Ülkemizde son günlerde daha çok koronavirüs gündeme gelse de asıl tehlike domuz gribi... Çünkü hastalık bazı şehirlerde yeniden ortaya çıkmaya başladı. Onkolog Dr. Yavuz Dizdar ile virüs salgınlarıyla başa çıkma yollarını konuştuk... İşte sorularım ve Dizdar’ın yanıtları...

BAĞIŞIKLIK, UYUM SİSTEMİDİR

- Domuz gribi, koronavirüs derken herkesi korku sardı... Bu virüslere karşı hijyen kurallarına uymamız, kalabalıktan uzak durmamız ve bağışıklığımızı güçlü tutmamız gerektiği söyleniyor. Bunun için neler yapmalıyız?

Bizim “savaş” mantığıyla kurguladığımız bağışıklık aslında bir uyum yani adaptasyon sistemidir. Vücut bir bütünmüş gibi görünse de aslında sistem içi sistem mantığıyla çalışır. Mesela sindirim sistemi içinde varlığını sürdürdüğü beyin-kas-kemik sistemine uyumlu olmak zorundadır. Bu uyum süreci yaşamın ilk yıllarında geliştirilir, “kendi” olarak görülen dokulara karşı uyumsuzluklar ortadan kaldırılırken, dışarıya karşı da gerek aşılama gerekse doğrudan temas yoluyla bir uyum kazanılır. Bu uyumu layıkıyla kazanmış birinin hastalanması kolay kolay mümkün değildir. Doğru beslenme, spor ya da en azından yeterince hareket, gündüz-gece ritmine uyum gibi yaşam kuralları uyum/bağışıklık sisteminin güçlü olması için çok önemlidir. Sigara, alkol gibi zararlı alışkanlıklardan uzak durmayı hiç saymıyorum, onlar zaten temel kurallar içinde yer alır.

HAREKET VE UYKU ÖNEMLİ

- Doğru beslenme konusuna tekrar dönebiliriz... Hareket ve gündüz-gece ritmi bağışıklık üzerinde nasıl etkili oluyor?

Vücudun hücreleri ve bunların oluşturduğu organlar hep bir örgü içinde var olurlar, kolajen dediğimiz moleküller bu örgüyü meydana getirir ve organa özel yapılırlar. Hücrelerin arasını ise dokuyu kontrol eden şekerli bileşikler doldurur. Bu bileşikler ve kolajen vücudun kendi hücrelerinin kan hücreleri yani lenfositler tarafından “kendi” ya da yabancı olarak tanımlanmasını da belirler. Bugün otoimmün tiroidit dediğimiz tablo aslında bu karşılaşmanın aşırı olmasıyla, yani aslında saklı olması gereken hücre duvarı bileşiklerinin algılanır hale gelmesiyle ortaya çıkar. Böylelikle vücut çocukluk döneminde unutmuş olduğu farklılıkları hatırlar ve organı yabancı zanneder. İşte hareketli bir yaşam, nabzın zaman zaman yükselmesi bile mekanik uyarıyla dokuların çerçevelerini güçlendirir.

VÜCUT GECE YENİLENİR

Gün ve gece döngüsü ise çok önemlidir, zira vücut yapım ve tamirat işlerini gündüz değil gece yapar. Bu bambaşka bir sistemdir, gecenin indiğinin vücut tarafından nasıl algılandığını hâlâ bilmiyoruz, biyolojik saat olarak adlandırıyoruz, güneşin batışı bir aşamasıdır. Vücut gece döngüsüne girdiği zaman bu kez melatonin ve büyüme hormonu salgılanır, bunlar da yenileme ve yapım işlevlerini başlatır. Siz gündüz-gece döngüsünü sürekli şaşırtırsanız bunun en hafif hissiyatı yorgun kalkmak olacaktır. Oysa zamanında ve kaliteli bir uyku vücudun sağlam kalması için son derece gereklidir.

İşkembe gibi kolajenden zengin çorbaları tüketin


- Peki nasıl beslenmeliyiz? Örneğin gribe karşı savaşçı besinler desem hangileri öne çıkar?

Nasıl beslenmemiz gerektiğini çok sık anlattım ama bu bakış açısıyla yineleyeyim... Dokuyu oluşturan kolajenin ana kaynağı hayvanın da doku yoğunluğu içeren bölgeleri olan ana gövdeden çıkan uç bölgeleridir. Bu bölgeler kelle, paça, gerdan, kuyruk ve kemik kısımlarıdır. Uzun süre pişirme gereksinimi bu doku yoğunluğundan kaynaklanır, yani kolajen suda kolay çözülmez, ancak kemik ya da paçayı uzun süre kaynatırsanız suya geçirirsiniz, böylelikle jöle meydana çıkar. Bu jöle malumunuz aynı zamanda yapışkandır, tutkal da bundan yapılır yani vücudun iç yapıştırma işlemi için gereken kaynakları yoğun biçimde içerir. Dolayısıyla gribe karşı vücudunuzu sağlamlaştırmak istiyorsanız kolajenden zengin bu çorbaları bir temel gereksinim olarak kabul edeceksiniz.

EKŞİ YOĞURDUN GÜCÜ

İşkembe kolajenden çok zengindir, bu nedenle ancak kıyılarak yenebilir, yoksa bıçakla bile zor kesersiniz. İster bağışıklık isterseniz uyum sistemi deyin, bunun işlevi bir takım yükseltme-indirgeme reaksiyonuna bağlıdır. Yani siz vücut olarak bir mikrobu diyelim ki tanıdınız, bunun makrofaj denen yiyici hücrelerin içinde öğütülmesi özel bileşikler gerektirir, bunların ana kaynağı ise süt ve yoğurttan gelir. Sütün doğrudan tüketilmesi genellikle yeterli olmaz, yoğurda dönüşüm sırasında bu bileşikler özellikle zenginleşir, çünkü mayanın işlevi budur. Yoğurt suyunun ekşime aşamasına geçmesi ise zenginleşmenin doruğudur. Bu sırada ortaya çıkan bileşikler bütün bu biyolojik etkisiz hale getirme sürecinde kaybedilen kaynağı, yani glutatyon denen molekül havuzunu besler. Kandaki glutatyon ve benzeri bileşikler ne kadar yüksekse sizin de gribe karşı korunma kapasiteniz o kadar yüksek demektir. Ancak dikkat, kapasitenin yüksek olması hep öyle kalacağı anlamına gelmez, kaliteli sütten evde yaptığınız yoğurtla doldurabilirsiniz. Piyasa yoğurt ve ayranları bu işlevden yoksun olduklarından ekşimez, yani baştan değer kaybıyla piyasaya sürülür, raf ömrünün uzun olmasının nedeni budur.

YARIN: GRİP VİRÜSÜNÜ ETKİSİZ HALE GETİREN İKİ SÜPER BESİN