Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Kanal İstanbul’a başlıyoruz ve yapacağız” diyerek ilan ettiği Kuzey Marmara Otoyolu Başakşehir-Bahçeşehir-Nakkaş kesiminin temeli 26 Haziran’da atıldı.

Aklımdan şu soru çıkmıyor: 1995’ten bu yana ne değişti? 15 Nisan 1995’te Belediye Başkanı olan Tayyip Erdoğan “İstanbul’a üçüncü köprü yapmak intihardır” demişti. Tüp geçidi savunuyordu vs... Sonra yol ve köprülerle övünen Erdoğan’a doğru evrildi! Ne değişti? Gerçekten merak ediyorum...…

Şimdi de ‘Kanal İstanbul’ tartışması! Ne olduğunu kimsenin bilmediği,…üzerinde nasıl bir çalışma yapıldığını yeni yeni öğrenmeye başladığımız ‘çılgın proje’.

Gerçekten yeni yeni öğreniyoruz!

Geçen hafta Kanal İstanbul’la ilgili gazetecilere geniş sunumlar gönderildi, televizyonlarda da tek kişilik anlatımlar başladı: Kanal İstanbul ne getirecek? Neden yararlı?

Oysa ‘çılgın proje’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından gündeme getirildiği tarih 2011 değil miydi? 10 yıl sonra…geçen hafta başlayan sunumlar garip değil mi?

1969’da yapılan uyarı


Elimde sahaftan bulduğum bir kitapçık var: “Boğaz Köprüsü Üzerine Mimarlar Odasının Görüşü/Mimarlar Odası Yayını/İstanbul 1969”

‘Solcu mimarlar’ın karşı çıktığı ve 1973’te ‘ulaşım sorununu çözen’ köprüyle ilgili eleştiriler şöyleydi: … Boğaz Köprüsü; şehrin trafik ve ulaşım problemini arttıracak; şehir kuzeye doğru büyüyecek ve bu durum yeni bağlantı yolları ve köprülerin yapımını zorunlu kılacak. Köprü otomobil ulaşımını teşvik edecek, kaynakların sınırlılığı yüzünden metro yatırımını belirsiz bir tarihe erteleyecek. Köprü ve bağlantılarına harcanacak 2.5-3 milyar lira ile bir milyon ton yıllık kapasiteli demir çelik tesisleri kurulabilir, 600 bin insanın konut sorunu çözülebilir (tüm Ankara’nın gecekondu sorunu çözülebilir) ya da Türkiye’nin tüm köylerinin içme suyu sorunu çözülebilir. 1959-1967 yılları arasında İstanbul’da boğaz geçişi araç trafiğinin yüzde 60’ı özel otomobillerden oluştuğu için köprü, bu kesimlerin ihtiyacına verilmiş bir yanıt olacak. Kaldı ki köprü kentsel arazi üzerinde yeni spekülatif eğilimleri tetikleyecek ve belli bir grup, arazileri sahiplenerek kamuya yüksek bedelle satacak. Ayrıca köprü boğazda iskanı teşvik edecektir…

Peki Mimarlar Odası’nın çözümü neydi: Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlamak açısından en uygun araç demiryolu tüneli projesi. Yenikapı-Harem arasında böyle bir köprünün o günkü maliyeti 800 bin ila 1 milyar lira arasında.

Ulaşım sorunu çözüldü mü? Hayır... İkinci köprü, üçüncü köprü çözdü mü? Hayır! Ah bu solcular! Toplu taşıma diyen, şehrin planlanmasını isteyen solcular!

İstanbul öldürüldü


Tarih 7 Şubat 1987 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan şöyle dedi: “Yeni köprü, yap-işlet-devret formülü ile inşa edilecektir. Üçüncü köprü 1989 veya en geç 1990 yılına kadar bitirilerek trafiğe açılacaktır. Üçüncü köprü için kurulacak şirkete, yurtdışındaki Türklerin de ortak edilmeleri konusu düşünülmektedir.”

Tarih 16 Ocak 1988 Mimarlar Odası eski Başkanı, Cumhuriyet yazarı Oktay Ekinci köprüye karşı çıkıyordu: “Tek Seçenek: Metro... On beş yıl sonra, yeniden -ve son kez olması dileğiyle- ‘köprüye hayır!’… Birinci Boğaz Köprüsü’nün görkemli törenlerle açıldığı 30 Ekim 1973’te, İstanbul’un tarihsel ve doğal kişiliğini giderek ortadan kaldıracak olan ‘köprüler tuzağı’nın da ipi çekilmişti. Yapımına hazırlanılan üçüncü köprü ise bu tuzağın -belki de- öldürücü son darbesi olacaktır. Dalan bunu gizlemiyor. Diyor ki: ‘Ortaya modern bir şehir çıkacak, çalışmalarımız bu yönde...’ Ortaya çıkarılmak istenen ‘modern’ şehir; bir köprüler -otobanlar-kazık yollar-gökdelenler yığınıysa ve de bunun için bir yandan tarihin en büyük kentsel yıkımlarına gidilirken, öte yandan da yeşil alanlar bile gözden çıkartılıyorsa, İstanbul öldürülüyor demek değil midir?”

Bugün…

Kanal İstanbul’a karşı çıkanlar diyor ki: ÇED raporuna göre proje alanının yüzde 52’si tarım alanı. Kanalın geçeceği alanda toplam 200 bin ağaç kesilecek, 136 milyon metrekare tarım alanı, 13 milyon metrekare de mera alanı yok olacak. Proje alanının yarısından fazlasının tarım alanı olduğunu vurgulayan TEMA Vakfı “Ancak tarım arazisi kaybı sadece kanalın geçtiği güzergâhtaki tarım arazileri ile sınırlı kalmayarak kanal çevresinde oluşacak yapılaşmalar nedeniyle çok daha vahim boyutlara ulaşabilir” uyarısı yapıyor.

Kanal İstanbul’a karşı çıkanlar diyor ki: Küçükçekmece Gölü, Sazlıdere ve Terkos barajlarının doğusunu takip eden güzergahta yer alacak su kanalının her iki kenarında, Yenişehir olarak isimlendirilen yeni bir yerleşim alanı kurulacak. İddiaya göre proje, ÇED onayı almadan önce, yabancı yatırımcı bölgeden arazi satın almaya başladı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin rakamlarına göre, Kanal İstanbul alanında, 9 yılda toplamda 26.7 milyon metrekareyi bulan arsa el değiştirdi. Yani rant var!

ÇÖZÜM: Planlamacı bir ekonomi anlayışı olmadan hiçbir proje halka yarar getirmez! Sorun yine ekonomi-politik!