Müjdat Gezen ve Metin Akpınar, Türkiye’nin iki gözde sanatçısı...

Yapıları, karakterleri, kimlikleri belli... Kendilerini sanata adayan bu sanatçıların ömürleri ülkeye ve halkımıza hizmetle geçti...

Şimdi bu yurtsever iki sanatçı, 1 yıldan 4’er yıl 8 aya kadar hapis istemiyle yargılanıyor.

Suçları ne?

İki sanatçının da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret ettikleri iddia ediliyor.

Oysa, onların ikisi de zarif insanlardır. Ağızlarından kötü söz çıktığını duymadım. Sadece espri ve mizah ağırlıklı eleştiriler yaparlar. İkisi de büyük yurtseverdir.

2018 yılında, davaya konu olan televizyon programını ben de izlemiştim. Halk TV’deki programda sert eleştiri vardı ama hakaret yoktu.

Uğur Dündar’ın sunduğu “Halk Arenası”nda Müjdat Gezen ve Metin Akpınar, kendilerine özgü üslûplarıyla ülkenin ekonomik ve politik tablosunu çizip ciddi eleştirilerde bulunmuşlardı.

Konuşmalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adı geçmemişti. İki sanatçı da demokrasiden bahsetmiş, siyasi düşüncelerini açıklamışlardı.

Şimdi Cumhurbaşkanı’na hakaret iddiasıyla yargılanıyorlar. 80 yaşındaki Metin Akpınar ve 77 yaşındaki Müjdat Gezen için istenen ceza 4 yıl 8’er aya kadar hapis!

★★★

Sevgili okurlar...   Müjdat Gezen ve Metin Akpınar gibi sanatçılar, Türkiye’de değil de Avrupa veya Amerika’da yaşasalardı heykelleri dikilirdi. Bizde ise hapsedilmek isteniyor!

Sanatçıya verilen değer böyle mi olmalı?

Eski yıllarda siyasiler, sanatçılara karşı çok hoşgörülüydü...

Demirel ve Turgut Özal, kendilerinin taklidini yaparak tiye alan sanatçıların oyunlarına giderek bizzat izler ve alkışlarlardı. Son derece hoşgörülüydüler.

Aşağıda, Levent Kırca’nın, Süleyman Demirel ile bir anısını nakledeceğim. Demirel’in hoşgörüsüne hayran kalacaksınız.

Nerede o hoşgörülü eski devlet adamları?


Rahmetli Levent Kırca anılarında 9. Cumhurbaşkanı Demirel’i şöyle anlatıyor:

“O tarihte Süleyman Demirel Başbakan...

‘Gereği düşünüldü’ isimli bir müzikal oynuyoruz. İnanılmaz ilgi görüyor...

Sert bir kış. Çok kar yağdı. Çadırın bir kısmı çöktü. Oyunlar durdu.

Çadırı onarıp yeniden başlamamız lâzım!

Ancak, para gerekiyor.

Bankalar kredi vermiyordu. Başbakan Demirel’den randevu aldım. Gidip durumu anlattım. “Yardımcı olun da bir bankadan kredi çekeyim” dedim.

Dedi ki: ‘Kredi çekersen ezilirsin, üzülürsün. Müsaade edersen bu parayı sana ben ödeyeyim. Geri vermene de gerek yok.’

Telefonu kaldırdı ‘Bana çek defterimi getirin’ dedi.

Söz konusu paranın miktarı o günkü 1 trilyon (bu günün 1 milyonu) civarında idi.

Ben düşünüyorum... Ve beklerken kararımı verdim. Demirel’e dedim ki:

‘Eğer darılmazsanız ben bu parayı alamam.’

‘Neden?’ dedi.

‘Ben sizinle aynı görüşte değilim. Böyle bir para sizi eleştirmeme mani olur.’

Demirel bana ‘Bugüne kadar oynadın, beni yerin dibine soktun, sana mani mi olduk? Al parayı git yine oyna!’ dedi.

Teşekkür ettim, parayı almadan Başbakanlık Konutu’ndan ayrıldım.

Kardeşi Hacı Ali Demirel’i arayıp bu davranışımdan ötürü, bana hayran kaldığını belirtmiş.

Sonraki yıllarda eşi Nazmiye Hanım’la gelip oyunlarımızı seyretti. Kurduğum tiyatroların açılışlarını yaptı. Farklı bir hoşgörüye sahipti.

Birkaç kez hastalandığım vakit beni ilk arayan o oldu.

Oynadıklarım ve ona karşı eleştirilerim nedeniyle ne bana dokundu, ne de yasaklama getirdi!

Dahası, Cumhurbaşkanı iken ‘Olacak o kadar’ programı için ‘Türkiye’nin gerçeklerini yansıttı, ülke gündemine katkı sağladı’ diyerek beni Devlet Sanatçısı yaptı...”

Demirel gibi hoşgörülü devlet adamları bugün artık yok!

GÜNÜN SÖZÜ


Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir (Atatürk)