Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifasından sonra ülkede iki alanda çok ilginç durumlar yaşanıyor.

İlk alanımız ekonomi.

Yıllardır faize savaş açmış, “enflasyonun nedeni faizdir” görüşünü savunmuş bir siyasetçi olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ekonomi yönetimini değiştirirken aynı zamanda ekonomide de reform sinyalleri vermişti.

İlk adımı, ekonomi yönetimine deneyimli isimleri getirmek oldu. Gelen isimler, kamuoyunun desteğini gördü. Ekonominin eski patronlarından DEVA Partisi Ali Babacan, geçmişte aynı ekipte olduğu yeni yöneticiler için olumlu ifadeler kullanırken, “Temel sorun bu isimlerin karar verip veremeyeceğidir. 19 Kasım’daki Para Politikaları Kurulu’nun alacağı karar, samimiyet testi olacaktır” sözleriyle ihtiyatlı olmayı seçti.

Babacan’ın sözünü ettiği toplantıda faizler 475 baz puan artırıldı.

★★★

Unutmamak gerekir ki 19 Kasım’da 475 baz puan artışa yol veren aynı Erdoğan, sadece bir buçuk yıl önce Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’yı “laf dinlemiyordu” diyerek görevden almış ve bir açık hava toplantısında şu konuşmayı yapmıştı:

“Bir Merkez Bankası Başkanı’nı görevden aldık. Yeni Merkez Bankası Başkanımızla beraber hamdolsun şu anda faiz oranı yüzde 13.5’a kadar indi. Daha da inecek. Enflasyon da inşallah tek haneli rakama inecek 2020’de ve yatırımında girişimcinin kredi faizi tek haneli ana girdiği anda yatırımlar da artacaktır. Bu ne demektir istihdam da artacak. Bu ne demektir üretim de artacak. Bu ne demektir Türkiye’nin rekabet gücü de artacaktır. Bu ne demektir büyüme de artacak.”

Kadere bakın ki Çetinkaya’nın yerine gelir gelmez ciddi boyutlarda faiz indiren Murat Uysal’ı düşük faizler götürdü. Yerine gelen Naci Ağbal’ın ilk icraatı ciddi bir faiz artışı oldu. Erdoğan’ın faiz-enflasyon hesabı tutmadı. Geçen bir buçuk yılda hem faizler, hem enflasyon, hem döviz kurları arttı, büyüme ve üretim ise azaldı. Kurları sabit tutmak için döviz rezervleri kullanılınca, Merkez Bankası’nın kasası da boşaldı.

Erdoğan’ın yeni yönetime 475 baz puan faiz artırma izni vermesi, ekonomideki olumsuz durumun ciddiyetinin farkında olduğunu gösteriyor. Bir diğer deyişle, (Babacan’ın tanımıylaErdoğan’ın ekonomik reform alanında attığı ilk adımlar “samimiyet testini” geçmiş görünüyor.

★★★

Peki aynı durum, ikinci alan olan “demokratikleşme”de geçerli mi?

Evet, Erdoğan da Adalet Bakanı Abdulhamit Gül de hukuk reformu, insan hakları eylem planı ve demokratikleşme seferberliği vaat etti. Bu reformların ekonomik reformların zeminini oluşturacağı da ayrıca vurgulandı.

Ancak, tıpkı ekonomide olduğu gibi bu alanda da “samimiyet testi” niteliğinde olan adımlar vardı. Osman Kavala’nın durumu, SÖZCÜ ve Cumhuriyet davaları, Enis Berberoğlu hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararı gibi düşünce özgürlüğü alanında sembol olmuş konularda anında atılabilecek adımlar vardı.

Üstelik bunu sadece muhalefet değil iktidar kanadından isimler de dile getiriyordu. Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeleri Bülent Arınç ve Cemil Çiçek de önemli olanın “uygulama” olduğunu vurguluyordu.

Ancak görünen o ki Erdoğan’ın bu alandaki işi ekonomi alanındaki kadar kolay değil. Çünkü hem AK Parti içinde Albayrak’ı destekleyen bir grup, hem Cumhur İttifakı’nın paydaşı MHP, ekonomik reformlar konusunda verdikleri desteğin aksine bu konuda açıktan muhalefet ediyor. Arınç’ın önceki gün HaberTürk’te Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın durumları hakkında söylediklerine bu kesimlerin sosyal medyada gösterdiği tepki gerçekten çok büyüktü.

Bize sıkça sorulan “gerçekten reform yaparlar mı” sorusuna şu yanıtı veriyorum:

Erdoğan’ın kimi tercih ettiğine, muhalefetin, Arınç’ın, Cemil Çiçek’in dikkat çektiği uygulamaların hayata geçip geçmeyeceğine bakmak lazım.

Ekonomi alanında faizden kaçamadılar.

Bakalım demokrasi alanında reformlardan ve uygulamalardan kaçabilecekler mi?

Arınç: TBMM Başkanı tepki göstermeli


Bülent Arınç, HaberTürk’ten ayrılırken kendisinden sonraki yayına gelen CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı’yla karşılaşınca Alaattin Çakıcı’nın CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik tehdit ve hakaret içerikli mektubunu gündeme getirdi ve “Geçmiş olsun dileklerimi iletin” dedi. Arınç’a yayından sonra bu konudaki düşüncesini de sorma fırsatı buldum. Şöyle dedi:

“Bu tehdit, Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef almış gibi görünse de aslında demokrasiye yapılmıştır. Tasvip edilecek tarafı yok. Hem Meclis’e hem demokrasiye yapılmıştır. Meclis Başkanı’nın bu işe sahip çıkması lazım. Bir milletvekiline, bir siyasi parti liderine yapılmış tehdide sessiz kalmaması lazım.”