ÖNERİ

Muhalefete ciddi uyarı; 1- 18 yaş bir tuzak olabilir 2- Dışarıdan polis gelebilir


İstanbul’da seçim kararı alınmasıyla birlikte kafama takılan iki konuyu yazmak ve muhalefeti ciddi biçimde uyarmak istiyorum;
Yüksek Seçimi Kurulu, aynı zarftan çıkan dört pusuladan sadece birinde şaibe olduğu iddiası ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal edip yeni seçim tarihini açıklarken küçük bir ayrıntıyı eklemeyi de unutmadı.
YSK açıklamasına göre; seçim 23 Haziran’da olacak. Seçime aynı partiler ve adaylar girebilecek. Sandık kurulları yeniden oluşturulacak, seçmen listesi aynı olacak.
Küçük ayrıntı ise şu; seçmen kütüklerine 23 Haziran’da yaşı tutan yani 18’ini geçen yeni seçmenler eklenecek.
Buna kimse itiraz etmedi hatta “Doğrusu budur” bile dendi.
Ancak şunu belirtmeliyim; bu iktidarın “cinlik yapma” konusundaki becerisi yıllardır biliniyor. 18 yaş konusu, üzerinde durulmayacak bir ayrıntı gibi görünse de altında bir tuzak olabilir.
Bir ay içinde yaşı 18’i geçecek olan gençlerin seçmen kütüğüne eklenmesi, aslında “Seçime aynı seçmenlerle gidilecek” kararı ile çelişkilidir.
Ayrıca 23 Haziran’da yeni bir seçim yapılmayacak. 31 Mart’taki seçim tekrarlanacak. Bu nedenle yeni seçmenliğe hak kazanmış birine geçmişe dönüp oy kullandırmak olmaz.
Bu birincisi.
Ama asıl ikincisi önemli; 18 yaş üstüne geçen gençler kütüğe eklenirken bunun denetimini kim yapacaktır? Ya da bu denetim hakkıyla olabilecek midir?
Benim kuşkum, 18 yaş üstü yeni kayıtlar yapılıyor adı altında yeni seçmen kaydının yapılmasıdır.
Diğer kuşkum ise şu; seçim günü “güvenlik bahanesi” ile İstanbul’a dışarıdan polis takviyesi yapılması ve bu polislerin sandıklara dağıtılmasıdır.
Biliyorsunuz, polisler sandıklar oy kullanmaya açılmadan önce görev yerine geldikleri ve buradan ayrılmalarına izin verilmediği için oylarını bulundukları yerde kullanıyorlar.
Tabii her polis bir sandıkta ve bir kere oy kullanabiliyor.
Ve yine elbette oy kullanan polisin kaydı yapılıyor.
Dışarıdan polis takviyesi yapılır ve bunlar sandıklara dağıtılırsa, bu görevlilerin dışarıdan geldiğini kim saptayacak, oy kullanmasına engel olacak?
İstanbul’da 39 bin küsur sandık var.
İçişleri, 39 bin polisi İstanbul’da sandık güvenliği için görevlendirebilir.
Bu polislerin her biri bir sandık başında olur.
Bu polisler, tıpkı İstanbul’da oturan ve oy hakkı olan polisler gibi görev için bulundukları sandıklarda oy kullanabilirler.
Şimdi bu iki tehdit ve tehlikeye karşı önerilerimi sunmak istiyorum.
18 YAŞ İÇİN: Muhalefet partileri, YSK’dan günlük olarak “18 yaşını geçtiği için seçmen kaydını yaptıran” vatandaşların listesini istemeli. Bu kişilerin hangi sandıklarda oy kullanacağı da mutlaka öğrenilmeli ve o sandıklarda görev yapacak olan temsilcilere de bu isimler ulaştırılmalı.
POLİSLER İÇİN: Muhalefet partileri, şimdiden İçişleri Bakanlığı’na başvurarak seçim günü İstanbul’a takviye güvenlik gönderilip gönderilmeyeceğini öğrenmeli. Eğer bu yapılacaksa polislerin isimleri ve görev yapacakları sandıkların listesi istenmeli. Bu polislerin isimleri görevlendirildikleri seçim bölgesindeki temsilcilere bildirilmeli. Onlar da oy kullanan polislerin kimliklerini kontrol etmeli.
SON NOT: Ne yazık ki bu iktidar hepimizi paranoyak etti. Medeni bir ülkede bu tür konular ne konuşulur, ne de yazılır. Ama sırf koltuğunu bırakmamak için akla hayale gelmeyen her şeyi yapabilen bir iktidar olunca biz de böyle oluyoruz haliyle. Bu nedenle özürler dilerim.

ÇOK GÜLDÜM

Sosyal medyada espri yağmuru


İstanbul’un olanaklarından mahrum kalmayı göze alamayan iktidarın, seçimi tekrarlatması büyük tepki yarattı biliyorsunuz.
Tepkiler özellikle sosyal medyada müthiş.
Ancak bu tepkiler küfürlerle, hakaretlerle dile getirilmiyor.
Tıpkı “Gezi’de” olduğu gibi yine “akıllı ve zeki” insanların esprileriyle gösteriliyor bu tepkiler.
Örneğin yaz tatillerinin gözdesi olan kentlerin belediyeleri, 23 Haziran’da İstanbul’dan gelecek kimseyi istemediklerini esprili bir ille anlatıyorlar.
Edremit Belediyesi, “Park bahçe ve sahillerde demokrasi tadilatı” yapılacağını, bu nedenle kapalı olduklarını duyurmuş.
Seferihisar Belediyesi, 23 Haziran’da bir dip dalgası beklendiğini, bu nedenle plajların bakıma alınacağını duyurmuş.
Çeşme Belediyesi de “İstanbul’dan gelen fırtına nedeniyle 23 Haziran günü sahillerimizden denize girmek tehlikelidir” diye ilan vermiş.
Bodrum’da ise tam da 23 Haziran’da  “Kar beklendiği için” İstanbul’dan geleceklere “Gelmeyin tatiliniz zehir olmasın” mesajı veriliyor.
Çocuk masallarından yapılan şu alıntı da çok hoşuma gitti;  “Ayna ayna söyle bana, var mı benden daha güzeli?” sorusuna; istediği cevabı alamayan ormanın cadısı, kendisinden daha güzel olan prensesi öldürülsün diye ormana gönderir. Sonuç: Prenses kraliçe olarak geri döner.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Birileri, bazıları, kimileri denilerek mağduriyet edebiyatı yapılıyor, somut saldırılara ise hiç ses çıkmıyor


AKP iktidarının temel özelliklerinden biri, ilk günden beni mağduriyet edebiyatı yapmaları.
Mağduriyet adeta AKP’nin gıdası, onsuz olmuyor.
Hep başarısızlar, hem yanlış işler yapıyorlar, hep hatalılar ama müthiş bir savunma refleksi ile tüm bunları “başkalarına” bağlamayı beceriyorlar.
Örneğin ekonomide her şey çok güzel ama “birileri, bazıları” var ki onlar Türkiye’yi batırmak için doları yükseltiyor, faizlerle oynuyor, enflasyonu azdırıyor.
Suriye’de “karanlık güçler” Türkiye’ye tuzak hazırlıyor.
Akdeniz’de kim olduklarını aslında bildiğimiz! “bazıları” haklarımıza saldırıyor ama bunlara asla pabuç bırakmayacağız.
Falan filan.
Oysa “kimileri, bazıları, karanlık güçler” gibi soyut olmayan “somut düşmanlıklarla” da karşılaşıyoruz ama ne tuhaftır ki, bunlara karşı iktidarımız çok munis.
İki örnek vermek istiyorum.
İsrail, Gazze’de Filistin’e bomba yağdırırken özellikle Anadolu Ajansı’nın binasını hedef aldı ve etrafındaki bütün binalar sapasağlam ayakta dururken, Anadolu Ajansı’nın binasını yerle bir etti.
Bu aslında Gazze’ye değil, Türkiye’ye atılmış bombaydı.
Gıkımız bile çıkamadı.
Neden?
Amerika Başkanı tüm dünya kamuoyunun gördüğü bir tweet atarak, “Türkiye Suriye’de Kürtleri vurursa ekonomilerini mahvederim” dedi.
Yine sessiz kaldık. Sadece Erdoğan aynı gece Trump’ı telefonla aradı ama Amerika’ya yönelik tek kelime bile edilmedi.
Sorum basit: Soyut düşmanlara esip gürlerken, somut düşmanlıklarda neden pısıp kalıyoruz?

BUNU YAZMAK GEREK

Vatan Partisi seçime girmekle ayıp ediyor


Vatan Partisi, 23 Haziran’da tekrarlanacak seçime girme kararı aldı.
Partinin Başkanı Doğu Perinçek dünkü basın toplantısında 31 Mart’taki adayları İlker Yücel’in adaylığını devam ettireceğini söyledi.
Bence Vatan Partisi’nin yaptığı siyasi olarak ayıptır.
Partinin yönetim kademesi güya “emperyalizmle mücadele ettiği” gerekçesiyle AKP Genel Başkanı Erdoğan’a çok yaklaşmış olsa bile partinin tabanı muhalefetten pek de ayrı düşmüş değil.
Doğu Perinçek, muhalefet lehine adayını çekmeyerek, tabanının CHP’ye gitmesini önlemiş gibi görünüyor.
Oysa doğru olan; seçime katılmayarak muhalefete destek verdiğini açıklaması ya da hiçbir şey belirtmeden kendisine oy veren 17 bin seçmeni serbest bırakmasıydı.
Tabii “AKP lehine çekiliyoruz” da diyebilirlerdi belki, ona da şükür demek gerekir.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Coşku çok güzel de iktidar tetikçilerine koz vermemek gerek


Seçimlerin “AKP kazanamadığı” için iptal edilmesine gösterilen tepkiler gerçekten çok coşkulu.
Ekrem İmamoğlu’nun “Her şey güzel olacak” sloganı da kamuoyunda çok tuttu.
Bu slogan hemen her yerde söyleniyor artık.
Müthiş bir coşku var İstanbul’da.
Herkesin yüzü gülüyor, karamsarlık bulutları da atıldı milletin üzerinden.
Ancak bu süreçte yine de çok dikkatli olmak gerek.
Çünkü sosyal medya üzerinden ne kadar coşku yaşanırsa yaşansın, toplumun çok önemli bir bölümü gazete ve televizyonların yalanlarından, çarpıtmalarından ve nefret söyleminden etkileniyor.
Bu yüzden; seçimle ilgili eleştirilerde “söylem seçimi” çok önemli.
YSK üyelerine “Çete” dediğiniz zaman yandaş-tetikçilerin eline çok ciddi koz veriyorsunuz.
Sahte bir demokratlık maskesi takanlar, “İşte bunların hukuka saygısı” diye yaygara koparıyor ve geniş bir kitle bundan etkileniyor.
Yine “Kızılay’a çıkamazsınız, yüzünüze tükürürler” gibi sözler de bence gereksiz.
Çünkü bu cümleleri hem savunamıyorsunuz daha sonra, hem de tetikçi medyanın yayınlarına engel olamıyorsunuz.
Muhalefet bugüne kadar hep çekingen davrandı, atak olamadı, sertleşemedi.
Şimdi bir iki sert sözcük bile aleyhte delil gibi kullanılabilir.
Bu nedenle ya çok dikkatli olunmalı ya da sertleşilecekse bu da düzgün ve planlı biçimde yapılmalı.