Yine bir final maçı ve yine kaybeden Fenerbahçe... 2006'da Denizli'de, 2010'da Bursaspor'a ve 2012'de Galatasaray'a karşı son maçta şampiyonluk kaybeden Fenerbahçe, bu kez Sivasspor'a karşı final niteliği taşıyan bir maçta evinde mağlup olarak şampiyonluğu mucizelere bıraktı.

Zirvedeki rakibin haftalardır beklediğin çöküşü yaşamış, sezon başından beri kaos içindeki diğer rakibinin hocası istifa mektubu cebinde dolaşıyor. Başkanlık makamı ortada yok. Tek yapman gereken bir maç kazanmak ama onu da eline yüzüne bulaştırıyorsun ve şampiyonluk kovalarken üçüncülüğe düşüyorsun. Bu kadarına 'Tebrikler!' demekten başka bir şey kalmıyor. Aslında daha da kötü olanı; Fenerbahçe Sivasspor'u yenip zirveye yerleşseydi, son maçta Kayserispor karşısında yeni bir facia yaşanma olasılığının, şampiyon olma ihtimalinden daha ağır basıyor olması.

Tam da bu nedenle Fenerbahçe'nin bugün konuşması gereken şey, ne Sivasspor karşısındaki dağınık futbolu, ne Emre Belözoğlu'nun tecrübesizlik kokan cinnet haliyle yaptığı oyuncu değişiklikleri, ne de aşırı konsantrasyon bunalımına girmiş futbolcuların saha içindeki duygusal çöküşü. Konuşulması gereken; her finalde 'bu kez şeytanın bacağı kırılır' diye beklenirken, Fenerbahçe'nin kendi kendine yeni bir travma yaşatmayı nasıl başardığı. Eğer son 15 yılda kazandığın şampiyonluklar (3), son maçta kaybettiğin şampiyonlukların (4) sayısından azsa, bu da bir çeşit başarıdır. Ama tersten...

Bütün kritik maçlarda 'kaybeden olma' ruh halinin taraftarından başkanına, futbolcusundan hocasına herkese sirayet etmesi, ne yazık ki Fenerbahçe'yi son yıllarda ele geçiren vasatlığın ürünü. Kameralar karşısında 'Fenerbahçe'nin büyüklüğünü' konuşmaktan başka bir şey yapamayanlar, ne saha içinde, ne de saha dışında üstlendikleri sorumluluğun hakkını veremediler. Ve yine ne yazık ki; her fırsatta Fenerbahçe'nin büyüklüğünden dem vuranlar, günün sonunda bir türlü o büyüklüğün farkına varamayanlar oldu.

Eskiden 'O forma kutsaldır, nasip olmaz herkese' tezahüratının bir ağırlığı vardı. Şimdi kimin eli, kimin cebinde belli değil. Lider diye getirilen futbolcuya poker masasında bile kaybeden bir kulüp haline gelindi. Peki, Fenerbahçe'nin yakın geçmişine baktığımızda, onlarca transferden ya da yöneticilik yapan isimlerden kaçının bu camianın ağırlığı sırtlayabilecek kapasiteye sahip olduğunu söyleyebiliriz?

Ya da daha basit bir soru soralım; ağızlara sakız edilen Fenerbahçe'nin büyüklüğünü anlamak için, daha kaç travma yaşamak gerekir?