- 2006’da mülakatlarda kamera istedik, Danıştay’a başvurduk


- Danıştay itirazımızı kabul etti ancak iktidar bunu kanunlaştırdı


- Sonucunda 15 Temmuz yaşandı! Dün de bugün de durum aynı!


- Hukukta, yargıda liyakat olmazsa 15 Temmuz’lardan kurtulamayız


Avukat… Ruşen Gültekin... ‘Sakıncalı hakim’... Neden mi? Anlatacağım...1990-1994 yılları arasında Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okudu. Gazi Üniversitesi'nde Ticaret Hukuku üzerine yüksek lisans yaptı. Ankara Üniversitesi'nde 1999-2006 yılları arasında Uluslararası Hukuk alanında doktora yaptı. 1995-1997 arasında staj yaptı... 1998’de Bandırma’da Ağır Ceza Mahkemesi yargıcı... İşte o günden bu yana 2013’e kadar sürülmediği il kalmadı. 2013 Aralık ayında müstafi sayılarak İstanbul’da avukatlığa başladı. Neden mi? Söz Gültekin’de: “Çünkü yargıç veya savcı olarak bağımsız olarak mesleği yapma imkanı kalmadı. O tarihte cemaat ile yollar ayrıldı gibi ise de tüm FETÖ’cüler çalışıyordu.

Gültekin, ‘Görünüşte bağımsız olmayan yargı esasta da bağımsız olamaz. Şekli bağımsızlık öncelikle sağlanmalıdır’ dedi.


Bizim gibi siyaseten kimse bağlı olmayan sadece hukuk adalet diyen ve işini yapmaya çalışan yargıçların haksızlığa uğramadan, sürgün yaşamadan çalışması mümkün değildi. Çünkü biz sessiz kalmıyor, yanlışları da söylüyorduk. Buna siyasiler kızıyor. Siyaset yapmayın diyordu. Oysa yargının siyasetini önce yargıçlar yapar. Ki millet adına yargı bağımsızlığını hukukun üstünlüğünü koruyalım. Biz de susturulunca yargı iyice siyasallaştı. 2013’te Kırıkkale’ye atanınca artık yargı tamamen siyasallaştığı için bir katkı yapamayacağımı anlayınca ayrıldım.” Adları “16’lıklar” oldu. Çünkü, AKP ile o dönem adı cemaat olan örgüt ittifakıyla 12 Eylül 2010 referandumunun ardından 16 yargıç başka illere sürüldü!

DARBEDEN BİR GÜN SONRA…

Ruşen Gültekin’le, İstanbul’daki hukuk bürosunda buluştuk. Gazeteci-yazar Murat Ağırel’in de avukatı, Kırmızı Kedi’den kitabı çıkan bütün yazarların da... Biz onu 16 Temmuz 2016’da tanıdık: “Darbe girişiminin ardından CNN Türk ekrana hukukçu çıkarmak istiyor ama Fetullahçı olmayan birisini arıyorlar! Düşünün… Yargıyı öyle ele geçirmişler ki, ekrana çıkarmak için avukat dahi bulmakta zorlanıyorlar. Birisi benim adımı vermiş… 2003’ten bu yana sürüldüğümü ve örgütün benimle uğraştığını anlatmış... Ekrana çıktım ve orada ilk cümlemi kurdum: ‘FETÖ ile her alanda mücadele etmezsek başka görünümle başka cemaatler içinde karşımıza çıkar. Kökünü kazımalıyız.’ 4 yıl geçti ve yine aynı fikirdeyim…”

‘YARGI AYAK BAĞIYDI!’

Avukat Ruşen Gültekin, yargı dünyasında herkesin hemfikir olduğu 12 Eylül 2010 referandumunun dönüm noktası olduğunu söyledi: “O gün 26 madde oylandı ama iki madde önemliydi. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısı değişti. İktidar geldiği günden bu yana yargıyı bir ayak bağı olarak görüyor. O dönem de şu eleştiriyi yapmıştık: HSYK’nın yapısında Adalet Bakanının başkan, atadığı müsteşarın doğal üye olması Yargı bağımsızlığına aykırı. Hiç bir siyasi iktidar bunu evrensel hukuka uydurmaya ve yargıyı bağımsız yapmaya çalışmadı. Hele HSYK bir terör örgütünün eline geçince işler daha da tehlikeli oldu. Düşünsenize Adalet Bakanı, bağımsız kurul başkanı ve yargıç savcı soruşturma izinlerini verebiliyor. Bu şekilde yargıç ve savcılar bağımsız karar veremezler. Nitekim halen de iktidarın hoşuna gitmeyen kararları veren yargıçlar sürülüyor. Bu halen devam ediyor.”

“BAKAN ERGİN, ÖZ’ÜN YANINDAYDI”

O dönem somut anlamda ne yaşandı? Gültekin şunları anlattı: “Adalet Bakanı Sadullah Ergin toplantılara katılmadığı zaman karar alınamıyordu. Örneğin… Zekeriya Öz ve kritik davaların savcılarıyla ilgili çok sayıda şikayet vardı ancak Bakan Ergin görevden almalara karşı çıkıyordu. Dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz bile bu isimleri şikayet etmişti. Eğer, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, 2010 referandumundan sonra tutuklansaydı 10 yıl cezaevinde kalırdı! Siyasi gücü arkasına alan cemaat yargıyı böyle ele geçirdi.”

‘MÜLAKATTA KAMERA OLMALIYDI’

Peki bugün ne yaşanıyor? ‘Sakıncalı hakim’ Ruşen Gültekin’in şu uyarısı çok önemli: “Biz 2006’da Yargıçlar ve Savcılar Birliği’ni kurduk. İlk işimiz mülakatlarda kamera konulmasını istemek oldu. Çünkü, adaylar sınav sonuçlarına itiraz ederlerse kamera kayıtlarını isteyebilirler ve haklarını arayabilirlerdi. Danıştay, yönetmeliğe yaptığımız itirazı kabul etti… İktidar ne yaptı? Yönetmeliği kanuna koydu ve bizim itiraz etmemizi engelledi! Kamera konulmadı ve bunun sonucunda 15 Temmuz yaşandı! Dün de bugün de durum aynı! Hukukta, yargıda liyakat olmazsa 15 Temmuzlardan kurtulamayız.”


Sadullah Ergin döneminde kaç hakim-savcı alındı


İktidar çevrelerinde hep şu söylenir: “Mehmet Moğultay ve Seyfi Oktay’ın Adalet Bakanı olduğu dönemlerde yargı CHP tarafından siyasallaştırıldı.” Bu doğru mu? Ruşen Gültekin “Hayır” dedi ve ekledi: “Seyfi Oktay, 20 Kasım 1991- 27 Temmuz 1994 arasında adli yargıya bin 271, idari yargı 206… Mehmet Moğultay, 27 Temmuz 1994- 5 Kasım 1995 dönemlerinde adli yargıya 510 hakim ve savcı alındı. Cemil Çiçek'in Adalet Bakanlığı yaptığı 18 Kasım 2002 ile 8 Mayıs 2007 tarihleri arasında adli yargıya bin 584, idari yargıya 346,  Mehmet Ali Şahin'in 29 Ağustos 2007-1 Mayıs 2009 tarihlerini kapsayan Adalet Bakanlığı döneminde adli yargıya 808, idari yargıya 2, Sadullah Ergin'in bakanlığa geldiği 1 Mayıs 2009’dan bu yana ise adli yargıya 730, idari yargıya 114 hakim ve savcının ataması yapıldı. Yani AK Parti hükümetleri döneminde adli yargıya 3 bin 122, idari yargıya ise 561 olmak üzere toplam 3 bin 683 hakim ve savcı alındı. 2010 sonrasında, 17-25 Aralık’a kadar geçen sürede de neler yaşandığını herkes gördü.”

Mehmet Moğultay

“İktidar, Moğultay döneminin ‘militanları’na güveniyor!”


Ruşen Gültekin’in, iktidarın “vesayeti yıktık’ cümlesine de yanıtı çarpıcı: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildikten sonra yeniden oluşturulan HSK tarafından Danıştay üyeliğine seçilen 18 üyeden 13’ü Moğultay’ın ‘militanı’. Militan kelimesini özellikle söylüyorum. Yani %72,22 si! Vesayetmiş. Biliyorlar ki, Mehmet Moğultay döneminde yargıya alınanlar FETÖ’cü değil! Yargıyı ele geçirmek için 2003 yılından itibaren var güçleri ile çalıştılar uğraştılar ve yargı ele geçti. Aslında öyle sanıyorlar. Oysa adalet ele geçmez. Devlet ele geçmez. Gördük… sistemi hukuksuzluğa boğarsanız kimlerin eline geçtiğini. Bugün de aynı tehlike var! Hal böyleyken, bir FETÖ gider bin FETÖ gelir. Engel olamazsınız, çünkü sistem hâlâ zafiyet içinde.”

Geçmişte yaşanan bugün de yaşanıyor


Libya’da şehit düşen MİT mensubunu ‘ifşa’ etmekle suçlanan Murat Ağırel’in de avukatı olan Ruşen Gültekin şu bilgileri verdi: “Daha soruşturma aşamasında, hakkında gizlilik kararı bulunan soruşturmada, savunma avukatlarının bile ulaşamadığı dosya delillerinin birtakım medya kuruluşlarınca paylaşılması, gizliliğin ihlali suçunu oluşturdu. Geçmişte FETÖ dönemi soruşturmalarında bu gibi hukuk dışında yayınlar sıklıkla yapılmış, yargılanan kişiler itibarsızlaştırmaya çalışılmış ancak sonuçta hepsinin beraat ettiği görüldü.”