HAFIZA-İ BEŞER NİSYAN İLE MALÜLDÜR


Berat Albayrak’ın istifasındaki şu cümleyle başlayalım: “At izi iti izine karıştı...” Çok doğru bir tespit...

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ardından ‘kim kiminle beraber, neden beraber, aynı yolda yürüyemeyecekler nasıl ortak hareket ediyor’ gibi sorular havada uçuşuyor! O soruları masanın ortasına koyma zamanı!

Örneğin... Son ayların siyasette parlayan yıldızı DEVA Partisi lideri Ali Babacan... Yaşananlarda en az iktidar partisi kadar sorumluluğu olan bir siyasi figür... Neden mi?

Çünkü... 2001 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kurucusu ve MKYK üyesi. 58. ve 59. hükümetlerde Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı. 60. Hükümet’te Dışişleri Bakanı... 1 Mayıs 2009’da gerçekleşen kabine değişikliğinden sonra Dışişleri Bakanlığı’nı Ahmet Davutoğlu’na devretti.1 Mayıs 2009 tarihinden sonra Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak AKP hükümetlerinde görev yaptı. 28 Ağustos 2015 tarihinde başbakan yardımcılığı görevini Cevdet Yılmaz’a devretti.

Yani... 13 yıl boyunca bugünlere gelinen politikalardan sorumlu bir isim! Ancak... Şaşırtıcı bir şekilde kimse o 13 yıl üzerinden sorgulama yapmıyor! Yapmak istemiyor. Şair Murathan Mungan’ın dediği gibi ‘Ben sende bütün aşklarımı temize çektim’ dizesiyle mi bakalım Babacan’a?

Düşünce suçlularına ‘hassas’




Ali Babacan’ın Elazığ, Van, Bingöl gezilerinde gazetecilere verdiği röportajları dikkatle okudum... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Hukukta reform’ iddiasını şöyle değerlendirmiş: “Sadece lafta kalmasın, kolay işler var. Düşünce suçu nedeniyle hapiste bulunan kim var kim yok hemen serbest bırakılır. Meclisteki ilk yasanın içine bir madde konulur ve hemen yapılabilir. ‘Ben artık karışmıyorum’ diyebilir. TRT muhalefet partilerinin haberlerini yapabilir. Osman Kavala, Ahmet Altan dosyalarını arkadaşlarımız inceledi. Bir şey yok. Hemen bırakmaları gerek. Burada samimiyet testi gerekiyor.”

Babacan’ın tespiti doğru: Osman Kavala ve Ahmet Altan iddianamelerinde bir şey yok. Ben de inceledim... Ancak...

Şaşırtıcı olan... 13 yıl Erdoğan ile ortaklık yapan Babacan’ın ‘düşünce suçluları’ dosyalarına bu kadar hassas olduğunu 2020’de öğrenmemiz!

Neden mi?

Başbuğ’a ‘terörist’ denirken...


12 Haziran 2007... Ergenekon başladı... Sonrasında dalga dalga operasyonlar sürdü. Türk Ordusu’nun komutanları, aydınlar, gazeteciler Silivri Cezaevi’ne atıldı... Bırakın her şeyi... Türkiye ‘açık cezaevine’ döndü! Aynı Ali Babacan o gün ‘hassas’ değildi ve 4 Mart 2011’de şu cümleleri kuruyordu:

“... Her meslek grubunda olduğu gibi medyada da yanlış yollara girenler, yanlış işlere girenler, yanlış örgütlenmelerin, yanlış hareketlerin parçası olanlar varsa bunlara da özel bir ayrıcalık dokunulmazlık düşünülmemesi lazım. Yargı sürecine herkes saygı göstermeli...”

2011’de...

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ‘terörist’ ilan edilirken...

Kozmik Oda’ya girilirken... Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan tutuklanırken...

Gazeteciler Soner Yalçın, Barış’lar, Nedim Şener, Ahmet ŞıkDoğan Yurdakul, Müyesser Yıldız tutuklanırken...

İzmir Askeri Casusluk kumpasında, Babacan’ın izniyle Hazine ve Merkez Bankası’nın bürokratları tasfiye edilirken...

Ali Babacan, ‘Yargı sürecine herkes saygı duymalı’ diyordu... Bugün ise ‘demokrasiyi’ keşfeden bir lider olarak röportajlar veriyor! Umarım bir gün Babacan’ı takip eden gazeteci arkadaşlarımız 13 yılla ilgili sorular sormayı düşünür!

SONUÇ: Ali Babacan’ın fikri anlamda beslendiği isimlerden birisi de Fehmi Koru... O Koru... 2007’den bu yana kumpaslara direnen SÖZCÜ Gazetesi’ne yönelik ‘algı operasyonunun’ mimarı... O Koru... Ergenekon’u başlatan yazıları ilk kaleme alan isim...

SON NOT: Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür... İnsan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır. 2002’den 2015’e kadar geçen sürede Erdoğan da vardı, Abdullah Gül de, Ali Babacan da...