Bayram bayram canınızı sıkacağımı biliyorum ama gazeteciliğin temel ilkelerinden olan “cevap hakkı”na duyduğum saygıdan dolayı 29 Temmuz günü yazdığım “nereden nereye” başlıklı yazıyla ilgili gelişmeleri aktarmaya devam edeceğim.

Siz, yazımı SÖZCÜ’nün internet sitesinde de bulup yeniden okuyabilirsiniz ama kısa bir özet geçerek başlayayım:

Kendini “Milli Görüşçü” ve “türbana özgürlük” mücadelesi vermiş, bu yüzden DGM’de müebbet hapis istemiyle yargılanmış, “Merve Kavakçı başörtüsü nedeniyle Meclis’e sokulmayınca ağlamış bir eylemci olarak tanımlayan Selami Kasımoğlu isimli bir vatandaş, telefonla aramıştı. M.S.Ç. isimli arkadaşının, Ravza Kavakçı Kan ile ilgili bir haberin altına yorum yaptığını, bu yorum nedeniyle önce polisin devreye girdiğini, bunun üzerine arkadaşının aynı haberin altına “özür” mesajı yazdığını, buna rağmen bazı avukatların “10 bin TL verin uzlaşalım, dava açılmasın” mesajı ilettiğini, danışmanı aracılığıyla Ravza Hanım’la görüşmek isteyince de “Artık avukatlarımla görüşsünler” yanıtını aldıklarını, uzlaşmayı kabul etmeyince de soruşturma açıldığını anlatmıştı. Ben de bu gelişmeyi aktardıktan sonra 2 tespit, 1 temenni ve 1 soru yazmıştım. Yazıdan sonra iki şey oldu.

İlki, onlarca vatandaştan, Ravza Hanım ve başka AK Partililer ile benzer durumlar yaşadıklarına dair mesajlar almamdı. Hepsini polis aramış, çoğu özür mesajı yazmış, buna rağmen para isteyen uzlaşmacıyla muhatap olmuşlar ve uzlaşmayanlar da kendilerini mahkemede bulmuşlar.

İkinci gelişme ise bir vatandaş olarak benim de Ravza Hanım’ın avukatı Sezgin Tunç’la muhatap olmamdı. (Ne yalan söyleyeyim, bana da sorsalar Sezgin Bey gibi nezaketli bir hukukçuyla muhatap olmayı Ravza Hanım’la muhatap olmaya tercih ederdim.)

★★★

Şimdi size Ravza Hanım’ın avukatının tespitlerimle temenni ve soruma verdiği yanıtları aktarıp, altına da parantez içinde kendi yorumumu paylaşacağım.

1- Tespitim: M.S.Ç’nin bir haberle ilgili sosyal medya paylaşımının altına yazdığı, “genel geçer” ve “öznesiz” bir tespiti, Ravza Kavakçı Kan’ın kendi üzerine alınması, kendisine hakaret sayması biraz tuhaf kaçmış.

Av. Tunç’un yanıtı: Şüpheli M.S.Ç.’nin altına yorum yazdığı paylaşım, sistematik bir karalama kampanyası kapsamında Ravza Hanım’a karşı gerçek dışı ve yalan haberlerin bir parçasıdır. Söz konusu haber yıllardır İBB’de çalışmasına rağmen sanki ABD eğitim bursu için işe başlatılmış gibi gerçeğe aykırı bir iddiaya dayanmaktadır. Şüpheli bu paylaşımın altına Ravza Hanım’a yönelik olarak öznesi de belli olacak şekilde hırsızlık ve yolsuzluk ifadelerini kullanmıştır. Bu ifadeler size yapılsa “hakaret değil bu” der misiniz?

(AHİM’in düşünce özgürlüğü ile ilgili içtihatlarını Türkçeye çevirmiş bir gazeteci olarak neyin hakaret, neyin eleştiri olduğunu gayet iyi biliyorum. Yapılan yorumda Ravza Hanım’ın adı dahi geçmemişti. Ben olsam, adımın cümle içinde geçmediği bir hırsızlık ithamını, “bu çamur bize yapışmaz” diyerek kesinlikle üzerime alınmazdım.)

2- Tespitim: Yaşanan olay, vatandaşların, polis ziyareti, uzlaşma teklifi ve mahkeme tehdidiyle iktidar ve iktidar mensuplarıyla ilgili düşüncelerini dile getirdiğine pişman edilmesinin, gelecekte de dile getiremez hale getirilmesinin tipik ve yaygın bir örneği olmuş.

Av. Tunç’un yanıtı: Saydığınız süreçlerin tümü standart adli süreçler. Siz hakarete, tehdide veya başka bir saldırıya uğradığınızda ve suç duyurusunda bulunduğunuzda da aynı süreç işler. Bunun iktidar ve iktidar mensuplarıyla ne ilgisi var? Söz ettiğiniz süreç savcılığa verilen bir suç duyurusu dilekçesiyle başlayan ve ilerleyen standart süreçlerdir. Bunu siz de deneyin, aynen bu şekilde ilerlediğini göreceksiniz.

(“Bulamazsınız, uğraşmaya değmez” ya da “kullanıcı bulunamadı” yanıtı verilen onlarca örnek verebilirim ama bir örnek size yeter: Malum trollerden biri “Deniz Zeyrek senin...” diye başlayan bir mesajında açıktan “anama” galiz bir küfür etti. Yazan terbiyesizi bırakın, terbiyesizliğinin hesabını sorduracak muhatap dahi bulamadım. Doğrudan Twitter’a başvurunca hesap kapatıldı, mesaj kaldırıldı.)

3- Temennim: Dilerim davaya vicdanlı bir hakim bakar ve Ravza Hanım’ın konumuna, Kavakçı Ailesi’nin devlette ve AK Parti’deki gücüne göre değil, hukuk devleti ile düşünce özgürlüğünün gerektirdiklerine göre bir karar verir.

Av. Tunç’un yanıtı: Siz de denediğinizde göreceksiniz ki bunun ne devlette ne de partideki güçle bir alakası yok, hak ihlaline uğradığınızda hakkınızı talep etmek ve varsa bir suçun cezalandırılmasını istemek hem bir hak hem de bir sorumluluktur. Sizin öneriniz bu sorumluluktan kaçmak kolaycılığıdır. Bırakalım itibar cellatlığına devam etsinler demiyorsunuzdur. Bunu sorumsuz duruşu önermediğinizi farz ediyoruz. Hakaret ve iftirayı, hele hele sistematik bir hakaret ve iftira kampanyasını düşünce özgürlüğü sayıyorsanız diyecek bir şeyimiz yok.

(Yerim olsa yargımızda “iftira”, “hak” ve “hakaret” konusunda uygulanan çifte standardı ortaya koyan onlarca örnek yazardım. Ancak kendilerine sadece kadın meslektaşlarımızı, muhalif kadın siyasetçileri tecavüzle tehdit eden AK Partili kullanıcının yaptığını “kaba ve nezaket dışı ifade tarzı” olarak görüp takipsizlik veren hakimi hatırlatmakla yetiniyorum.)

4- Soru (Selami Bey ve onun gibi inanç özgürlüğü mücadelesi verirken Kavakçı Ailesi’nin peşinden giden muhafazakarlara): “Artık avukatımla konuşsunlar” mesajındaki üstenci yaklaşım, hoşgörüsüzlük, hatta acımasızlık size en çok neyi hatırlatıyor? Mücadeleniz nereden nereye gelmiş?

Av. Tunç’un yanıtı: Olayın üstencilikle ne ilgisi var Deniz Bey? Şahsıyla ilgili yüzlerce hakaret soruşturma dosyası varken ve süreci takip eden avukatları da varken Ravza Hanım’dan her bir dosyayla ilgili süreci ve şüphelilerin görüşme taleplerini hem milletvekili hem de Meclis’te idari görevleri olan müvekkilimizin yapmasını mı bekliyorsunuz? Nazikçe yapılan bir “avukatımla ve uzlaştırmacıyla görüşsünler” ifadesini hoşgörüsüzlük olarak itham etmeniz haksızlık değil mi? “Ne halleri varsa görsünler, hakime anlatsınlar dertlerini” gibi bir cevaptan daha insani değil midir “avukatımla görüşsünler” telkini? Bu telkin şüphelinin fiilleri nedeniyle daha fazla bir yaptırım ve zarara uğramamaları için yapılmışken üstelik... Acımasızlık bunun neresinde? 

(Sonuçta geçmişte aynı davadan olsalar da dertlerini hakime anlatmak zorunda kalacaklar. Özür dilemiş, pişman edilmiş, hasta çocuğuna bakmaktan aciz işsiz bir insandan ısrarla 10 bin TL istemek, veremeyince daha büyük tazminat talebiyle mahkemeye gitmek acımasızlık değil midir?)

Bayramınız kutlu olsun!


Bu güzel ülkeye gönül vermiş, yurtsever, şair Ahmed Arif’in tarifiyle “çatalyürek” bütün gençlerin ve genç kalanların Kurban Bayramı’nı en içten dileklerimle kutluyor, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpüyorum.

Sevdiklerimizle, barış içinde, huzurla, hakkın ve adaletin yerini bulduğu, şöyle ağız dolusu 32 dişle gülebildiğimiz, doyasıya kaygısız rahat uyuyabildiğimiz, sağlıklı yaşayabildiğimiz, karnımızı doyurabildiğimiz, özgür olduğumuz nice bayramlar diliyorum.