Her devletin kurucu aileleri vardır. Bunlara hanedan denir. Amerika (ABD) ise hanedanı olmadan kurulmuş, 100 yıl içinde dünyanın en ileri, en zengin ve en güçlü ülkesi haline gelmiş ve bu konumunu 150 yıldır sürdürebilmiş çok ilginç bir vakadır. Amerilalılar, bu başarılarının temelinde, anayasalarının yattığına inanır. ABD, eski İngiliz kolonilerinden oluşan bir “devletler birliği” (united states)dir. Emlak sahibi, varlıklı, okumuş asker ve sivil kişilerden oluşan kurucu babalar, faziletine inandıkları bir iktisadi ve içtimai sistemi  muhafaza edecek bir “çerçeve/anayasa” kaleme almıştır. Kendilerine “framers” (çerçeveciler) denen kuruculardan Ben Franklin, temsilcilere  “koruyabilirseniz eğer, işte size bir cumhuriyet” (A republic, if you can keep it) demiştir. Amerikan anayasında “demokrasi” kelimesi geçmez. ABD’yi  “bu bir cumhuriyettir, demokrasi değildir” (this is a republic, not a democracy) olarak tanımlamak o günlerden günümüze kadar gelen bir özdeyiştir. Bu vurgu,  sadece Amerikan devleti için değil “varlık nedenini muhafaza etmek isteyen” başta üniversiteler olmak üzere tüm kurumlar için de geçerlidir. Kurucu babaların, kendi siyasi partilerini “cumhuriyetçi”,  muhaliflerin ise partilerini “demokratik” diye adlandırması bu yüzdendir.  Bu adlar, aradaki farkı net olarak ortaya koymaktadır.

OSMANLI DEVLETİ VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ

Birinci Dünya Harbi’nden mağlup çıkan Osmanlı Devleti’nin toprakları  bölünmüş ve payitahtı İstanbul 5 yıl işgal altında kalmıştı. Dönemin padişahı Sultan Vahdettin’in güvenini kazanmış  ve onun yaverliğini yapmış Mustafa Kemal Paşa, İstiklâl Harbi’ni kazandıktan sonra, Hanedan’ı ihya etmeyip, cumhuriyeti kurmasaydı Türkiye modern dünyada bugünkü  yerinde olmazdı. Hristiyan bir toplumla, Müslüman bir milletin zihin yapıları ve değer yargıları birbirinden çok farklıdır. Bunun binlincindeyim. Yine de Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasını yapanlarla ABD Cumhuriyeti’nin anayasasını yazanların “düşünce tarzları” arasında benzerlikler buluyorum. Bu yüzden birinci paragrafta ABD’den bahsettim. Amerikan devleti, kurucu babalarının değer yargılarına göre şekillenmiş bir “cumhuriyet”tir. Zamanla imtiyazsız sosyal kesimlerin tercihlerine de yer veren “demokratik” bir rejime dönüşmüştür. Anayasada da çok sayıda değişiklik (amendment) yapılmıştır.

EMEKLİ AMİRALLERİN TALİHSİZ  BİLDİRİSİ

Gece yarısı “104 amiral imzalı” bir bildiri yayımlanması, içeriği ne olursa olsun anti demokratiktir. Hatadır ve tepki çeker. Ancak bu, ilk kadın İç İşleri Bakanı, İyi Parti kurucusu, bir zamanların Asena’sı Meral Akşener’in dediği gibi bir zevzeklik değildir. Bu, telaşla alarm düğmesine basmaktır. Gelelim binlerce subay arasından temayüz edip, amiral rütbesine kadar çıkmış, yüksek eğitimli, toplumun onda dokuzundan daha zeki bu kişilerin niçin böylesi riskli bir çıkış yaptığının tahliline. Cumhuriyetin kurucu babaları, ileride seçimle iktidara gelebilecek demagogların ülkeye verebilecekleri hasarı sınırlamak için bir çerçeve çizmiştir. Bu çerçeve: a) laiklik b) ulusal bütünlük ve c) tam bağımsızlıktan oluşan bir üçgendir. Bununla da yetinmemiş sivil/asker yüksek bürokrasi ile yargıya bu çerçeveyi aşanları uyarma görevi vermiştir. Denizci paşalarımız bu görev bilinciyle yetişmiştir. Onlar da AKP’nin şaşkınlığına bakıp, durumdan vazife çıkarmıştır. Hepsi bu kadar.

Son söz: Usule takılan, esası ıskalar.