Haymarket Alanı’nda provokasyon 1886’da yaşanmıştı.


Workers Solidarity Movement... İşçi Dayanışma Hareketi...

1 Mayıs 1886’da, Amerika’da yaşanan kanlı 1 Mayıs’ı anlatmış...

Chicago’da 400 bin işçi greve çıkar. Anarşist ve sosyalistlerin önderliğinde sekiz saatlik grev şehri sarsar. McCornick Harvester Co.’nun çalışanlarının yarısı katılmıştır. İki gün sonra, yine greve katılan “kereste işçileri” sendikasının 6.000 üyesi kitlesel bir miting düzenler. Merkez İşçi Sendikası adına konuşan August Spies, işçileri bir arada durmaya çağırır. Grev kırıcılar ve yaklaşık 200 polis işçilere saldırır, bir işçi ölür.

DELİL: GAZETE HABERLERİ

August Spies, Spies Arbeiter-Zeitung adlı gazetede protesto mitingi çağrısı yapar. Protesto Mitingi, Haymarket Alanı’nda gerçekleşir. Miting bitmek üzeredir alanda yaklaşık 300 kişi kalmıştır! Polis, mitinge saldırır ve o an... Polislerin arasına bir bomba fırlatılır. Bir polis ölür, 70 polis yaralanır. Polis tarafından öldürülen ve yaralananların kesin rakamı hiç bir zaman açıklanmaz. Polislerin üzerine fırlatılan bombadan sonra toplantı salonları, sendika büroları, yayınevleri ve evler basılır. Tüm bilinen sosyalist ve anarşistler gözaltına alınır, tutuklanır. Delil yoktur. Sadece bazı gazetelerin yayınlarıyla delil oluşturulmaya çalışılır! Sekiz işçi önderi 21 Hazşran 1886’da mahkemeye çıkarılır... Jüriyi özel yetkili hakim belirler!

Bitmedi...

Kontrgerillanın kurşunları böyle temizlenmek istendi.

4 işçi önderi idam edildi!


İşadamları, onların çalışanları ve ölen polislerden birisinin yakınından oluşan jüri kararını çok önceden vermiştir! Devlet, mahkemeye, bu sekiz kişiden herhangi birisinin ne bombayı attığına, ne bombalamayla ilgili olduklarına ve hatta ne de bu tip eylemleri kabul ettiklerine dair hiçbir kanıt sunmaz. Hatta, sekiz kişiden üçü Haymarket Meydanı’ndadır. Albert R. Parsons, August Spies, George Engel, ve Adolph Fischer asılarak idam edilir! Louis Lingg idamlardan br gün önce intihar eder!

134 yıl önce yaşananlar bugün yaşadıklarımıza ne kadar da benziyor değil mi? Gazete haberleriyle delil üretmek... Özel Yetkili Mahkeme... Sanık lehine toplanmayan deliller! Ve... Polislerin üzerine atılan bomba... Kimin attığı bulunmaz! Çünkü ‘gladio’ düşmanını yok etmek için harekete geçmiştir!

Aynı 1977’de Taksim Meydanı’nda yaşanan kanlı 1 Mayıs gibi...

Bu şahıslar hâlâ bulunamadı.

Beyaz Renault’ta kimler vardı?


Yaklaşık 500 bin işçi alandaydı...

DİSK Başkanı Kemal Türkler’in konuşması biterken üç el silah sesi duyuldu...

44 işçi öldü...

Ölenlerin otopsisi yapılmadı, fotoğraflar kayboldu...

Polis telsizlerinin bant kayıtları kayboldu!

Sıraselviler-Gümüşsuyu yönünde çevreye ateş ederek geçen sivil plakalı beyaz Renault neden bulunamadı?

Tarih 4 Mayıs 1986...

Nokta Dergisi... İpek Çalışlar ve Güldal Kızıldemir imzalı Kanlı 1 Mayıs haberinden okuyalım:

“...Ve üç el silah patladı... Üç el silahın sesi sanki birkaç saniye havada asılı kaldı. Bu uzun saniyeleri yeni silah sesleri bozdu. İşaret fişeğinin ardından patlayan tüfekler gibi aynı anda alanın dört bir yanından mermi yağmaya başladı. Yarım milyon insan korku ve panik içinde koşuşuyor, panzerler su sıkarak, ses ve sis bombaları atarak kalabalığı yarıyor, ortada dönüyorlardı. Kaçıp canını kurtarmaya çalışan yüzlerce insan Inter Continental Oteli ile Pamuk Eczanesi arasında kalan Kazancı Yokuşu’na doğru yöneldiler. Olaylar başlamadan az önce Kazancı Yokuşu başına park edilen mavi renkli bir Fiat kamyonet ve yerlerde rastgele duran tekerlekli el arabaları Kazancı’ya iniş ve çıkışı engelliyordu. Sel halinde akan insanlar kamyonetin iki yanından ve el arabalarının üzerlerinden geçerek Kazancı Yokuşu’ndan aşağıya doğru kaçmaya çalışıyorlardı.”

1886’dan 1977’ye... Gladio, kontrgerilla...

İşçi sınıfının bayramı kutlu olsun...


‘Germinal’ ve ‘Maden’le İşçi Bayramı kutlu olsun


Germinal... La­tince’de tohum, tomurcuk, filiz anla­mına gelen germen sözcü­ğünden türemiş Fransızca bir sözcük... Emile Zola’nın başyapıtlarından... Film de oldu... Örneğin kitabın slo­ganlaşmış bölümü: “... Şimdi nisan güneşi, top­rağı ısıtıyor, vadilerden hayat fışkı­rıyor, tomurcuklar patlıyor, ekinler yükseliyordu. Her yandan tohumlar şişiyor, uzuyor, toprağı deliyordu. Ve arkadaşlar, tekrar tekrar, sanki yüzeye yaklaşmışlar gibi daha berrak bir şekilde vuruyorlar, vuruyorlardı. İn­sanlar yetişiyor, kara, kin dolu bir ordu, bir asır sonraki hasada ha­zırlanıyor, tohumlarını patlatıyordu.”

Germinal... 1860’larda kuzey Fransa’da, maden işçilerinin gerçek grev öyküsü. Emile Zola’nın ce­nazesinde toplanan elli bin işçi “Germinal! Germinal!” diye bağırdı...

Emile Zola’nın başyapıtlarından Germinal, sinemaya da uyarlandı.


Bugün 1 Mayıs... İşçi­nin bayramı...

DİSK’in şu tespiti önemli: “1 Mayıs 2020 tüm dünya­da büyük bir dönüm nok­tasına denk geliyor! Bu­gün tarihin çok önemli bir kırılma anındayız! Covid-19 salgınıyla birlikte artık eski düzen iflas etti. Biz artık yeni bir toplumsal dü­zen istiyoruz!”

DİSK’in talepleri de net: “...Toplumun çıkarla­rını esas alan toplumcu/ka­mucu politikalar! Halkın ya­şamını iyileştirecek, işsizlere iş bulacak, daha iyi işler yaratacak, daha iyi ücretler sağlayacak bir ekonomi po­litikası! Başta sağlık, eğitim ve sosyal güvenlik olmak üzere temel toplumsal ihti­yaçlar, eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olmalıdır!”

‘Bir virüs geldi ve liberalizmi vurdu’


Türk-İş diyor ki: “... Bu­gün 1 Mayıs... Bir virüs geldi ve her şeyi görü­nür kıldı. Dünyanın ne derece adaletsiz bir şekilde yönetildiğini, işçi hak ve özgürlüklerinin, öncelik sıralamasında ne kadar ge­rilerde olduğunu herkesin yüzüne vurdu. Yoksulların, yeterli sağlık, beslenme ve barınma koşullarına sahip olmayanların karşı karşıya kaldıkları sefaletin boyutla­rını gözler önüne serdi. Sü­rekli ‘ellerinizi yıkayın, kişisel temizliğinize dik­kat edin’ çağrılarının dünya çapında yapıldığı bir ortamda, olağan za­manlarda suya erişeme­yen milyonlarca insanın olduğunun farkına va­rıldı. Bağışıklık sistemini korumak için dengeli bes­lenmenin önemine vurgu yapılan bir ortamda, dünya genelinde 2019 itibarıyla 820 milyon insanın açlıkla mücadele ettiğini görme­yen gözlere gösterdi, duy­mayan kulaklara duyurdu. İçinden geçtiğimiz süreç, başta sağlık hizmetleri ol­mak üzere, tüm alanlarda şimdiye kadar yapılmış tüm özelleştirmelerin ne kadar hatalı olduğunu, yeni-liberalizmin sınırlı sayıda zenginin çıkarı için milyonlarca insanı nasıl yoksullaştırarak tahakküm altına aldığı­nı kanıtladı. Kendilerini dünyanın yöneticileri gibi gören ülkelerin, bir anda baş gösteren salgınla mü­cadelede nasıl sorunlar yaşadıklarını gözler önüne serdi.”

Maden filmi son sahne... İlyas’ın cansız bedenini taşıyan işçiler

‘Kader, kısmet ve alın yazısı değil’


İlyas’ın sesi duyulur: “Arkadaşlar oyuna gelme­yelim. Bu adamlar kargaşa çıkararak işi ‘oldubitti’ye getirmek istiyorlar. Arka­daşlar burada cinayet işleniyor. Ocaklarda yeterli tedbir alınsa ölenlerimizin yüzde doksanı kurtulurdu. Ba­şımızdaki sahte sendika­cılar toplu sözleşmelerde alınan göstermelik kaza­nımlarla bizleri oyaladılar. Üstüne üstlük toplu söz­leşmeye ‘işçiler yerlere tükürmeyecek ve açığa işe­meyecek’ gibi bizi küçülten maddeler konulmasına izin verdiler. Yani ‘İşçiler hay­vandır, önüne gelen yere işer, olmadık yere tükürür’ demeye getirdiler... Bu alın yazısı değil...”

Yavuz Özkan’ın yazıp yönettiği, devrimci İlyas karakteriyle Cüneyt Ar­kın’ın, sıradan işçi ve son­rasında mücadeleye katılan Nurettin karakteriyle Tarık Akan’ın devleştiği film...

13 Mayıs 2014’te Soma’da kaybettiğimiz 301 madencinin dra­mını 1978’de anlatan Maden filminden İl­yas’la bitirelim:

“... Bu dünya bizim ulan hıyar. Şöyle bak bir etrafı­na, bak bir. Gördüğün ne varsa bizim eserimiz. Ama sonuç ne? Biz kuralım sonra kendi ellerimizle kur­duklarımızın altında ezim ezim ezilelim. Daha sandık başına gidip bir işçi gibi oy kullanmayı bile öğreneme­dik be. Sözüm ona aklı­mız var ama neye yeti­yor? ‘Kader’ demeye, ‘kısmet’ demeye, ‘alın yazısı’ demeye...”