Ben sana “sığınmacıyı” göndereyim. Sen sığınmacıyı, sınır kapısında polisine dövdür. Biberonu ağzında bebeğin gözüne biber gazı sık, annesini yerde tekmelettir, babasının dişlerini kır. Geri Türkiye toprağına püskürt. Ben püskürtülmüş sığınmacıyı “geri kabul” ederim.

Anlaşma böyle!

Adı bile danışıklı:

Geri kabul anlaşması.

Altında AB ülkeleri yöneticileri ile Türkiye’yi idare edenlerin imzaları var.

Tarih:

3 Mayıs 2016.

Anlaşmanın özeti şu:

Kapıları açabilirsin, Avrupa almaz ise sen “Türkiye olarak sığınmacıları geri kabul etmeye” mecbursun.

Gülüyorlar!

Ağlanacak hallerine!

★★★

Benzetmesi ve yazması bile acı veriyor: Türkiye’yi Avrupa Birliği’nin kalış ücretini ödeyeceği “Suriyeli sığınmacı otoparkı” haline getirdiler. Oysa yaklaşan tehlikenin gizli uğultusu kulak zarlarımızı yırtarcasına yükseliyordu. Suriye’de taraflar “Sünni-İhvan bölgesi ve Nusayri-Alevi bölgesi” diye ikiye çatlayıp vuruşmaya ve “Esad ile muhalifleri” birbirini boğazlamaya başlayınca ABD’nin gözüne erken girelim diye Türkiye’yi “Suriye’nin iç yangınına benzin döken ülke” yapıverdiler.

Sonu:

4 milyon sığınmacı.

Tabut, tabut şehitler.

Gülüyorlar!

Ağlanacak hallerine!

★★★

Yüzsüz Avrupa!

Medeniyetsiz medeniyet.

Batmış uygarlık!

Eşitlik, özgürlük, kardeşlik; “İnsanların (emeğin), malların (yatırımların), sermayenin (paranın) serbestçe ve özgürce dolaşımı”, hepsinin hikaye olduğu yine ortaya çıktı. Batı uygarlığı gizlediği barbar yüzünü sınır kapılarında yine gösterdi. Türkiye’ye sığınmış Faruk Nesir, Yunanistan sınır kapısından geri dönüşünü; “Bunlar zalim. Yunan askerleri kadınları bile dövdü. Biz de onlara taş attık. Mecburen İstanbul’a geri gidiyoruz” diye anlattı. Türkiye’yi “sığınmacı otoparkı haline getirenler” ise “kapıları açtık Avrupa’ya gitmek için dün an itibarıyla kapılara dayanan göçmen sayısı 76 bini aştı...” diye yeni bir başarı öyküsü (!) yazdılar.

Gülüyorlar!

Ağlanacak hallerine!

★★★

Suriye!

Komşu ülke!

Bizim büyük yazarımız Orhan Kemal’in kısa öykülerinde 80 yıl önce yönünü “hem doğuya-hem batıya dönmüş” olarak anlatılıyordu. Arap dünyasının yıldızları Diva Ümmü Gülsüm, İranlı şair Hayyam’ın rubaileri, Suriyeli göçmen şarkıcı Asmahan, “Viyana Geceleri” ve  Yahudi müzisyenler geleneğinin mirasçısı Leyla Murad, “Tek rehberim kalbimdir” şarkısıyla insanlar ve uygarlıklar arasında köprüler kuruyor, Suriye ve tüm Arap dünyasının “doğu ve batı medeniyetinden yeni bir sentez çıkarmaya gebe olduğunu” haber veriyordu. (Amin Maalouf- Uygarlıkların Batışı)

Ne oldu?

Öfke, kin, nefret!

Bölünme.

Kendini yok etme enerjisine dönüştü. Suriye 9 yıldır yandı. Bizim ülkemizi yönetenler ise “İhvan davası” adına Suriye yangınına benzin döktüler. Şimdi iki sınır kapısı aralığında biberonu ağzında sığınmacı bebeğin gözüne Avrupa polisi biber gazı sıkıyor.

Gülüyorlar!

Ağlanacak hallerine!