Ulusal dayanışmayı, toplumsal barışı yakından ilgilendiren ve etkileyen olumsuzlukların, acı olaylarla anımsanan ve izlenen tarikat yapılanmasının sakıncaları günümüzde kimi siyasal ve ekonomik sorunların da kaynağıdır. Başkentte ve kimi kentlerimizde yaygın ve etkin olduğu söylenen, hattâ Bakanlıkların kimi tarikatların elinde olduğu yakınmaları duyulan bir ortamda Anayasa’sında “laiklik” ilkesi yer alan bir devletin durumu gerçekten düşündürücü ve üzücüdür. Çok şey yazılıp söylenecek bu konuda Siyasal Bilgiler Fakültesi emekli öğretim üyesi Sayın Özer OZANKAYA’nın duyarlığını açıklayan iletisini okurlarımızın bilgisine sunarak yaygın ve ağır sömürü–yıkım sorununun kaygısını paylaşmak istiyorum:

“Tarikat-Cemaat örgütlenmesi demokraside meşru mudur?

‘Tarikat’ denilen Ortaçağ artığı, demokrasi düşmanı örgütlenmeler, son yıllarda ancak öğrenci yurtlarındaki yangınlar, çocuklara tecavüzler, zehirlenmeler gibi üzücü, utanç verici olaylarla kamuoyunda konu ediliyor.

Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk, tarikat-cemaat örgütlenmesi konusunda Türk ulusuna aşağıdaki saptamaları yaparken, aslında doğru anlamıyla ulusal egemenlik düzeninin gereklerini dile getiriyordu:

‘Efendiler ve ey ulus, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mansıplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın buyurduğunu ve istediğini yapmak, insan olmak için yeterlidir.

Tarikat başkanları hemen bu dediğim gerçeği bütün açıklığıyla kavrayacak ve kendiliklerinden hemen tekkelerini kapatacak, müritlerinin artık erginliğe ulaşmış olduklarını elbette kabul edeceklerdir.’

‘Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve talihlerini, yaşamlarını falcıların, büyücülerin, üfürükçülerin, muskacıların ellerine bırakan insanlardan oluşmuş bir topluluk, uygar bir ulus olarak görülebilir mi?’

Bilim, hukuk, siyaset ve basın kurumlarımız, bu temel önemdeki Cumhuriyet devrimine de sahip çıkmalı, yalnız eğitimde değil, genellikle toplumda tarikat-cemaat örgütlenmesinin demokratik meşruluğu olamayacağını belirtmeliydi!

Üstelik 1980’den beri ve özellikle de AKP yönetiminde tarikatçılık ilkelliğine ve baskıcılığına verilen ödünlerin, ulus, devlet ve ülke olarak bizi ne pis bataklıklara sürüklediğinin çok acı biçimlerde görüldüğü ortamda anlatılması ve ulusça anlaşılması çok daha kolaydır.

Tarikat örgütlenmesinin demokratik düzenin dernek kurma hak ve özgürlüğüyle hiçbir ilişkisi olmadığı haykırılmalıdır. Çünkü:

1- Dernekler, 18 yaşını bitirmiş ergin yurttaşların özgür istençleriyle üye olabildikleri, diledikleri anda üyelikten ayrılabildikleri, demokrasi düşmanlığı şöyle dursun, işleyişlerinde demokrasiye aykırılık yapılamayacak örgütlerdir. Tarikatlar, cemaatler ise 3-5 yaşlarından başlayarak ulus çocuklarının, bilime, özgürlüğe, kısacası demokrasiye düşman olmak üzere ‘beyin yıkaması’ndan geçirildiği izbelerdir.

2- Derneklerin yöneticileri üyelerinin özgür oylarıyla seçilir, denetlenir, eleştirilir, değiştirilir. Tarikat ‘şeyh’leri ise babadan, dededen ‘el almak yoluyla’ yaşam boyu sürmek üzere posta oturan, yerlerini kendi çocuklarına, yakınlarına aynı yolla aktaran kimselerdir.

3- Derneklerin gelir kaynakları ve nasıl harcandığı Cumhuriyetin güvenlik ve yargı kurumlarının denetimi altındadır. Tarikat-cemaat örgütlerinde böyle bir denetim söz konusu değildir.

Basın, bilim ve hukuk kurumlarımızın ve özellikle siyasal partilerin, üstelik FETÖ denilen bir tarikat-cemaat örgütlenmesi ile onun paraleli olan siyasal iktidar partisi yüzünden devlet, ulus ve yurt olarak, kanlı hükûmet darbesi girişimlerinden, deniz fenerlerine, mercimek dâvâlarından öğrenci yurtlarındaki ahlâk dışı kötülük uygulamalarına, cinayet gibi yangın ve zehirlenmelerde... Çocukların ölmesine, sakat kalmasına dek varan korkunç yıkımlara sürüklendiğimiz acı olaylarla yaşanmış ve yaşanıyorken, Atatürk’ün tarikat-cemaat konularında 90 yıl önce ulusuna açıkladığı bu gerçekleri ulusa yüksek sesle tekrarlama zorunluluğunu ve olanağını gör(e)memesi, çok şaşırtıcı, üzücü ve yıkıcı bir durumdur, kanısındayım.”