyeceğim.
Eğer böyle bir ihtimal varsa CHP bu kez 7 Haziran’dan sonraki “istikşafi” olayındaki gibi tuzağa düşmemeli.
Bunun için de oyunu çok şeffaf oynamalı ve karşı tekliflerini gizli toplantılarda değil kamuoyu önünde saraya iletmeli.
Çünkü “istikşafi olayında” Erdoğan CHP’yi bir güzel oyalamış, sanki bir şey verecek gibi davranmış, son anda seçim tekrarı kararı alarak CHP’yi ters köşe yapmıştı.
“Aman bu kez dikkatli olunmalı” diyorum bu nedenle.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Bu güzellikleri normal günlerde de görmek isteriz


Yandaş tetikçi gazetelerin neredeyse hepsinde dün Çamlıca Camii’nde kılınan sabah namazının haberi vardı.
Başta Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu olmak üzere, bu caminin yapılmasını eleştiren herkese “bir cevap” olduğu yazılıydı sabah namazının.
Çünkü bu namaza 60 binin üzerinde kişi katılmıştı. Caminin içi ve avlusu bile dolduğu gibi namaz kılanlar yola da taşmıştı.
Elbette çok güzel hareketler bunlar.
Ancak bu 60 bin kişi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın düzenlediği kampanya sonucu burada toplandı.
Kumanyaları verildi, araçları temin edildi, günler öncesinden hazırlıklar yapıldı.
Bu camiyi çok gereksiz bulan ve Karamollaoğlu gibi “Haydi doldurun bakalım” diyenler, normal günlerde veya Cuma namazlarında da bu manzaraları görmek istiyorlar.
Yandaş gazeteler “Cami ile kavga edenlere cevap” diyorlar ama ben yine de bayram namazlarında bile bu caminin dolmayacağını tahmin ediyorum.
Tabii böyle günlerde de örgütlenip araçlar ve kumanyalar hazır tutulursa durum değişir.
Önemli olan insanların hiçbir zorlama ya da promosyon olmadan kendiliklerinden camiyi namaz saatlerinde doldurmasıdır.

ŞAŞIRDIM

Binali Yıldırım’ın itirafı müthiş


Öncelikle şunu söyleyeyim; Binali Yıldırım’ın adaylığı ile ilgili son konuşması bana göre yanlış değerlendirildi.
Ne demişti Yıldırım; “Ben kaybedilmiş bir seçimi kazanmak için uğraşacak kişi değilim.”
Bu sözler Yıldırım’ın seçimi kaybettiğini kabul ettiği şeklinde yorumlandı.
Oysa bana göre öyle değil.
Çünkü Binali Yıldırım aslında seçimin sonuçlanmadığını, aslında kendisinin kazandığını belirtiyor ve eleştirilere karşı; “Durum budur, yoksa ben kazanmadığım seçimi kazanmak için uğraşmam” diyor.
Bu konuda farklı düşünen elbette olabilir ama nasılsa sonucu bir kaç gün içinde alacağız zaten.
Bana göre Yıldırım’ın asıl şaşırtıcı sözü şu; “Seçimde adaylar yarışmadı bunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla adaylardan biri kaybetti, biri kazandı diye değerlendirmek çok sağlıklı olmaz.”
Bu müthiş bir itiraf.
Aynı zamanda bir yakınma.
Başından beri AKP’nin adayı olmadığını, adayın Erdoğan, dolayısı ile aslında devlet ve devlet gücü olduğunu anlattım hep.
Yıldırım da bunu sonunda itiraf etti.
Adaylığının sadece göstermelik olduğunu, asıl adayın Erdoğan olduğunu vurguladı.
Tabii bu itirafın ince noktası da bu zaten; seçimi kaybeden AKP veya Binali Yıldırım değildir, bizzat Erdoğan’dır.
Binali Yıldırımın asıl itirafı budur.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Musakka olayı bir oyunsa gerçek ne?


Sabah Gazetesi canlı yayınlarda rezil olan İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin AKP’li üyelerini parlatmak için harekete geçti.
Gazetenin dünkü sayısında AKP’li Grup Başkanvekili Tevfik Göksu ile yapılmış geniş bir röportaj vardı.
Canlı yayınlarda yaptığı konuşmalarla AKP’li seçmenler tarafından bile alaya alınan Tevfik Göksu’nun bu röportajı da hayli komik.
Örneğin Göksu Belediye Başkanı, Ekrem İmamoğlu’nun daha başarılı olmasını dilediğini söylüyor alaycı bir tavırla ve “Yazık vizyonu yok” diyor.
AKP’li Belediye Meclis üyesinin en dikkatimi çeken sözlerinden biri de İmamoğlu’nun belediye aşçılarıyla yaptığı sohbete yaklaşımı oldu.
Göksu, “Musakka oyunları ile çözülmez bu işler” diyor.
Röportajı yapan kişi nedense “Nedir buradaki oyun?” diye sormuyor.
Öyle ya eğer Ekrem İmamoğlu’nun kendisine ayrı, çalışanlara ayrı yemek yapılmasına karşı çıkması bir oyunsa işin aslı ne değil mi?
Ama AKP’li Başkanvekili bunun sadece bir oyun olduğunu söylemekle yetiniyor, karşısındaki sözde gazeteci de bunu sormuyor bile.