Sonunda baş başa kalabildik aziz dostum istavrit!

Önce sardalye, arkasından palamut, sonrasında sarıkanat, lüfer, sonunda kalkan derken uzun süre ayrı kaldık.

Özlemişim seni!

Şu insanoğlu ne kadar nankör. Başka balığı görünce seni hemen unutuveriyor, değersizleştiriyor.

Halbuki sen her mevsim hazır ve nazırsın. Boğaz’ın akıntılı sularında, Marmara’nın maviliklerinde yüzer durursun.

Şahsen ben, senden hiç vazgeçmedim dostum, bunu bilesin.

Tabii arada bir ben de balıkçı tezgahlarının cazibesine kapılıp, sana ihanet ettiğim olmadı değil!

Ama her seferinde sana döndüm.

Bilir misinki seni hiç bir zaman satın almadım. Kendim yakaladım, temizledim, tavada kızarttım.

İlk avladığım balığın da sen olduğunu söyleyebilirim.

Çocuktum, ufacıktım. Ortaköy’ün oltacıları balık tutmak için Mecidiye Camii’nin kıyısındaki yerlerini alırlardı.

O zamanlar bugünkü gibi modern kamışlar yoktu. Çapariler elle atılırdı. Kimin gücü yerindeyse onun oltası en uzağa giderdi.

Çekilen misinalar kıyıda rüzgarın etkisiyle birbirine dolaşır, biz çocuklar bu kördüğümü çözmeye çalışırdık.

İkinci işimiz de, çapariye takılan balıkları iğneden çıkartıp kovaya atmaktı.

İşte seninle ilk kez o camiinin kıyısında tanıştım.

Islak, kaygan vücudunu tutmakta ne kadar zorlandığımı hala hatırlıyorum.

O zamanlar sayınız oldukça fazlaydı. Onun için kovalar çabuk dolardı. Mahallenin ağabeyleri, biz yancılara da bir iki tavalık pay verirlerdi.

Sizleri bir torbaya doldurup, koşa koşa eve götürürdüm. Annem bir güzel temizler, una bulayıp yağda kızartırdı. Babam seni yerken mutlaka bir iki kadeh de rakı içmeyi ihmal etmezdi.

Yani sen soframıza hem lezzet hem de neşe katardın.

Zaten “Rakı Ansiklopedisi”nde de senin için, “rakının mütevazı mezesi” deniyor.  Devamında ise şunlar yazıyor: “Denizlerimizde adları sarıkanat istavrit, karagöz istavrit, ve Karadeniz istavriti olan üç tür istavrit bulunuru. Bunların içinde en lezzetlisi yüzgeçleri sarıya çalan, gözleri oldukça küçük sarıkanat istavritidir. İstavrit balığı genelde kızartma olarak yenirse de, kış aylarında iri karagöz istavritinin ızgarası da lezzetli olur. Biraz uğraşıp, balığın içini temizlemeden ortadaki kılçığın iki tarafını bıçakla sıyırarak elde edilen istavrit filetolarının una bulanıp kızartılmasi ile değişik görünümlü, yemesi kolay sıcak bir meze hazırlanabilir.”

Sevgili dostum istavrit, ben de senin gibi Boğaz çocuğuyum. Ortaköy’den Sarıyer’e kadar senin gezindiğin suları iyi bilirim.

İlk zamanlar hafta sonları, emekli olduktan sonra da hafta içi oltamı yüklenip senin peşine takılırım. Akıntıburnu, Kireçburnu, Tarabya kıyılarını çok sevdiğinin farkındayım. Onun için çaparimi buralarda Boğaz sularına atarım.

Seni o beyaz kaz tüyleri ile kandırıp yakalamak beni çok heyecanlandırır. Acemiler gibi ilk istavrit takılınca heyecanlanıp oltamı hemen çekmem. Her iğnenin dolmasını beklerim.

Sizin iğnelerin ucunda dans eder gibi kıvranmanız benim ağzımı sulandırır.

Düşünsene seni ne kadar sevdiğimi! Canlı halin bile ağzımı sulandırıyor.

Aslında bazı günler seni bahane edip, Boğaz kıyısına gittiğim oluyor. O günlerde senin peşine düşmüyorum pek. Bir banka oturup, Karadenizden kopup gelen serin rüzgarı kokluyorum.

Gökyüzüne biriken beyaz bulutları seyretmek de başka bir keyif veriyor bana.

Sevgili istavrit, her ortamda senin lezzetini anlata anlata bitiremiyorum. Hele senin küçüğün olan kıraçanın, dünyanın en lezzetli balığı olduğunu söylediğimde bir çok kişiyi kızdırdığımı biliyorum.

Seni küçümseyenlere inat, lezzetini satır satır anlatmaktan hiç vazgeçmiyorum.

Bence senin anavatanın Bogaz’ın akıntılı suları. Senin Marmara’da yakalanan akrabalarını da yedim. Onların boyu senden biraz daha büyük ama senin kadar lezzetli değiller.

Ne dersin? Haksız mıyım!

Bazıları seni ızgara yapmaya çalışıyor.  Zevk meselesi tabii ki! Ama sen benim için tavaların kraliçesisin. Hele zeytinyağında kızarınca tadına doyum olmuyor. Ama kıvamında kızartmak şartıyla. Kurutmadan, sulu sulu.

Aziz dostum, yanında kırmızı turpla lezzetlendirilmiş yeşil salata olmazsa olmaz.  Tabii ki kırmızı soğan da. Üçünüz birbirinize çok yakışıyorsunuz!

Bir kaç haftaya kadar balık tutma yasağı başlayacak. Ağlar toplanıp depolara kaldırılacak. Ortalık biz amatör oltacılara kalacak yine. Sanıyorum Ağustos ortasında Çanakkale sardalyesi gelinceye kadar seni sofralarımızda konuk edeceğiz.

Sevgili dostum İstavrit, oltamın ucuna takılmanı dört gözle bekliyorum. Tanrı seni bizden esirgemesin!