“Faiz sebep, enflasyon neticedir” önermesi (proposition) yanlıştır. Doğruluğu için bu konuda nas vardır, demek yetmez. Kuran’da “riba”nın (galat olarak faiz), haram olduğuna dair bir ifade vardır. Ama Kuran’da “faiz sebep, enflasyon neticedir” diye bir hüküm yoktur. Kuran’da veya diğer benzeri “Tanrı Sözü” olarak kabul edilen kutsal metinlerde “enflasyon” sözcüğü de geçmez. Tağşiş yani altın veya gümüşten imal edilmiş sikkelerin içindeki kıymetli maden oranının düşürülmesi, geçmişte enflasyona sebep olmuştur. Ama bu enflasyonun (fiyatlar genel düzeyinin yükselmesi) kendisi değildir. Gelelim “yükselt faizi, düşür enflasyonu” tavsiyesine. Tavsiye edilen bu yöntemin “her zaman ve her yerde enflasyonu düşürdüğü yani fiyat istikrarı sağladığı da” doğru değildir. Bu ilişki, ABD gibi ulusal parası döviz olan yani “tek paralı” ekonomilerde, ayrıca “ücret-fiyat” sarmalının oluşmasına izin verilmeyen hallerde, “ekonomiyi soğutarak” enflasyonu düşürmede başarılı olmuştur. Türkiye gibi parası döviz olmayan “çift paralı” bir ekonomide sırf ülkeye sıcak para çekmek için yüksek faiz vermenin bu teoriyle ilgisi yoktur

ÇÖMLEK PATLADI

Dövize narh koymak veya yüksek faizle fiyatını baskılamak yanlıştır, tezini kırk yıldır savunuyorum. AKP, bir yıl önce bu noktaya döviz (barut) bitince istemeden geldi. Bu kritik virajı savrulmadan yavaşça dönmek gerekirken, işi aceleye getiriyorlar. Sanki “çömlek patlasın” istiyorlar. Ortalığı toz duman kaplasın, hatalarımız görünmez olsun biz de aradan sıyrılalım, kurnazlığı içindeler gibi bir hal var. Çetin Altan’ın böylesi günlerde söylediği “başka türlü olabilseydi, öyle olurdu” sözünü hatırladım. Yurdum iktisatçılarının hâlâ savunmaya devam ettikleri, Türkiye ekonomisi cari açıksız yapamaz “öğrenilmiş çaresizliğinden” belki de ancak böylesi bir kör dövüşü sonunda kurtulabileceğiz. Asaf Savaş “düzeltme, düzenli olmalıdır” der. Galiba bizim kültürümüzde bu yok. Bu yüzden düzeltme girişimleri, hep düzensiz oluyor. Ne yazık ki;  düzensizlik, düzeltmenin başarı şansını azaltıyor.

REKABETÇİ KUR VARDIR

İktisadın “rasyonelliğinden” hoşlanmayan “sıcak paracı” iktisatçılar(?), cari açık yüzünden dış borç stokunun ilelnihaye büyümesinin yaşamsal bir sorun olduğunu kabul etmek istemiyorlar. Üzerlerine gidilince de, evet bu sorundur ama, TL’nin değerini düşürerek, düşük işçilik maliyetiyle üretilmiş sanayi veya tarım ürünleri ihraç etmek ve Türkiye’yi yabancı turistler için ucuz tatil cenneti yapmak çözüm değildir diyorlar. Peki çözüm neymiş? Yüksek teknoloji ürünleri üretip, yüksek fiyatla ihraç etmekmiş. Bunu duyunca aklıma İbrahim Tatlıses’in “Urfa’da Oxford vardı da biz mi gitmedik?” demesi geliyor. Arkadaşlar, saçmalamayın! Bunu yapabilecek sanayicimiz vardı da “doların ucuz olması yüzünden mi” bunları imal edip ihraç edemediler? Tam aksi, aklınız eriyor, elinizden geliyorsa, şu yüksek değerli, yüksek teknoloji ürünlerini siz üretip ihraç edin.

UYARI!

TL’nin değerini düşürüp, sonra fiyatlara, ücretlere ve tüm gelirlere kur artışı kadar zam yapılırsa rekabetçi kur diye bir şey kalmaz. Ekonomide yapısal reformun gerçekleşmesi için rekabetçi kur, kalıcı olmalıdır. Bunun için, enflasyon, devalüasyondan, gelirler de enflasyondan düşük kalmalıdır.

Son söz: Borç işten değil, dişten ödenir.