Sevgili okurlarım, Türkiye acayip bir işsizler cehennemine dönüştü. Ülkenin dört bir yanına üniversiteler açıyorlar, gençlere bol kepçe diplomalar veriyorlar!..
“Al sana üniversite diploman. Ailene göster, arkadaşlarına hava at!..”
Çocuk herhangi bir üniversiteye girip okuyor, mezun oluyor ama bir bakıyor ki, kendisine verilen diploma hiçbir işe yaramıyor.
İş arıyor, bulamıyor...
Eğer varsa araya hatırlı tanışlarını koyuyor ama ses çıkmıyor.
Size bizim meslekten bir acı örnek vereyim.
Türkiye’nin dört bir yanında olur olmaz üniversitelerde iletişim fakülteleri açtılar.
Bu fakülteleri bitiren çocuklar sözüm ona “Gazeteci” olacak! Hemen hepsinde hocalar yetersiz, eğitim yetersiz ama çocukların gönlünde gazeteci olmak var.
Ne zaman ki okul bitiyor, gençler basın yayın kuruluşlarına gidip iş başvuruları yapmaya başlıyor. O kadar ki bazıları gelip bizden rica ediyor...
Verebildiğimiz yanıt ne yazık ki hep aynı:
“Arkadaşım ancak büyük medya patronlarından, ya da AKP’li üst düzey siyasetçilerden torpil bulursan işe başlarsın. Ancak koşulları iyi bil. Uzun yıllar boyunca sana para vermezler. Sigortasız ve maaşsız çalışır ve perişan olursun... İyisi mi sen unut gazeteciliği, kendine başka iş ara!..”
Ve bir süre sonra beklentileri yok oluyor.

★★★

Birkaç üniversite dışında hemen bütün üniversite mezunları aynı durumda. Bir yere gittiğimde bazen taksicilerle, garson ve komilerle muhabbet ederken görüyorum, bu gençlerin önemli bir bölümü üniversite bitirmiş...
Bazı “Apartman görevlileri” bile şimdi öyle...
Bugün bizim gazetede Deniz Ayhan’ın haberi çok ilginç...
Ankara’da apartman görevlisi olarak çalışan (eski deyimiyle kapıcılık yapan) iki küçük çocuklu bir aile...
Hem anne hem baba üniversite mezunu... Biri Hacettepe, öteki Denizli Pamukkale Üniversitesi mezunu.
İş bulamayınca bir apartmana sığınıp asgari ücretle “Kapıcılık” bulmuşlar. 

★★★

Bu, Türkiye’nin bir dramıdır. Böyle nice genç insanlarımız var.
Al çocuğu gecekondu üniversitelere, diplomasını ver eline, sonrası vahim...
“Saldım çayıra, Mevlâm kayıra!”
Öte yanda ise her gün pembe tablolar çizip Türk Milletini bu yolla uyutmaya kalkışan sahtekâr siyasetçiler ve yandaş havuz medyası!..
“Önümüzdeki üç ay içerisinde iki milyon kişiye iş bulunacak...”
Hiç kimseye iş bulunduğu falan yok.
Şu anda Türkiye’de milyonlarca işsiz var ve önemli bir bölümü üniversite mezunlarından oluşuyor.
Dahası... İş piyasasını artık dışarıdan gelen Suriyeli, Afganlı, Iraklı, Türkmen, Azeri, Gürcü, Afrikalı vesaire tipler kapmış durumda. Başımızda bulunanlar açtılar onlara kapıları, bizim insanlarımız aç...
Ülkemizi bu duruma düşürenler utansın diyeceğim de, onlarda utanacak yüz yok ki!



Sevgili okurlarım, 42 yıllık gazeteciliğim boyunca belki birkaç iyi ve yararlı iş yapmış olabilirim. Bunların başında Başkent Üniversitesi kütüphanesine bağışladığım her biri yazarlarından imzalı binlerce kitap geliyor.
Bir yazar kitap yazmış ve imzalayıp sizin adınıza gönderiyor. Kim olursa olsun, ne olursa olsun, o kitapta yazarın emeği, alın teri ve göz nuru vardır. Ona bir teşekkür borçlusunuz.
ODTÜ öğrencisi idim, adıma imzalı ilk kitabı hocam Ergin Günçe vermişti:
“E. Çölaşan’a. Bu kitap hızlı yaşamağa, çabuk ölmeğe ve güzel bir cesedi olsun istemeğe karşı bir direniştir. Bütün gencölenlere yakılmış bir ağıttır. Sakın gencölme. 29 Aralık 1964.”
Hocam Ergin Günçe’nin tavsiyesine (!) ben uymaya çalıştım ama o ne yazık ki Esenboğa’da bir uçak kazasında 47 kişiyle birlikte 1983 yılında gencöldü...
Henüz 45 yaşında idi.
Yine onun deyimiyle “Güzel bir cesedi” de olamadı çünkü yanmıştı.
Bu ilk imzalı kitabımı evde özenle saklıyorum.



★★★

Sonraki meslek yıllarımda adıma imzalanan kitapları hep biriktirdim ve zamanı gelince Başkent Üniversitesi’ne bağışladım. Kitaplıkta adıma açılmış özel bölümler var.
Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Haberal’dan gelen 18 Haziran 2019 tarihli yazı:
“Teşekkür. Sayın Emin Çölaşan. 7 Haziran 2019 tarihinde göndermiş olduğunuz 131 kitapla birlikte, yazarlarından imzalı olarak bağışladığınız kitap sayısı 5.811’e ulaşmıştır. Üniversitemiz kitaplığına yapmış olduğunuz değerli katkılarınızdan dolayı teşekkürlerimi sunarım.”
İzin verirseniz gururla söylüyorum, tamamı yazarlarından imzalı binlerce kitaptan oluşan böyle bir koleksiyon Türkiye’de yok.
Dünyada olduğunu bile hiç sanmıyorum...
Ve burada herkese çağrı yapıyorum...
Kitaplarınızın turşusunu kurmayın. Bir yerlere bağışlayın ki başkaları da okusun.