MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) elemanları, ülke savunmasında istihbarat bilgileri toplamak için yurt dışında hayatlarını tehlikeye atıyor, bazıları şehit oluyor.

Bu uğurdaki çabalar şükranla anılır, hiçbiri ödenemez.

Ancak, MİT mensuplarının, ölümlerinden sonra bile isimlerinin açıklanmaması ve sanki hiç var olmamışçasına üzerlerinin örtülmesi, o kahramanlara haksızlık değil midir?

Toplumda şimdi bu tartışılıyor.

Gizli operasyonlarda yer almış yiğit insanlarımızın görev süresince güvenlikleri nedeniyle kimliklerinin gizli kalması çok önemlidir. Fakat “yüce ve milli bir görev yapan” o kahramanlara ölümlerinden sonra, hak ettikleri saygıyı esirgememek gerekmez mi?

★★★

Gazeteci Fatih Ametoğlu’ndan bir mektup aldım. Libya’da şehit düşen MİT elemanının kimliğini açıkladığı iddiasıyla Odatv’nin kapatılması olayını şöyle eleştiriyor:

“MİT mensuplarının cenaze töreninin haberleştirilmesinin ardından Odatv’ye yönelik operasyonun yankıları hâlâ devam ediyor.

Haber nedeniyle ‘erişim engellemesi’ getirilerek Odatv’nin kapatılmasının yanı sıra, Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve muhabir Hülya Kılınç tutuklanarak cezaevine gönderilmişti.

Odatv’den bir hafta önce söz konusu şehit MİT mensubunun ismi Meclis’te İYİ Parti milletvekili Ümit Özdağ tarafından açıklanmıştı. Odatv ise haberi, şehidimizin soy ismini kapatarak okuyucularına aktarmıştı. Ayrıca şehidin fotoğrafları da sosyal medyada defalarca paylaşılmışken yalnızca Odatv’ye kapatma, gazetecilere tutuklama kararı hukukla bağdaşmamış, bu nedenle kamuoyunda tepkilere yol açmıştır.

Birçok internet sitesi, PKK’nın yürütme konseyi olarak bilinen KCK’nın, MİT mensuplarının isimlerinin açıkça yer aldığı açıklamasını haber yaptı ama o sitelere herhangi bir yaptırım uygulanmadı. Kamuoyu, MİT şehidinin soy ismini dahi açıklamayan Odatv’ye operasyon yapılmasının amacının “Odatv’yi yaptığı muhalefet nedeniyle susturmak” olduğu görüşünde birleşiyor.”

Ahlâk ve ahlâksızlık!


Show TV ana haber sunucusu Ece Üner, tutucuların saldırılarına hedef oldu. Bu devirde doğru sözler nedense bazılarına diken gibi batıyor!

Ece Üner’in yalnızca fırsatçılar için söylediği sözleri kim anlamaz ya da anlamak istenmez? Aklı başında olan hangi insan buna itiraz edebilir?

Okuyun ve kararınızı siz verin:

“Şimdi namuslu esnafa hiçbir lâfımız, sözümüz yok ama virüs mü, fırsatçılar mı daha hızlı yayılıyor, bilemedik! Korona geliyor, maske fiyatı beş katına çıkıyor. Dezenfektan bilmem kaç katına çıkıyor. Makarna üç katı fiyatına satılıyor. Deprem oluyor, ev sahipleri kirayı üç katına çıkarıyor. Ramazan oluyor, yiyeceğe zam geliyor.

Sorsan hepimiz Müslümanız ama gel gör ki, namaz 5 vakit, ahlâk 24 saat farz. İhbar edin. İhbar edin, bu bizim vatandaşlık sorumluluğumuz aynı zamanda...”

Ece Üner’in bu sözlerinde alınacak, darılacak bir şey var mı? Bazılarına göre varmış! Ne yapalım? Memleketin hali bu işte!

TEBESSÜM

Kadın korkusu!


Komiser, yakalanıp karakola getirilen adama, kaşlarını çatarak sorar:

“Gece yarısı bu kadının evine neden girdin?”

“Çok sarhoştum komiser bey, orayı kendi evim sandım.”

“Öyleyse, kadını görünce neden arkana bakmadan kaçtın?”

“Eve çok geç kalmıştım. Neredeyse sabah olacaktı. Karım uyanmasın diye ayaklarımın ucuna basarak yürüyordum. Aniden onu karşımda görünce karım sandım vallahi! Karımın eli çok ağırdır hâkim bey!”

GÜNÜN SÖZÜ


İnsanlardaki menfaat hırsı, gerçeğin güneşini örten siyah bir buluttur!