Türkiye’de siyasal İslamcılık ile Amerikancılık tarihi hep paralel gelişti.

1969’da Türkiye’yi ziyarete gelen Amerikan 6. Filo gemilerine karşı namaz kılan gençlerin kimisi, şimdilerde kendini “İslamcı” olarak tanıtan partilerde siyaset yaptı, yapıyor (AKP’nin bir önceki Meclis Başkanı İsmail Kahraman en güzel örnek. 1969’da 6. Filo’yu törenlerle karşılayan Milli Türk Talebe Birliği Başkanıydı Kahraman).

Elbette İslamcı kadrolardaki bu “Amerikancılık” geni kimi zaman konjonktür -ve hamaset- nedeniyle gizlense de sıkıntılı dönemlerde hep ortaya çıkıyor.

Korona salgın günleri de bu “Amerikancılık” hissiyatının ortaya çıkmasının önünü açtı;

AMERİKA’YA “KORONA YARDIMININ” ALTINDA YATAN NE?

AKP hükümeti kendi vatandaşlarına bile maske ulaştıramazken (Bir ay/üç başvuru; bana hala maske gelmedi) ABD’ye “korona yardımı” adı altında yarım milyon maske gönderildi.

Maskelerle birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan imzasıyla ABD Başkanı Trump’a gönderilen mektupta da “Türkiye, ABD’nin güçlü ve güvenilir ortağıdır” denildi.

Bitmedi;

AKP hükümeti salgının ilk günlerinde, tıbbi ventilatör gibi sağlık ekipmanlarının ihracatını yasaklamıştı. Ancak yasak, ABD için kaldırıldı.-ABD Dışişleri Bakanı Pompeo da bu adımı, AKP hükümetine bir teşekkür tweeti ile “taçlandırdı”.-
Bu arada ABD’ye satılan 500 bin test kitini hiç saymıyorum bile.

AKP hükümetinin son bir ay içinde Washington’a “jestleri” korona yardımlarıyla sınırlı da kalmadı elbette;

Erdoğan’ın birkaç kez yüksek perdeden açıkladığı “Rusya’dan alınacak S-400 füzeleri Nisan’da aktive edilecek” vaadi yerine getirilmedi. Nisan ayı geçti, Mayıs geldi. S-400’lerin neden hala aktive edilmediği konusunda ise AKP cenahından, füzelerin korona nedeniyle çalıştırılmadığına -füzenin salgınla ne ilgisi varsa- ilişkin birkaç müphem açıklama yapıldı.

Soru şu:

Erdoğan’ın son yıllardaki Amerikan karşıtı söylemine ne oldu? Bu söylem daha insanların hafızalarında tüm canlılığıyla dururken, neden şimdi ABD ile yakınlaşma adımları atılıyor?

Birkaç gerekçesi var:

EKONOMİK KRİZ: Merkez Bankası ihtiyaç akçesini bile Hazine’ye devreden AKP Hükümeti, doların TL karşısındaki yükselişine iç finansal imkanlarla engel olamıyor. Yükselişin durdurulması için dış desteğe ihtiyaç var. En kolayı da, doların “sahibi” Amerikan Merkez Bankası ile “takas hattı/swap” kurmak.

Nitekim, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Satterfield de bu konuda görüşmelerin sürdüğünü doğruladı. Amerikalı büyükelçi, swap hattı açılması için “politik değil, finansal koşullara bakılacağını” da söyledi.

Satterfield’in “siyasi koşul olmayacak” sözü -son dönemde Merkez Bankası’nın bağımsızlığını hızla aşındıran- AKP hükümetini biraz rahatlatmış görünse de finansal koşullar nedeniyle böyle bir anlaşma yapmak kolay değil. Çünkü Amerikan Merkez Bankası swap anlaşmasını karşı ülkenin sahip olduğu Amerikan devlet tahvillerini baz alarak yapıyor. AKP hükümeti, ABD ile Halkbank gerginliği nedeniyle elindeki Amerikan devlet tahvillerinin büyük bölümünü satmıştı. Şimdi elde sadece 2.5-3 milyar dolarlık tahvil var. Bu da ne swap anlaşmasının yapılmasına ne de Türkiye’nin ekonomik dertlerine deva olamayacak kadar az bir meblağ.

SURİYE VE LİBYA’DAKİ SIKIŞMIŞLIK: AKP hükümetinin hızla Amerika’ya yakınlaşma çabasının bir başka nedeni ise dış politikada yaşanan sıkışmışlık.

Rusya’yla yaşanan “ortaklık macerası”, son Moskova mutabakatıyla sınıra dayandı; “Astana işbirliği ruhu”, İdlib’deki son gelişmeler çerçevesinde Türkiye ve Rusya arasında “çıkar çatışması” haline dönüştü. Rusya Türk askerinin sadece İdlib’den değil, Afrin’den de çekilmesi gerektiğini alt perdeden dile getirmeye başladı.

Moskova ile benzer “çıkar çatışması” Libya’da da yaşanıyor. Türkiye’nin resmen desteklediği ihvancı Trablus hükümetine karşı Moskova, paralı askerleri aracılığıyla, Hafter güçlerine yardım ediyor. Suriye’de kendisinden habersiz kuş uçmayan Rusya’nın göz yummasıyla, Hafter Şam’da resmen “temsilcilik” açabiliyor.

“Astana ruhu” adı altında halının altına süpürülen ve görmezden gelinen Rusya ile PKK’nın Suriye uzantısı PYD/YPG işbirliği ise -sahi ne oldu Moskova’daki PYD ofisi?- tam gaz devam ediyor.

AKP hükümeti dış politikadaki bu sıkışmışlıktan belli ki ABD’yle yakınlaşarak çıkmayı deneyecek. Nitekim Erdoğan’ın Trump’a yazdığı korona mektubunda da Libya ve Suriye’deki “son gelişmelere” vurgu yapması bunun mesajı gibi.

Ancak işin ilginç tarafı, AKP’nin 500 bin maske gönderdiği ABD de “korona yardımı” adı altında Mehmetçiğin savaştığı PYD/YPG’ye TIR’lar dolusu tıbbi malzeme gönderdi.

Üstelik ABD ile olan diğer ağır sorunlar da olduğu gibi duruyor;

FETÖ elebaşının ABD’den iadesi konuşulmaz oldu. New York’ta görülmekte olan Halkbank davasına ise değilmiyor bile ne yandaş basında ne AKP sözcülerinin açıklamalarında.

Ne demişler?

“Denize düşen, yılana sarılır...”