Çoğunluğu, İkinci Dünya Savaşı’nın yokluk günlerinde dünyaya geldi.

Doğar doğmaz çıkarılan ilk nüfus cüzdanlarında ekmek karnesi damgası vardı.

Bu damga, aslında nasıl zor bir hayat süreceklerinin işaret fişeğiydi.



Soğuk Savaş’ı yaşadılar, Küba krizi sırasında haberleri bile olmadan, az daha kafalarına Rus nükleer füzesi yiyorlardı.

Amerikan çıkarları için tee Kore’ye gönderildik, bazılarının babası askerdi, adresini bile bilmedikleri coğrafyada şehit oldular.

Köy Enstitülerinin kapatılmasını çaresizce seyrettiler.

Kıbrıs’ta EOKA terörünü gördüler.

6/7 Eylül olaylarını gördüler, Selanik’te Atatürk’ün evine bomba atıldı yalanı üzerine, gayrimüslimlere ait işyerlerinin, konutların tahrip edilmesini, yağmalanmasını gördüler.

Milli mücadele kahramanımız, ikinci cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün kafasına, ürpertici bir nankörlükle, taş atıldığını gördüler, Türk ulusu’nun millet/halk diye ikiye bölündüğünü gördüler, Demokrat Parti/CHP bölünmesini yaşadılar.

27 Mayıs darbesi’ni yaşadılar.

Yassıada duruşmalarını radyodan dinlediler, başbakan Menderes’in dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun, maliye bakanı Hasan Polatkan’ın idam edildiğini gördüler.

Talat Aydemir’in üst üste iki darbe girişimine şahit oldular, asıldığını gördüler.

Hep işsizlik, hep yoksulluk yaşadılar, kimisi doğduğu yerden ayrılıp, doyduğu yere, daha iyi bir yaşam umuduyla Almanya’ya işçi olarak gitmek zorunda kaldı.

12 Mart Muhtırası’nı gördüler.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, vatansever üç fidan’ın, 27 Mayıs’ın rövanşı olarak idam edildiğini gördüler.

Türk gençlerinin sağcı/solcu diye bölündüğünü, kardeşin kardeşe kurşun sıktığını gördüler, barikat barikat ayrılan sokaklarımızın, birbirlerini öldüren evlatlarımızın kanıyla sulandığını gördüler.

Sıkıyönetimler, olağanüstü hal’ler, sokağa çıkma yasakları gördüler.

Hayatı durduran genel grevler gördüler.

Siyasi amaçlarla uçak kaçırmaları, banka soygunları gördüler.

1 Mayıs katliamı’nı gördüler.

Asala terörünü gördüler, diplomatlarımızın hunharca katledişini gördüler, diplomatlarımızın göz göre göre öldürülmesine göz yumulan ülkelerde, sözde soykırım’ın tanındığını gördüler.

Geceyarısı Ekspresi’yle, Türkiye imajının linç edildiğini gördüler.

Kıbrıs Barış Harekatı’nı gördüler, karartma geceleri yaşadılar, çoğu o sırada askerdi, çıkarmaya katıldılar, Kıbrıs’ta savaştılar.

Hayali ihracat rezaletlerini gördüler.

Abdi İpekçi’nin öldürüldüğünü, Abdi İpekçi’yi öldüren Mehmet Ali Ağca’nın Papa’yı vurduğunu gördüler, dünya çapında utanç yaşadılar.

Eski başbakan Nihat Erim’in öldürüldüğünü gördüler.

Türkiye ekonomisinin kırılma noktası 24 Ocak kararları’na maruz bırakıldılar, imkansız boyutlarda kemer sıkma’ya mecbur kaldılar.

12 Eylül darbesi’ni gördüler.

Netekim’i gördüler.

Bir sağdan bir soldan diyerek, gençlerimizin asıldığını gördüler.

Yalaka işadamlarımızın Kenan Evren’in tablolarını satın almak için yılışık yılışık kuyruğa girdiğini gördüler.

Hampadan faiz şehveti, çalışmadan köşeyi dönme merakı, “banker” facialarını gördüler.

Özal ailesinin marifetlerini gördüler, papatyalar’ı, hasbahçe eğlencelerini, başbakan’ın kızına Jaguar hediye edildiğini gördüler.

Bebek katili Apo’yu, dünyanın en kalleş terör örgütü Pkk’nın katliamlarını gördüler, sınırötesi harekatları gördüler.

Körfez Savaşı’nı gördüler.

Ozon tabakasının delinmesi ve mevsimlerin değişmesi bile onların ömrüne denk geldi iyi mi!

Mina’da şeytan taşlamaya giden 600’den fazla hacı adayımızın izdihamdan ezilerek can verdiğini gördüler.

Genelev patroniçesi Manukyan’ın vergi rekortmeni olduğunu gördüler.

Amerikan uçak gemisi Saratoga’dan fırlatılan füzelerle muhribimiz Muavenet’in vurulduğunu, gıkımızı bile çıkaramadığımızı gördüler.

Uğur Mumcu’nun öldürüldüğünü, Eşref Bitlis’in uçağının düştüğünü gördüler, Madımak katliamı’nı, aydınlarımızın gözü dönmüş yobazlar tarafından diri diri ateşe verildiğini gördüler.

İstanbul’da yaşanan çöplük faciasını gördüler, metan gazıyla havaya uçan çöp dağının hemen dibindeki mahallenin üstüne devrildiğini, 39 insanımızın çöpten öldüğünü gördüler.

Asla gereği yapılmadığı için, asla önlem alınmadığı için, bitmek tükenmek bilmeyen sel, heyelan, çığ faciaları gördüler.

İSKİ skandalı’nı gördüler.

Emlakbank skandalı’nı gördüler, Türkbank skandalı’nı gördüler.

Sabancı suikastı’nı gördüler.

Namlu namluya geldiğimiz Kardak krizi’ni gördüler.

Memleketi “başbakan” olarak yöneten Çiller’in meşhur üçkağıtçı Selçuk Parsadan tarafından dolandırıldığını gördüler, devletin örtülü ödeneğinin aslında kimlere emanet edildiğini gördüler.

Susurluk skandalı’nı, devlet/mafya/siyaset üçgenini apaçık gördüler.

28 Şubat süreci’ni gördüler.

Varto depremini, Gediz depremini, Lice depremini, Çaldıran depremini, Erzurum depremini gördüler, rantçı siyasetçi/açgözlü müteahhit ortaklığından asla ders alınmadığını, ibret alınmadığını gördüler, Marmara depremi’ni Düzce depremi’ni gördüler.

Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürüldüğünü gördüler.

Tbmm’de Merve Kavakçı krizi’ni gördüler, yerli ve milli denilen arkadaşın Amerikan vatandaşı olduğunu gördüler, Türk vatandaşlığından atıldığını, bilahare Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından büyükelçi yapıldığını gördüler.

Devalüasyonlar gördüler, ekonomik krizler gördüler, gecelik faizlerin yüzde 7.500’e vurduğunu gördüler, Hazine’den sorumlu devlet bakanının tabancayla suratına ateş ederek, intihar girişiminde bulunduğunu bile gördüler.

Banka hortumlama skandallarını gördüler, kendi sahipleri tarafından içi boşaltılmış çok sayıda bankaya devlet tarafından el konulduğunu, buralarda tokatlanan paraların milletin sırtına yüklendiğini gördüler.

Cezaevlerinde insanca şartlar isteyerek açlık grevi yapan siyasi mahkumlara gaz bombalarıyla saldırıldığını, yangınlar çıktığını, mahkumların yanarak can verdiğini gördüler.

Diyarbakır emniyet müdürü Gaffar Okkan’ın çapraz ateşle katledildiğini gördüler.

11 Eylül’de ikiz kulelerin yıkılışını gördüler, Afganistan savaşını gördüler.

Akp’yi gördüler...

Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesini, Irak savaşı’nı, Amerikalıların kafamıza çuval geçirmesini, köktendinci teröristlerin İstanbul’un göbeğinde sinagogları, bankayı, konsolosluğu havaya uçurmasını, bir taraftan van münüts’ü, bir taraftan Yahudi cesaret madalyasını, yes be annem’le Denktaş’ın sırtından hançerlenmesini gördüler, Akp’yle CIA maşası fetocuların imam nikahı kıydığını gördüler, feto kumpaslarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mermi bile sıkmadan esir alındığını, Atatürkçü subayların yerine fetocuların monte edildiğini, Atatürkçülerin yerine monte edilen fetocuların 15 Temmuz darbesine kalkıştığını gördüler, Gezi direnişinde ağaçları korumak isteyen gençlerimizin suratına ateş edildiğini, öldürüldüklerini gördüler, 17/25 Aralık’ta ayakkabı kutularına istiflenen dolarları, yatak odasındaki büyük boy para kasalarını gördüler, millete ait fabrikaların, limanların, barajların, madenlerin, hatta toprağımızın bile satıldığını, elaleme peşkeş çekildiğini, gençliklerinde kendi kendine yeten yedi ülkeden biriyken, saman ithal edildiğini gördüler, aslan gibi delikanlılarımız Suriye topraklarında savaşmaya gönderilirken, beş milyon Suriyelinin hobaraaa diye memlekete sokulduğunu gördüler, kendi vatandaşlarımız borçlarını ödeyebilmek için böbreğini satarken, Suriyelilere 40 milyar dolar harcandığını gördüler, kuytu tarikat yuvalarında erkek çocuklarına tecavüz edildiğini, izbe tarikat yurtlarında gariban kız çocuklarımızın diri diri yakıldığını gördüler, Pkk’yla masaya oturulduğunu, kafa kesen köktendincilere hamilik yapıldığını gördüler, rejimin değiştiğini, saraydan alınarak halka verilen egemenliğin, halktan alınıp saraya iade edildiğini gördüler, başbakanlığın lağvedildiğini, memleketin tek adam’a teslim edildiğini, içişleri bakanının twitter’dan, maliye bakanının instagram’dan istifa ettiğini gördüler.



Neler neler gördüler...

Dünya gözüyle bi günyüzü görmediler.



Şöyle rahat rahat ne bahar gördüler kardeşim, ne yaz gördüler.

Hayatlarının sonbaharında koronavirüs belasıyla karşılaştılar.



Ve, memleketin son 65-75 yılında olduğu gibi, kabak yine onların başına patladı, herkes geziyor, onlara sokağa çıkma yasağı var!



Devlete çöreklenen çapsız ve hırsız politikacılar, tarikat/cemaat/zırcahil koalisyonları nedeniyle, cennet gibi memlekette cehennem hayatı yaşadılar.

Bunca badireye rağmen zorluklara göğüs gerdiler, evlerini geçindirebilmek için insanüstü çaba harcadılar, evlatlarını okutabilmek için, meslek sahibi yapabilmek için didindiler.

Birazcık huzur dışında hiçbir şey istemediler.



E, sürpriz değil tabii...

Bu ülkenin onlara, yaşadıkları gibi teşekkür edeceği belliydi!