YENİ ÖĞRENDİM

Üretimine ortak olduğumuz uçaklar meğer çok kötüymüş


Amerika ile sorunlarımızın bugün bitmesi ya da yoluna koyulması olasılığının yüksek olduğunu söylüyor yandaş medya.
Muhtemelen siz bu yazıyı okurken Trump-Erdoğan görüşmesi yapılmış bitmiş olacak.
Yandaş medya, Erdoğan’ın bu görüşmeden çok umutlu olduğunu söylüyordu birkaç gündür.
Saraya yakın gazeteciler, Erdoğan’ın Trump’la olan şahsi yakınlığına güvendiğini, bu nedenle de S-400 konusundaki sıkıntının aşılacağını düşündüğünü ileri sürüyor.
Tabii yine de bir “kaçış kapısı” aralıyorlar.
Diyorlar ki “Erdoğan Trump’ın kendisini anladığına inanıyor ama karşımızda tek bir Amerika yok. Askerler ve dışişleri yine de baskıyı sürdürebilir.”
Yani işin aslı şu ki beklentinin çok yükseltilmesine rağmen bu görüşmeden iktidarı mutlu edecek bir haber çıkmayabilir.
Anlaşıldığı kadarıyla Amerika’nın S-400 baskısına Erdoğan, F-35 projesinden atılmamız halinde mahkemeye gitmeyi bir koz olarak kullanmayı düşünüyor.
“Uluslararası tahkim mahkemesine gider, hakkımızı ararız, verdiğimiz parayı geri isteriz” dedi Erdoğan.
Bu Amerika’yı ne kadar korkutur bilemem tabii.
Sonuçta 9 ülkenin katkı sağladığı ve para yatırdığı bir proje bu.
Ama bana göre daha komik olanı, son günlerde F-35’lerle ilgili ortaya atılan “Bu uçaklar o kadar da iyi değil” iddiaları.
Sanıyorum bu uçakları kötüleyerek bize yönelik uygulanacak bir ambargoyu ciddiye almayacağımız anlatılmak isteniyor.
Tamam da bu uçakların yapımında biz de ortağız.
Şimdi öfke içinde bu açıklamaları yapmak kolaycılık gibi geliyor bana. Peki ya sorun çözülürse o zaman ne yapacağız?
Yine F-35’lerin kötü uçaklar olduğunu ileri sürecek miyiz?
Merak edip baktım.
Bu projeye AKP iktidarı döneminde 6 Şubat 2007’de ortak olmuşuz.
O günün gazeteleri flaş olarak şunu yazmışlar;
“Savunma Sanayii Müsteşarlığı ile Amerikan Lockheed Martin firması arasında F-35 uçaklarının üretiminde iş paylaşımını öngören sanayi katılım planı anlaşması imzalandı. Anlaşma kapsamında TAI, Müşterek Taarruz Uçağı projesinin üretimine katılarak, F-35A uçaklarının orta gövdesini üretecek. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Türk Savunma Sanayii ve Türkiye-ABD ilişkilerinde tarihi bir gün yaşadıklarını söyledi.”
Yine o günün haberlerine göre ilk uçakları 2014 yılında almamız planlanmış. Bu konu haberlere şöyle yansımış;
“Müşterek Taarruz Uçağı Projesi’nde Lockheed Martin, BAE Systems ve Northrop Grumman firmaları ana yüklenici olarak görev alıyor. 9 ülkenin üretim safhasına katılacağı F-35 savaş uçaklarından 3 bin 173 adet tedarik edilecek. Üretilecek uçakların 100’ünü Türkiye satın alacak. İlk F-35 uçağı 2014 yılında TSK envanterine girecek ve bu uçaklar, 2050 yılına kadar Türkiye’nin en önemli silah sistemi olacak. F-35 savaş uçakları, F-16 ve F-4 uçaklarının yerine kullanılacak.”
Aslına bakarsanız 2019’un ortasına geldik ama uçaklardan biri bile teslim edilmedi.
Bu projeye başka hangi ülkelerin ortak olduğunu merak edip baktım.
Bu projeye bizim dışımızda Amerika, İngiltere, İtalya, Hollanda, Kanada, Avustralya, Norveç, Danimarka ortakmış.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Bu bahaneler eskiden iktidarın işine yarıyordu


İstanbul’da tarihi bir yenilgi alan AKP iktidarını destekleyen çevreler hâlâ şokta.
“Demokrasi kazandı” diye sanki seçim yenilgisini hazmetmişler gibi davranmalarına rağmen, aslında yandaş kesimde çok ciddi bir panik ve endişenin hakim olduğunu görmemek mümkün değil.
Şu sıralar yandaş tetikçi kesimler güya yenilginin nedenlerini araştırıyor ve sanki özeleştirilerde bulunuyor.
Gazete ve televizyon yayınlarından gördüğüm kadarıyla yandaş tetikçilerin “Neden kaybettik” sorusuna verdikleri cevaplardan bazıları şöyle;
- Suriyelilere yönelik yoğun şikayet.
- Seçimlerin iptal edilmesine tepki.
- İmamoğlu’nun mağdur duruma düşürülmesi.
- Pontus tartışması ile Karadenizli vatandaşların da rencide edilmesi.
- Ordu Havaalanı’ndaki VIP tartışması.
- Seçime üç gün kala Apo’dan medet umulması.
- İmamoğlu’nun seçimden sonra bir mahkeme kararına dayanarak görevden alınacağının söylenmesi.
- Oyların çalındığının ileri sürülmesi ama bunun kanıtlanmamış olması.
Gerçi bunların hepsi doğru ama işin aslına bakarsanız AKP, bugün hata olarak nitelenen bu tür eylemleri daha önce de çok yaptı ama bugünün aksine hep güçlendi.
Şimdi “Seçim kaybettirdi” diye öne sürülen iddialar, yakın bir geçmişe kadar iktidarın işine yarıyordu.
Bu kez olmadı.
Çünkü ağır ekonomik sıkıntılar milletin gırtlağına kadar geldi.
Daha önce görmek istemediği kibri, adaletsizliği, usulsüzlükleri ve hatta yolsuzlukları görmeye başladı.
Bu artık durdurulamaz.
Yenilgi için bulunan bahaneler sudan bahanelerdir, asıl sorunu tamir etmenin de pek mümkünü yoktur.

BUNU YAZMAK GEREK

Demek ki “kara günler” gelmiş çatmış


Maliye Bakanlığı’nın Merkez Bankası’nın yedek akçesini kullanmak için kanun değişikliği yapılması istendiği konuşuluyor birkaç gündür.
AKP, “kara günler için saklanan” bu paranın kullanımını sağlamak için hazırladığı kanun değişikliğini önümüzdeki hafta Meclis’e verecekmiş.
Sarayın talimatıyla bu yasanın hızla çıkarılacağı belirtiliyor.
Ekonomi uzmanları, kararın son derece yanlış olduğunu, bu kararın piyasaları tedirgin edeceğini, bu paraya dayanarak para basılabileceğini, enflasyon ve faizlerin yükseleceğini ve ekonomideki kötü gidişin daha da ağırlaşacağını söylüyorlar.
Bunları anlayacak kadar derin ekonomik bilgim yok elbette.
Ama şunu anlıyorum.
Ekonomi literatüründe “kara günler için ayrılan akçe” olarak niteleniyorsa bu para ve saray buna da el koyuyorsa demek ki “kara günler yaşadığımızı” kabul etmişler.
Allah sonumuzu hayır etsin.

ŞAŞIRDIM

Vatandaşa “nankör” demeyeceksiniz


Seçim yenilgisinin üzerinden bir hafta geçti ama AKP’deki travma kolay geçmeyecektir.
Siz bakmayın Erdoğan’ın İmamoğlu’nu tebrik etmesine, demokrasinin kazandığını söylemesine. Laf arasında ne kadar rahatsız olduğunu, hatta millete “Nankörler” dediğini anlamıyor değil kimse.
Bu “nankör edebiyatı” seçim sonuçlarından dolayı perişan olmuş kimi yandaşlar tarafından açıkça dile getiriliyor aslında.
Erdoğan ise üstü kapalı biçimde katılıyor bu kervana.
Örneğin birkaç gün önce şunu söyledi; “Tüneller yaptık, yapmaya devam edeceğiz. Bugüne kadar neden yapılmadı?”
Daha önceki bir konuşmasında da “Eskiden kavşak mı vardı?” diye sormuştu.
Erdoğan bunları söylerken “Bütün bunları yaptık ama görmeyen gözler görmüyor, biraz kıymet bilmek lazım” diyerek vatandaşı da yapılanı takdir etmemekle suçluyordu.
Tabii bu sözlerin hiçbiri gerçeği yansıtmıyor.
Tünel yapmak, kavşak açmak çok önemli işler olmadığı gibi, Türkiye bunlarla ilk kez AKP iktidarı sayesinde tanışmadı ki.
Erdoğan belki bilmiyor ama 1960’lı yıllarda Anadolu’dan gelirken İstanbul’a Bostancı tüneli geçildikten sonra girilirdi.
Karayollarında da çok sayıda tünel vardı. Demiryolları ise ülkenin her tarafındaki onlarca tünelden geçiyordu.
“Kavşak mı vardı?” sorusunun ise hiçbir anlamı olmadığı ortada zaten.
Sanıyorum AKP yaşadığı travma nedeniyle “nankör edebiyatını” önümüzdeki günlerde daha da koyulaştıracak.
Bu durum AKP’nin kimyasını iyice bozacaktır.