KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Şu rezalete bakar mısınız, Yılmaz Özdil çuval dolusu para kazanıyor


Yılmaz Özdil bir kitap yazdı; “Mustafa Kemal”
Kitabın satışı bir milyonu geçti.
Ardından “Çocuklar için Atatürk Serisi” çıktı.
Minicik çocukların bir solukta okuyacağı akıcılıkta ve bilgi yüklü bu kitaplar da.
Şimdi de serinin son bölümü piyasaya çıkıyor.
Koleksiyonerler için büyük boy lüks kağıda basılı ciltli çok özel baskı internet üzerinden satılıyor.
Bu kitabın fiyatı 2 bin 500 lira.
Kıskançlık krizine giren kimi yazarlar ve sosyal medya azgınları son birkaç gündür Yılmaz Özdil’e sarmış durumdalar.
Kitap bir milyonun üzerinde sattı ya, kıskançlar ve sosyal medya azgınları “Atatürk istismarı” yaygarasına başladı.
Sanki Yılmaz Özdil, milletin alnına tabanca dayayıp kitap satıyormuş gibi.
Kitabı alıp okudular mı acaba?
De ki okudular, zaten bu kıskanç ve azgın kesimin anlama yeteneği de olmaz.
Bir kere Mustafa Kemal çok güzel yazılmış ve anlatılmış.
Üslubu çok akıcı, Yılmaz Özdil’in köşe yazılarının tadında.
Efendim bu olur muymuş? Köşe yazısı gibi kitap olur muymuş?
Köşe yazısı gibi ya da değil, bilgiler doğru mu, insanlara ışık tutuyor mu, bir şeyler öğretiyor mu?
Ayrıca Yılmaz Özdil “edebi bir eser yazdığını” söylemiyor ki.
Ama üzerinde çok çalışılmış, en tembel insana bile okuma zevki versin, Atatürk’le ilgili tüm bilgilere bir çırpıda ulaşılsın istenmiş.
‘Mustafa Kemal’ bir ders kitabı değil, bilimsel referans için de kullanılması zor.
Buna karşı Atatürk’le ilgili bilinmesi gereken her şey var kitapta.
Bildiklerimizle de, bilmediklerimizle de ortaya müthiş bir “Atatürk” çıkmış.
Kıskançlar ve azgınlar, koleksiyonlar için basılan son kitaba takmışlar kafayı.
1881 tane basılmış, bugün saat 09.05’te internet üzerinden satılmaya başlanıyor. Alan alacak, alamayan ise oturup bakacak.
Aklıevveller hesap da yapmışlar, hesap makinaları var ya, 1881 çarpı 2 bin 500 eder, 4 milyon 702 bin 500 lira.
Ondan sonra yaygara başlıyor; “Yılmaz Özdil çuvalla parayı götürdü vallahi, severim böyle Atatürkçülüğü.”
Birincisi ortaya bir eser koyduktan sonra bundan para kazanmanın neresi suç?
İkincisi, Atatürk’le ilgili kitap yazmak ve bunu en geniş biçimde satabilmek için çaba harcamak neden istismar olsun?
Ama bana göre en önemlisi şu; Yılmaz Özdil daha bu kitap piyasaya çıkmadan önce “Bu kitabın çocuk versiyonu ile koleksiyon nitelikli pahalı olanı çıkacak” demişti.
Yani Özdil, “Kitap bir milyon sattı, bir de 2 bin 500 liralık olanı yapayım da turnayı gözünden vurayım” demedi ki. Koleksiyon kitabının çıkacağı başından belliydi.
Kitap 1 milyon yerine 100 bin satsa da çıkacaktı yani, demek ki pahalı kitap çok satmanın verdiği sarhoşlukla kalkışılmış bir iş değil.
Tabii her gün yapılan zamlara, geçmediğimiz köprünün parasının bize ödetilmesine, yandaş müteahhitlere milyarlar akıtılmasına, futbolculara milyonlarca dolar ödenmesine, yurt dışına kaçırılan milyarlarca dolara ses etmeyenlerin “Kitap yazan bir gazetecinin çok para kazanıyor olmasına” neden bu kadar öfke duyar, bunu da anlamam mümkün değil.
Hepsinin ötesinde Yılmaz Özdil yine ilk günden beri kitap gelirlerinin önemli bölümünün eğitime harcanacağını da yazıyor ki, kıskanç azgınlar nedense bunu hiç dikkate bile almıyor.

BUNU YAZMAK GEREK

Özdil’i din istismarcıları ile karşılaştırmak ayıptır


Ahmet Hakan ve gibiler, kendilerini adeta “Atatürk hayranları” gibi gösterip “Biz istismara karşıyız. Nasıl dinin istismarına karşıysak Atatürk’ün istismarına da karşıyız” diyorlar.
Yalanın ve ayıbın dik alası bu.
Yılmaz Özdil’in kitabı ile Cübbeli’nin “yanmayan kefen ve terlik” satışını bir tutmaya çalışıyorlar.
İkisi nasıl aynı olabilir ki?
Özdil bir kitap yazmış. Millet de kapış kapış alıyor.
Baskı yok, zorlama yok.
İnsanlar Atatürk’ü daha iyi anlamak, çocuklarına da öğretmek için alıyorlar.
Kitapla eş tutulan “yanmayan terlik ve kefen” tamamen insanların “saflığından” yararlanılarak satılıyor.
“Bu kefenle cehenneme bile girsen yanmayacaksın” sözüne inananlar, sırf bu amaçla yüzlerce lirayı Cübbeli’ye veriyor.
Diyeceksiniz ki “Bunlar da baskı ile satılmıyor. Millet kendi iradesiyle alıyor.”
İyi de Özdil’in kitabı satılırken insanlara bir vaatte bulunulmuyor. Kimseye “Bu kitap sizi gerçek Atatürkçü yapacak” denmiyor.
Sadece “Okuyun, Atatürk’ü her fırsatta okuyun” deniyor.

ÖNERİ

Ahmet Hakan da bir kitap yazsın bakalım


Yılmaz Özdil’in kitabının çok satmasına en “gıcık” olan isimlerin başında Hürriyet’te yazan Ahmet Hakan geliyor.
Hakan, deli gibi saldırıyor Yılmaz Özdil’e.
Bir de aklınca dalga geçmeye çalışıyor.
Atatürk’ün ağzından uyarılarda bulunuyor.
Örneğin “Madem 1881 tane bastın, bari fiyatını da 1881 lira yapsaydın a be çocuk” diyor.
“Kendi hayatımdan ben bile bu kadar prim yapmadım a be çocuk” diye söylüyor güya Atatürk.
En komiği de, “Din üzerinden ticaret yapanlardan milletin çektiği yetmedi de, benim üzerimden ticaret mi çıkardın başımıza a be çocuk” cümlesi.
Ahmet Hakan Yılmaz Özdil’e saldıran sözde Atatürkçülere de sahip çıkarak “Atatürk’e yapılan bu yanlışa sahip çıkmayanlara selam olsun” falan diyor.
Bu ne hazımsızlıktır böyle.
Bu ne kıskançlıktır böyle.
Ahmet Hakan’a önerim şu; Yazsın bir kitap. Milyonlar alsın okusun. O da milyonlar kazansın. İmza gününde önünde yüzlerce kişi saatlerce kuyruk beklesin. Kıskanan şerefsiz olsun.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Bahçeli’nin sorusu hâlâ havada


Trump’ın “Kürtlere dokunursa Türkiye’nin ekonomisini mahvederim” açıklamasından sonra yelkenleri hemen indirmiştik biliyorsunuz.
Amerika’ya efelenmeyi bir anda bitirip “biz zaten güvenli bölge için anlaştık” deyivermiştik.
AKP’nin ortağı Bahçeli de bazı haklı sorular sormuştu.
Örneğin “Güvenli bölge nasıl olacak?” demişti.
Ama bana göre en çarpıcı sorusu, “Rusya bu işin neresinde?” sorusuydu.
Sahi, dikkat ediyor musunuz Amerika ile yeniden canciğer kuzu sarması olduğumuzdan bu yana ne iktidardan ne yandaşlarından Rusya lafını hiç duymuyoruz.
Rusya gerçekten işin neresinde?
Ve hiç beklenmedik anda karşımıza Rusya çıkarsa ne olacak?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Menbiç’in asıl sahibi kim?


Cumhurbaşkanı Erdoğan artık neredeyse gün aşırı Amerika Başkanı Trump ile telefonlaşıyor.
Erdoğan son konuşmasında Trump’tan lojistik destek istemiş ve “Biz hemen gireriz ve temizliği sağlarız” demiş.
Ardından da “Zaten biz Menbiç’i temizledikten sonra da sahibine teslim edeceğiz” diye konuşmuş.
İnsan ister istemez kuşkuya düşüyor.
Sahi Menbiç kimin?
Türkiye Menbiç’te temizlik yaptıktan sonra burayı kime teslim edecek?
Farkında mıyız bilmiyorum ama Menbiç, Suriye topraklarında yer alıyor.
Yani gerçek sahip Suriye.
Bu durumda Menbiç’i temizledikten sonra Suriye’ye teslim etmemiz gerekiyor herhalde.
Bu kadarı da fazla olmuyor mu?
3 milyonun üzerinde Suriyeliye bakıyoruz.
Esad’ın ulaşamadığı ya da gücünün yetmediği yerlerde temizlik yapıyoruz.
Sonra da buraları sahibine vereceksek ne anladım ben bu işten?