Türk Silahlı Kuvvetleri’nin İdlib’de süren askeri hareketliliği sona ermeden, Covid-19 salgını içimize girdi. Birincisi bölgesel bir karardı, ikincisi küresel kriz...

Peki mücadeleyi kazanmak açısından bu ikisi arasında benzerlik var mı?

Bu soruyu E.Tümgeneral Ahmet Yavuz’a soruyorum, “Var tabii” diyor ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin eğitim notlarından “Milli Güç” sayfasını açıyor:

* Ordunun “Milli Güç” kavramı vardır. Siyasi, nüfus, coğrafi, ekonomik, teknolojik, sosyo-kültürel, diplomatik, askeri güç; bunlar milli gücünüzün unsurlarıdır. Toplam ağırlığınızı ortaya çıkarır. Milli güç, neleri yapmanız, neleri yapmamanız gerektiğini dikte ettirir.

* Siyasi iktidarlar bu gücü iyi analiz edemediklerinde ya pasif kalırlar ya maceraya yönelirler...

* Karşı gücü de aynı parametrelerle ölçmeniz lazım. Bunlar aynı zamanda görecelilik barındırır. Kime göre güçlüsünüz, kime göre zayıfsınız? Bunlara anlam kazandıran ittifaklara yönelmeniz lazım.

★★★

“ABD askerleri 1929 ekonomik buhranında tarım birlikleri kurmuş” diyen Yavuz,  Atatürk’ün Minber gazetesine verdiği 17 Kasım 1918 tarihli röportajından şu cümlelerini aktarıyor:

“... En çok kuvvetli olmak sözünden amacım, yalnız silahlı kuvvetler olduğunu zannetmeyiniz. Aksine asker olmama rağmen bu bence kuvvet bileşkesini oluşturan etkenlerin sonuncusudur. Benim belirtmek istediğim moral, bilim, ahlak ve teknoloji bakımlarından kuvvetli olmaktır. Bu saydığım niteliklerden yoksun olan bir milletin bütün fertlerinin en son silahlarla donatıldığını farz etsek bile kuvvetli olduğunu kabul etmek doğru olmaz.”

★★★

Yavuz, askeri sağlık sistemini şöyle sıralıyor:

“Askeri cepheden çıkarma-İlk yardım sağlama-Hastaları sağlıklı askerlerden ayırma istasyonu-Sahra hastanesi-Şehir hastanesi-Rehabilitasyon-Sosyal tedavi-Yaralıların tahliyesi.”

Her bir aşamayı, Covid-19 mücadelesine yapıştırın; neresi açıkta kalıyor?

O bulduğunuz açık, bilimsel yaklaşıma işaret eder.

★★★

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nın 100’üncü yılı nedeniyle İnkilap Yayınları, “Mustafa Kemal Atatürk, 1920-1938 Meclis Konuşmaları” kitabını yayımladı...

Mustafa Kemal, 1 Mart 1923’te yaptığı TBMM Açış Konuşması’nda, İstanbul ve Sivas’ın ardından üçüncü Hıfzıssıhha kurumunun Diyarbakır’da açılmasına dikkati çekiyor.

1922’de Sivas’ta 5 milyon çiçek aşısı, 537 kilogram kolera ve 477 kilogram tifo aşıları üretilmiş.

Mustafa Kemal’in aynı konuşmasından bir bölüm:

“...  yalnız çiçek ile lekeli humma bazı bölgelerde sınırlı bir salgın şekli almak eğilimini göstermişse de, vaktiyle alınan ve devam edilen önleyici ve koruyucu tedbirlerle önlerine geçilmiştir.”

★★★

Temel laboratuvar hizmetleri yürütmek üzere 1928 yılında kurulan, “Hıfzıssıhha Müessesesi”, adını Atatürk’ün silah arkadaşı ve 4. Başbakan Refik Saydam’dan alıyor...

14 yıl Sağlık Bakanlığı, 15 yıl Kızılay Başkanlığı görevlerinde bulunan Saydam, 1939-1942 yılları arasında yaptığı Başbakanlık dönemine, Köy Enstitüleri’nin kuruluşunu da sığdırdı.

Balkan Savaşı’nda kolera hastalığını önleyici çalışmalar yapmış.

Bakteriyoloji Enstitüsü’nü örgütleyerek; tifo, dizanteri, veba ve kolera aşılarının, tetanos ve dizanteri serumlarının burada üretilmesini ve I. Dünya Savaşı boyunca ordu ihtiyacının karşılanmasını sağlamış.

Tifüse karşı hazırladığı aşı tıp literatürüne geçmiş...

★★★

Refik Saydam Hıfzıssıhha Müessesesi 2011 yılında, kanun hükmünde kararnameyle “Türkiye Halk Sağlığı Kurumu”na dönüştü.

Kurumdan Refik Saydam ismi silindi.

1930’da çıkarılan “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu” ise adını koruyarak, değişikliklerle yürürlükte kaldı!

Milli Güç” bilimden gelecek; isimlerle ve ilkelerle uğraşmayın; denendi ve doğruluğu ispat edildi...