Dün bazı dostlar telefon etti:
“Yüksek Seçim Kurulu, İstanbul seçimini iptal edecek, bu iş bitmiştir, diye yazdın” dediler.
“Evet, öyle yazdım” dedim.
“İyi ama bütün CHP yetkilileri, ‘YSK itirazı reddedecek’ diyor.”
Evet, öyle diyorlar, çünkü onlar politikacı, öyle demek zorundalar. Oysa ben tarafsız gazeteciyim. Olaya objektif bakıyor, hak ve hukukun artık geçerli olmadığını görüyorum. YSK’nın kararına kısa bir süre kala, “Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘Hep sustum. Artık yetti! Gidelim millete, milli irade karar versin! Şaibenin ortadan kaldırılması hem YSK’yı aklayacaktır, hem de milleti rahatlatacaktır. Seçim yenilenmelidir!” dedi.
Bu sözler açık talimat gibidir. Ayrıca, YSK’nın bir suçu mu vardır ki kendisini aklayacaktır?
YSK üyelerinin çoğunun Erdoğan’a karşı çıkabilecek yürekte olduğunu sanmıyorum. Onu kızdırmak işlerine gelmeyecek!
İmamoğlu “Buna kargalar güler!” diyor. Haklıdır, ne yazık ki kargalar gülecektir!



Yüzdük yüzdük, kuyruğuna geldik!
Dananın kuyruğu bugün-yarın kopacak!
Yüksek Seçim Kurulu’nun üzerinde ağır bir baskı var... Üstelik bu baskı gizli değil, milletin gözü önünde apaçık oluyor!
Hiçbir şeyden pervaları yok!
Hak, hukuk, adalet sizlere ömür!
Muhalefet iddiasında haklıdır: “İstanbul seçiminin iptalinin hukuka uygun bir yanı yoktur.”
İyi de, ülkemizde ne kadar hukuk var? “İşte burası önemli!”

★★★

Ülkemizin önde gelen hukukçularından Avukat Celâl Ülgen “İptal kararı sultanlığın resmen ilânı olur” diyor ve ekliyor:
“İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptali hukuk devletine karşı bir darbe anlamına gelir. Bunu kimse göze alamaz, almamalı! Ekonomi iyice raydan çıkabilir, toparlamak mümkün olmaz. Seçim iptal oldu mu bir daha yapılamaz!”
Celal Ülgen, hukuka göre haklıdır ama adaletin büyük güven kaybettiği bir ortamda ağır baskı altındaki YSK’dan âdil karar beklemek fazla iyimserlik olur!

★★★

Yüksek Seçim Kurulu’nda 11 yüksek hâkim var. Bunların çoğu emeklilik çağına gelmiş yargıçlar. Onların korkacak hiçbir şeyleri olmamalı ve ülkeyi karıştıracak bir karar vermemeliler.
Seçim iptal edilirse kaybeden Türkiye olacaktır! Uzun yıllar bunun yaratacağı sancıları çekip ağır bedeller ödeyebiliriz!
Yüksek Seçim Kurulu’nun sayın üyelerinin bunları düşünmeleri gerekiyor.
Ben, TOKMAK-1 sütunumda da yazdığım gibi iktidarın baskıları nedeniyle âdil bir karar çıkacağını sanmıyorum.
Açık bir emir gibi verilen sert demeçler bunu gösteriyor!
Hukukun yetersiz olduğu bir ülkede emir demiri keser!

Yaşasın! Basın özgürlüğü varmış!


“Hem içeride, hem dışarıda kasıtlı ve manipülatif şekilde (bilgileri değiştirerek) iddia edildiğinin aksine Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda herhangi bir sorun yoktur!”
Kim söylüyor bunları? Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun!
Saray’dan bakılınca öyle görünüyor demek ki!
“Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü”nün raporuna göre Türkiye basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 157’nci.
Cezaevleri gazeteci dolu... Ve yargılanmakta olan yüzlerce gazeteci de bunun cabası!
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Başkanı Turgay Olcayto daha üç gün önce söyledi ve:
“Ülke barışının sağlanabilmesi adına cezaevlerindeki gazetecilerin serbest bırakılması gereğine inanıyoruz. Türkiye, cezaevlerinde yüzlerce gazeteci tutan bir ülke ayıbından bir an önce kurtarılmalı. Düşünceyi ifade özgürlüğünün önüne her geçen gün yeni engeller çıkartılmamalı” dedi. Daha ne desin?
Sayın Prof. Altun gibi Saray’dan maaş alan kişilerin, Saray’a yaranmak için söyledikleri lâfların Türkiye’ye faydası yoktur.

TEBESSÜM

Doktorun torpili!


Temel doktora gitmiş... Sıkı bir muayeneden sonra doktor ona durumunu anlatmış.
Temel dışarı çıkarken arkadaşı Dursun yanına yaklaşıp merak içinde:
“Yaa Temel, geçmiş olsun be koçum... Kötü bir şey yok inşallah!” demiş.
Temel anlatmış:
“Doktor bana 3 ay ömrün kaldı” dedi.
“Yapma yaa... Çok kötü...”
“Yok, o kadar kötü değil. Doktora ‘Ben başhekimin yakınıyım doktor bey’ dedim. Doktor 6 ay daha uzattı. İşi bileceksin arkadaş!”

GÜNÜN SÖZÜ


Hâkimlerin her hükmü ile devlet ya “âdil” ya da “zalim” oluyor!