Bugün siyasetin ve insanın yarattığı gerilimden biraz uzaklaşmak, Türk ve Yunan savaş gemilerinin ısıttığı Ege ve Akdeniz’de süren başka bir seyir hakkında bilgi sahibi olmak ister misiniz?

Seyir derken, bir geminin, yatın, teknenin değil sevimli ve yararlı bir deniz canlısının seyrini kastediyorum.

Önce sevimli kahramanımız hakkında biraz bilgi vereyim.

Adı TUBA. Caretta Caretta türü bir deniz kaplumbağası.



Bodrum Karya, Caunos, Dalyan, Defne, Egemen, Isabel Dalyan, Sudenaz, Patara, Likya, Belkıs, Mava, Efe, Kadriye, Belek, Tonyukuk ve Uğurlu gibi o da Deniz Kaplumbağalarını Araştırma Merkezi’nde (DEKAMER) Kaplumbağa Hastanesi’nde tedavi görmüş ve sırtına bir uydu takip cihazı yerleştirilerek, Dalyan’daki İztuzu Plajı’ndan denize bırakılmış.

DEKAMER yetkililerinden öğrendim:

TUBA, Dalyan’da tuhaf hareketler sergileyince fark edilmiş. Kontrol edilince bir deniz aracının pervanesi tarafından ağır yaralandığı anlaşılmış. Kaplumbağa Hastanesi’nde iki ay tedavi edilmiş. Tam bir yıl önce bugün 28 Ağustos 2019 günü göç yollarını takip etmek üzere takılan uydu takip cihazıyla birlikte doğal ortamına bırakılmış.

İlk iki haftada Rodos ve Marmaris’e uğramış. 2 ay Marmaris’te kalmış. Aralıkta Yunanistan’a geçmiş. Ardından Malta’ya yüzmüş ve bütün kışı Malta’da geçirmiş. Bir yılda tam 6 bin kilometre yol kat etmiş ve yaz döneminde İtalya’yı seçmiş. İtalya’yı Arnavutluk ve Karadağ kıyıları izlemiş.

DEKAMER’in internet sitesinde bir yıllık yolculuğun rotası da var. Sizin için kopyaladım:



TUBA’nın uydu takip cihazındaki pilin ömrü yaklaşık bir yıl. Bu aralar pil bitebilir ve TUBA’dan gelen sinyaller kesilebilir.

Kendisini izleyen bilim insanlarının en büyük arzusu, TUBA’nın yeniden İztuzu Plajı’na uğraması ve pilinin yenilenmesi.

Akdeniz’in yeni yolcuları


Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, geçen hafta DEKAMER’de tedavi gören dört yeni kaplumbağayı daha doğal ortamına bıraktı. Ben de o törene katılma fırsatı buldum. Uğurlu ve Tonyukuk isimli kaplumbağaların denize kavuşma anı görülmeye değerdi. İkisinin son durumlarını da DEKAMER’in sitesinden izleyebilirsiniz.



Töreni izlerken Prof. Birpınar’ın deniz kaplumbağalarına olan ilgisi ve sevgisini gösteren ilginç bir detay yakaladım. Gömleğinde kaplumbağa deseni yaptırmıştı. Yakından fotoğraf çekmek için izin isterken, bu deseni bütün gömleklerine yaptırdığını öğrendim.

Ülkemizde İztuzu, Çalış, Çıralı, Olimpos ve Side plajları başta olmak üzere 21 alanda 7 bin deniz kaplumbağası yuvası bulunuyor. Bu plajlarda bir gece kum içinde saklanmış yumurtalardan çıkan minik yavruların ay ışığını takip ederek denize koştuğu anı izlemeyi “ölmeden önce yapılacaklar” listesine mutlaka eklemenizi öneririm.

Kaplumbağa deyip geçmeyin


TUBA’nın ve diğer deniz kaplumbağalarının hikayesi bazılarınıza gereksiz gelebilir, “millet aç sen ne anlatıyorsun” diyebilirsiniz. Ancak şu bilgileri bilmenizde yarar var:

Deniz kaplumbağaları, deniz ekosistemi için olmazsa olmaz canlılar. Denizanalarını, deniz yosunlarını, deniz sürüngenlerini, deniz kestanelerini yedikleri için bulundukları bölgelerde deniz son derece temiz olur. Deniz sürüngenlerinin saldırısından kurtardıkları resif mercanları denizdeki oksijeni en üst seviyede tutar.

Sıcak denizleri ve 60 metreden sığ bölgeleri tercih eden kaplumbağalarının rotası, küresel ısınmanın denizlerdeki sonuçlarını izlemek için de önemli veriler sağlar.

Deniz kaplumbağaları, yumurtalarını da kumsallardaki yuvalara bırakır. Bir kaplumbağa yuvaya 80 ile 120 arasında yumurta bırakıyor ama ne yazık ki bu yumurtalardan çıkan kaplumbağalardan sadece yüzde biri yaşayabiliyor.

Son dönemde deniz kaplumbağası sayıları hızla azalıyor. Çünkü bazı bölgelerde insanlar tarafından eti ya da özel eşyalar yapılan kabukları için avlanıyorlar. Zaman zaman karides ve balık için atılan ağlara takılıyorlar. Denizlere bırakılan milyonlarca ton plastik atığı besin sanıp yutunca da ölümle ya da büyük yaralanmalarla karşılaşıyorlar. Kumsala bıraktıkları yumurtaları, yılan, tilki ve deniz kuşlarının hedefi oluyor.

Caretta Carettaları koruyamadan kıyılarımızı da denizlerimizi de koruyamayız. Yaşayabilecek bir çevrenin olmaması ile yiyecek ekmek bulamamak arasında büyük bir fark görmüyorum.