Türk ekonomisinde “enflasyon-devalüasyon” sarmalı vardır. Yani enflasyon, ile devalüasyon “anasını doğuran çocuk” gibidir. Diğer bir deyişle, TL değer kaybettikçe (devalüasyon diye okuyun) enflasyon yükselir. Enflasyon yükseldikçe de TL aşırı değerli hale gelir ve devalüasyona hamile kalır. Günü zamanı gelince de dünyaya nur topu gibi bir devalüasyon (TL’nin değer kaybı diye okuyun) getirir. Bunların birbirine geçiş zamanını da faiz belirler.  Yıllarca enflasyonu düşürmek veya düşük tutmak için uygulanan “yüksek faiz-düşük kur” politikasını eleştiren yazılar yazdım. Bu yöntemin bilinen adı “döviz çıpası” dır. Buna “dövizi tut-faizi sal” tersine de “faizi tut-dövizi sal” denir. Bize de bu yöntemle, enflasyonu düşürme programını uygulatan Stanley Fisher’dir. 2001 krizi ve Kemal Derviş’den sonra IMF’den ve diğer kaynaklardan oluk oluk akan sıcak döviz sayesinde paramız aşırı değerlenir, cari açığımız faraş gibi açılırken, bazı uzmanlar “1 TL=1 dolar” olacak diye kehanette bulunuyordu. AKP’nin iktisat tosunları da, kendilerinde bir keramet olduğuna inanmışlardı. Hem faizleri hem de enflasyonu düşürüyor ve üstelik de büyüme de rekor kırıyoruz diye övünüyordu. Yıllar bu avunmayla geçti. Derken bu “saadet zincirinin” kopmak üzere olduğu anlaşıldı. Kendini merkez bankacılığının Maradona’sı ilan eden Başkan Başçı, “finansal istikrarı” korumak (sıcak para çekmek için) R. T. Erdoğan dış gezideyken Ocak 2014’de faizi  5.5 puan artırmış ve efsane bitmişti.

FAİZİN İNDİRİLMESİ YANLIŞ OLMUŞTUR

Gelelim bugüne. Geçen hafta Merkez Bankası’nın gösterge faizini 2 puan indirmesi “enflasyonda sıçramaya sebep olma riskini artırdığı için” taktik olarak hatalıdır. Bu hata, benim savunduğum “düşük faiz-yüksek kur” stratejisine zarar verebilir endişesindeyim. Durumu tekrar özetleyim: Türkiye ekonomisi Osmanlı’dan beri topaldır. Çünkü “ihracat” bacağı, “ithalat” bacağından kısadır. Bu yapısal bir sakatlıktır. Düşük enflasyonla, istikrarlı büyümek için iki bacağın uzunluğu eşit olmalıdır. Bacak boylarının eşit olmamasının sebebi de TL’nin değerini yüksek tutma ısrarıdır. Bu ısrarın gerisinde de “dışarıdan para gelmezse, kalkınamayız” şeklinde ifade edilen “öğrenilmiş çaresizlik” yatmaktadır. Kısa bacağın uzayıp, uzunun kısalması için TL’nin fiyatının “enflasyondan arındırılmış” olarak düşük kalmasını sağlamaktan başka da çare yoktur.

STRATEJİ VE TAKTİK

Strateji, bulunulan nokta ile varılmak istenilen noktayı birleştiren “yol” demektir. Ancak hedefe giden bu yol, düz bir çizgi değildir. “Strata” inişli, çıkışlı, dönemeçli bir güzergah izler. Bodoslamadan gidilerek menzile varılamaz. Nasıl nehirler denize kavuşuncaya kadar kıvrılarak ilerler, bazen ters yönde akar, ama asla denize kavuşma hedefinden vazgeçmezse, ekonomiyi de böyle yönetmek gerekir. Nihai hedef ekonomimizin “dur-kalk” yapmadan büyümesidir. Bunun için “hem faizin hem de enflasyonun” düşük olması gerekir. Bu da cari işlemler açığı sıfırlanmadan olmaz. AKP’nin özellikle Dolmabahçe Mutabakatı fiyaskosu ve FETÖ darbe girişiminden sonra, özgüvenini kaybettiğini gözlemliyorum. Bu psikozla ve benden sonrası tufan anlayışıyla, Roma’yı da yakarım demenin âlemi yoktur.

Son söz: Yanlış taktik, stratejiye zarar verir.