Güneşli Pazartesiler” filminden şu repliği hatırlayanlarınız olacaktır: “Tanrı’ya inanıp inanmaman önemli değil, önemli olan Tanrı’nın sana inanması.” Bu cümleyi bir Müslüman olarak ben de şöyle söylemek isterim: Tanrı’ya inanmış olman, Tanrı’nın sana inanacağı bir ahlaka sahip olmanla ancak gerçekleşebilir.

Tanrı fikri, insanı var kıldığı kadar, insan düşüncesiyle her seferinde kendini de var eder. Tanrı ile inanan arasındaki ilişki mütekabiliyet (karşılıklılık) esası üzerinden işler; Allah’ın isimleri arasında El-Mümin olması tesadüf olmasa gerek. Mümin güvenendir ve güvenilendir; biz Allah’a hem inanıyor hem güveniyoruz. Peki, Tanrı, nasıl bir insana inanmak ister? Bu soru, her inananı meşgul etmelidir.

İMAN NÖTR BİR KAVRAMDIR

Enteresandır “İmanınız size ne kötü şey emrediyor” (Bakara/93) der ayet; demek ki her iman güzel şeyler emredici, iyi şeyler eyleyici bir role sahip değil. Her değer gibi iman da tarafsızdır (nötr); onu güzel eyleyecek inancın içeriğidir, sahibinin tutumudur. Örneğin, “Benim Allah’ım benim gibi inanmayanların katlini emrediyor” diyen bir insanın imanı “ona ne kötü şey emretmektedir.” Ya da ben iman sahibiyim diyen bir insan yalan söylüyor, insanları aldatıyor, çıkarları uğruna her türlü ahlaksızlığı yapabiliyorsa, o iman sorunludur. Demem o ki, imanın gerçek yaşamda bir karşılığı varsa Tanrı katında da bir karşılığı vardır. Yoksa o iman sadece bir isimlendirmeden ibarettir.

İMAN ÖZGÜRLEŞME ÇABASIDIR

İman, kişinin kendisini daha yüksek bir iradeye taşıma isteğidir. Allah’a iman, kişiyi teslim alan koşullara karşı bir özgürlük alanı açmak olarak da görülmelidir. Zira masiva (kişiyi değerlerinden uzaklaştıran ve insana yabancı olan her şey) bizi teslim almak ister; keza egomuz, insani özümüzün ortaya çıkmasına mani olmaya çalışır. Oysa ahlaki erdemlerimizle insan oluruz. Bizi insanlığımızdan eden istek ve arzularımıza direnerek, daha yüksek iradeye doğru kendimizi aşma faaliyeti bizi özgürleştirecektir. Buna evrensel ahlak yasasıyla buluşma çabası da denilebilir.

Tanrı’nın insana inanması, itimat etmesi, onunla mukavele yapması (Araf/172) Tanrı’nın insana, insanın kendine güvendiğinden daha fazla güvendiğini gösterir. Güvenin en önemli karakteri karşılılıktır ve daha aza indirgenemeyeceğidir. Dolayısıyla yukarıdaki repliğe tekrar dönecek olursak, Tanrı sana inandı ama varlık olarak sen orada yoksan, bir ilişkiden söz edilemez. “Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön” (Fecr/28) ilişkisinin yaşandığı haldir iman.

KARŞILIKLI RIZA NASIL SAĞLANACAK?

Tanrı metafizik varlıktır. Metafizik varlığa ise, insanın fizik varlığını anlamlandırmadan ulaşması mümkün değildir. Dolayısıyla inanç, kendine, kendinden olana ve kendi cinsine güvenmekle başlar. Bir o kadar da başkalarına güven vermek esastır. Eğer güven duygusu yitirilmiş, kimsenin kimseye güveni kalmamış ise inancın (Tanrı’ya imanın) sorgulanması gerekir. Çok net ifade edelim ki, güvenin kaybolduğu yerde iman yoktur.