Bilim, evrendeki olaylar ve olgular arasındaki sebep-sonuç ilişkilerini çözmek demektir. Bilimin pragmatik (faydacı/ekonomik) amacı, bugün karşımızda duran tablonun, yarın bize ne gibi fırsat veya tehlikeler doğurabileceğini kestirmek için kullanabileceğimiz metodu (yöntemi) göstermesidir. Bilimsel gelişme; doğayı, insanı ve toplumsal hayatı gözlemleyen bilim insanlarının zihinlerinde oluşan bir hipotezden (önsav) başlar. Ardından bu hipotezin testi (sınanması) gelir. Testler önce bilim adamlarının zihinlerinde, yani sanal ortamda yapılır. Bilim insanları bunun için kalem kâğıt, karatahta veya bilgisayar kullanabilir. Buradan çıkarılan sonuca “kuram” yani teori denir. Teorinin “kanuna” dönüşmesi için, somut ve güvenilir kanıta ihtiyaç vardır. Bu kanıtlar, eğer mümkünse laboratuvarlarda yapılan deneylerle elde edilir. Daha sonra gerçek hayatta irdelenir ve doğrulanır. Ekonomik/rasyonel olan bilimsel yöntem budur. Rasyonel olmayan yöntem ise ham hipotezi doğrudan doğruya hayatta test etmeye kalkışmaktır.

SAVAŞ BİLİMİ VE SANATI

Yönetim, iktisadi bir faaliyettir. En düşük maliyetle, en yüksek hâsılayı elde etme sanatıdır. Yönetim bilimlerinin kuramsal kaynağı askerlik, test laboratuvarı ise savaş alanlarıdır. Yönetim bilimcileri, askerlerden çok şey öğrenmiştir. Çünkü bilirler ki; savaşta ustalık “en az zayiatla, en çok alan” kazanmaktır. Ekonomik hayat da bir harp oyunudur. Bu yüzden “pazar payı savaşları”, “kur savaşları” veya “ticaret savaşları” gibi deyimler iktisatta sıkça kullanılır. Mesela satışlarını, kısıtlı bütçeyle artırmak isteyen küçük firmalar için, büyük rakibe bütün cephelerden ulusal kampanyalarla saldırmanın maliyetli çok yüksek olabilir. Bu gibi durumlarda, total pazar yerine segmentlere odaklanan “çarpıcı reklam ve özel kampanyalar” yapılır. Buna “gerilla pazarlama” denir. Bu yöntem de askeriyeden alınmış bir mücadele tarzıdır. Sıcak veya soğuk, iktisadi veya askeri, her savaşın amacı maddi kazanç elde etmektir. Daha doğrusu böyle olmalıdır. Amacı bu olmayan ideolojik savaşlar gayri iktisadidir. İrrasyoneldir. Belki liderin egosunu ve milletin gururunu tatmin eder ama ülkeye zarardan başka bir şey getirmez.

BAZEN KAYBETMEK KAZANMAKTIR

Suriye’deki iç savaşa dâhil oluşumuz beni ciddi şekilde dertlendiriyor. Bu savaşı kaybetmekten değil kazanmaktan korkuyorum. Diyelim ki; ülke genelinde meşru hükümet olan Esat Rejimi’ni İdlib’de, kontrol noktalarımız dışındaki sınırlara çekilmeye mecbur ettik. Bu durumda Suriye resmen ikiye hatta üçe bölünmüş olacaktır. Biri Türkiye’nin himayesindeki “İdlib Özerk Bölgesi”, diğeri Amerika ve kısmen Rusya’nın desteklediği “Kürt Özerk Bölgesi”, kalanı da Esat’ın Suriye’si. Kendi kendime soruyorum. Bölünmüş Suriye, Türkiye’ye iktisaden ne fayda sağlayacaktır?

Son söz: Geri manevra yapamayan, kazayı ileri giderken yapar.