Mart 2011’de olayların başlamasından kısa bir süre sonra Suriyeli muhalifler 31 Mayıs’ta Antalya’da toplandı.
Türkiye Kürt temsilcilerin toplantıya katılmasına karşı çıktığı günlerde  Özgür Suriye Ordusu ( ÖSO)  Hatay’da kuruldu. Örgüt bağlantı ve haberleşme adresi olarak Hatay’ı veriyor ve Esad’ı devirceğini söylüyordu. O sıralar yüzlerce silahlı örgüt ortaya çıkıyor ve Suriye hazla çatışma ortamına sürükleniyordu. Ağustos 2011’de bu kez muhaliflerin sivil örgütü  Suriye Ulusal Konseyi (SUK)  İstanbul’da kuruluyor ve Türkiye dahil en az 100 ülke bu örgütü tanıyor ve sınırsız destek vermeye başlıyor.
Suriye’deki kargaşayı fırsat bilen herkes kendine göre bir örgüt kuruyor ve harekete geçiyordu. Bu örgütlerin belki de en önemlileri Nasra sonra IŞİD ve PYD’dir.
Nusra ve IŞİD konumuz olmadığı için PYD ya da Demokratik Birlik Partisi’ne bakalım.
Partinin ilk kurucu Eş-Başkanları Asya Abdullah ile Salih Müslim. Her ikisi Öcalan öğrencisi. Parti   hızlı davranarak özellikle gençler arasında örgütlendi ve diğer Kürt parti ve örgütlerin önüne geçerek PKK’nın ve Öcalan’ın adlarını kullandı ve uluslararası alanda kabul gördü.
Nisan 2012’de bir grup Kürt parti, örgüt ve aşiret liderleriyle birlikte Cumhurbaşkanı Esad ile görüşen PYD yöneticileri isteklerinin karşılanması durumunda devlete karşı ayaklanmayacaklarını söylediler. İstekleri arasında kimliği olmayan Kürtlere kimliklerinin verilmesi, Kürt bölgelerinde yerel yönetimin kendilerine bırakılmasını ve Suriye ordusunun da kendilerine karşı operasyon yapmaması vardı. Bölgedeki birliklere Şam ve Halep’de ihtiyacı olan Esad istekleri kabul etti ve kimliklerin verilmesi için emir verdi.O zamana kadar büyük bir sorun olan bu konu aslında 1925’den sonra Türkiye’den Suriye’ye kaçan ve uzun zaman geçmesine rağmen Suriye vatandaşı olamayan Kürtlerin büyük bölümünün sorunuydu. Ayrıca bir kısmı da askere alınmamak için   kendini gizleyen Suriyeli Kürtlerdi. İki ay içinde 120 bin kişiye kimlik verildi ve sorun çözüldü.
Kürtlerle Esad arasında varılan barış anlaşmasından sonrasında PYD kendine bağlı silahlı bir örgüt olan YPG’yi ( Halk Savunma Birlikleri) kurdu ve çok hızlı bir şekilde genç kadın ve erkekleri silah altına aldı. Bunu da Kandil’den getirdiği binlerce PKK’lı militanla yaptı.
Batılı ülkelerin ilgisini çeken PYD/YPG her yerden yardım almaya başladı ve bölgenin önemli bir oyuncusu haline geldi.
Ama ortada bir sorun vardı:
Bu Kürtler Esad’a karşı ayaklanmıyordu.
Bunun üzerine 10 Haziran 2012’de İstanbul’da toplanan Suriye Ulusal Konseyi (SUK) Kürt kökenli    Abdülbasit Seyda’yı Başkan seçti.
Amaç Suriyeli Kürtlere ‘Bakın yeni Suriye’nin başkanı Kürt olacak artık siz de Esad’a karşı ayaklanan‘ demek içindi.
Bu da yetmeyince bu kez yine bir Kürt olan Gassan Hito Mart 2013’de kurulan Sürgün hükümetin Başbakanı yapıldı.
Üstelik ABD’den ‘ithal edilen’ Hito Amerikan vatandaşıydı.
Ama bu da olmadı çünkü PYD’liler belki de Öcalan’ı misafir eden Baba Esad’a karşı bir vefa borcu olarak Oğul Esad’a ayaklanmak istemiyordu ve savaşmadan elde ettikleri kazanımlardan çok mutlu görünüyorlardı.
Üstelik o sıralar bölgelerinde bulunan her türlü İslamcı gruplarla savaşıyor ve Batılı ülkelerin ilgi ve sempatisini kazanıyorlardı.
Uluslararası alanda elde edilen bu prestij ve moral gücünü PYD Kürt gençlerini etkilemede, örgütlemede ve rakip parti ve örgütleri tasfiye için kullandı.
Kobani olayları PYD/YPG için bir dönüm noktası oldu.
Suriye’nin birçok bölgesini ele geçiren IŞİD diğer İslamcı grupları da sindirerek gözünü Kürt bölgesine dikmişti.
Ocak 2014’de Cerablus’u ele geçiren IŞİD 9 Haziran’da Irak’da Musul ve çevresini işgal edince çok güçlendi.
Fırat’ın doğusunda Kürt bölgelerine yönelik saldırı başlatan IŞİD 15 Eylül 2014’de Fırat’ın batısındaki Cerablus’un karşısında bulunan Aynularab ( Kobani) ye saldırdı.

...

Yarın: Türkiye’de devrede.