Amiral gemilerini kaptanlar yönetir, saltanat kayığının ise dümencisi olur.

Görünüşte aynıdır.

Su üstünde.

Deryada, gölde.

Deli dalgalarda.

Nehir akıntısında.

“Kaptan” da  “Dümenci” de elinde sonunda su üstünde giden aracı yönetirler. Ama kaptan nedir, nasıl yetişir, ne bilir, ne yapar? Dümenci kimdir? Böyle bir kıyaslama yapan yazı yazayım, pazar günü okur için düşündürücü, dikkat çekici, alternatif sunucu olur diye düşündüm.

Nereden aklıma geldi?

Bir Genel Yayın Yönetmeni!

Bir Hazine Bakanı!

Yaklaşık aynı yaşlardaydılar.

İkisi de ayrıcalıklı insandı.

Bakan damat olmuş, yayın yönetmeni ise özel seçilip gazetenin başına getirilmişti. Deseni, rengi, görünümüyle çok pahalı bir halı üstünde kiraz kırmızısı koltuklara karşılıklı oturmuşlardı.

Işıklandırma kusursuzdu.

Çekimin yapıldığı TV stüdyosu “sedirleri al yeşil dal dal Bursa ipeklisi, duvarında mavi bir atlas gibi Kütahya çinileri ile kaplı” saray kabul salonuna benzetilmişti. Genel Yayın Müdürü, halkın içinde yaşadığı sıkıntılara ağırlık veren soruları soracak, Hazine Bakanı da cevap verecekti. “Türkiye derin bir ekonomik krizin içinde önünü göremez bir geleceğe yuvarlanan günlerden” geçiyordu.

Halk aydınlanacaktı.

★★★

Genel Yayın Müdürü, çok iyi başladı. Gerçekten çoğunluğun aklından geçen soruyu sordu: “Dolar yükselince telaşlanıyorum... Kur yükselince telaşlanıyorum... “Eyvah” diyorum her şey pahalanacak ülkemizin ekonomisi kötüye gidecek. Endişelenmeli miyiz?...”

Harikaydı soru!

Gerçekten iyi düşünülmüştü.

Bakan, laga- luga yaptı.

Boş konuştu.

Soruya “Dolarla mı maaş alıyorsunuz? Dolar borcunuz mu var? Dolarla bir işiniz mi var?” diye kafa ütüleyen cümleyle başladı.

Bekledim ki!

Genel Yayın Müdürü, bir amiral gemisinin kaptanının üstün becerisine bürünecek ve Hazine Bakanı’nı silkeleyip, sallayacak sorularla sıkıştırıp; “Dolarla maaş alsam sizin ekonomiyi yönetime şeklinizi alkışlarım, 1 Dolar: 8 TL’ye koşuyor” diyecek ve söyleşinin sonunu “Ülkemizi içine düşürdüğünüz derin krizden kurtulmak ve dolara bağlı olmayan, dış açık vermeyen bir ekonomiye kavuşmamız için işçilerden ne bekliyorsunuz, çiftçiden, memurlardan, esnaflardan, emeklilerden, iş adamlarından, bütün toplumdan nasıl bir fedakarlık istiyorsunuz, kayın babanız sayın Cumhurbaşkanı’na yaptırdığı sarayı satıp parasıyla Hazine’nin boşalan kasalarına katkı yapmasını önerecek misiniz?” diye bitirecekti.

Böyle olmadı.

Karşılıklı paslaşmalar.

Eğilmeler, kırılmalar.

Millete alay konusu oldular.

★★★

Genel Yayın Müdürü, bir zamanlar “Türk basının Amiral Gemisi” diye örnek gösterilen gazetenin başına getirilmişti. Gazete, Hazine Bakanı’nın iktidarı döneminde Devlet Bankası Ziraat’ten verilen 700 milyon dolar döviz kredisi ile sahip değiştirince yayın politikasını iyice iktidarın arzusuna terk etmişti. Amiral gemisi, saltanat kayığına dönüşmüştü.

Amiral gemilerini!

Kaptanlar yönetir.

Saltanat kayıklarını!

Dümenciler.

Saltanat kayıklarında rotayı kayığın sahibi sultanlar çizer. Dümenci Sultanın rotasına uyar. Amiral gemilerinin rotasını, gideceği limanı kaptanları belirler. Biliyorsunuzdur,  “Titanik Gemisi”nin kaptanı rotayı değil, gitmesi gereken limanı değil, kendi kaptanlık birikim ve tecrübelerini değil şımarık zengin yolcuların arzularına daha çok cevap vereyim diye gemiyi onların istediği gibi yönetti ve Titanik gitti, buz dağına çarptı, ortadan kağıt gibi yarıldı, battı.

Türkiye Gemisi!

Azgın dalgalarla boğuşuyor.

Dolara bağımlı olmayan krizsiz büyüyen bir ekonomi haline gelmek için halktan ne fedakarlık isteniyor?

Laga-Lugayı bırakın.

Rotamız ne?

Millete onu söyleyin!