Sözcü, muhalif bir gazetedir. Ben de muhalif bir yazarım. Zaten iktidar beslemesi olanlar hariç, her devirde kendi ayakları üzerinde duran medyanın hemen hepsi muhaliftir. Çünkü basın, demokrasilerde dördüncü kuvvettir ve esas görevi halinden memnun olmayanların sesini iktidara duyurmaktır. Bu da doğal olarak muhalefettir. Demokrasinin olmazsa olmaz şartı da kuvvetler ayrılığıdır. Kuvvetler ayrılığından kasıt bir ülkede “yasa yapma, yönetme ve yargılama” erklerinin tek elde toplanmamasıdır. Bu ayrılık, anayasayla korunmalıdır. Aksi takdirde yöneten, diğer iki kuvveti de elinde toplar. Yani düzen antidemokratik “kuvvetler birliğine” dönüşür. Basına dördüncü kuvvet denmesinin sebebi, onun kuvvetler ayrılığının teminatı olmasıdır. Yani basının kendisi ne kanun yapar, ne halka vergi salıp harcama yapar ne de kimseyi yargılayıp hapse tıkar. Onun işlevi, üç kuvvete de ve hatta  muhalefete de “muhalefet etmektir”. Aksi takdirde basın, gücünü kaybeder ve “biri”nin borazanı olur. Gazetecilikte, gözden kaçan ince nokta budur.

HEM ŞİŞMAN HEM AÇ OLUNMAZ

Geçen hafta TÜİK (İstatistik Kurumu) tarafından 2020 yılını kapsayan “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması” sonuçları yayınlandı. Yayınlanan metninde “yoksulluk” gelir sınırının nasıl hesaplandığı anlatılmakta ve nüfusun yüzde kaçının yoksul olarak tanımlanabileceği ortaya çıkmaktadır. Bu sınır ülkenin kişi başına GSYH’na ve milli gelir dağılımına göre hesaplanır. Pandemi dolayısıyla ekonomik hareketlilik yavaşladı. Tüm dünyada gıda maddesi fiyatları dolar cinsinden yükseldi. Üstelik Türkiye’de dolar da pahalılandı. Sabit gelirliler için geçim zorlaştı. Kuraldır: Muhalif gazeteciler TÜİK’in “yoksulluk” veya sendikalar tarafından hazırlanan “açlık” araştırma raporları açıklanınca bunu haber yapar. Sokağa çıkarak yoksul veya “aç(?)” insanlarla konuşur. Televizyonda görmüşsünüzdür. Kendileriyle röportaj yapılan “yoksul” veya “” insanlar pek de öyle yoksul veya aç durmamaktalar. Hatta geçen gün aç olduğunu söyleyen şişmanca bir bey, elindeki kraker paketi gösterip “bakın parasızlıktan karnımızı neyle doyuruyoruz” deyip bisküviti ağzına attı. Bu da bana “ekmek yoksa, pasta yesinler” esprisini hatırlattı.

YOKSULLUK İZAFİDİR

IMF’nin yayınladığı “Satınalma Gücü Paritesi” göre bazı ülkelerin kişi başına GSYH’sı 2021 yılında tahminen şöyle olacaktır. Katar 97 bin, ABD 68 bin, Almanya 57 bin, İngiltere 47 bin, Yunanistan 30 bin, Rusya 30 bin, Türkiye 28 bin, Çin 17 bin, İran 13 bin, Mısır 13 bin dolar. Görüldüğü gibi ülkelerin kişi başına milli gelirleri (GSYH) aynı değildir. Dağılımı da farklıdır. Bu sebeple her ülkenin “yoksulluk” gelir sınır farklıdır. Katar’ın yoksulu Türkiye’de, Türkiye’nin yoksulu da Mısır da orta gelirli sayılabilir. Yoksulluk görelidir. Yoksul sınırını belirleyen rakam “eşdeğer hane halkı kullanılabilir ferd medyan gelirinin oranı” olarak saptanmaktadır. Bu oran, %40,50,60 veya 70 olabilir. Genellikle %60 olarak alınmaktadır. Bir de sendikaların Türkiye için hesapladığı “açlık sınırı geliri” var. Bu hesabın ülkemizdeki gerçek hayatta karşılığı yoktur. Eğer açlık sınırı altında geliri olanlar, “mutlak anlamda” aç olsalardı, bir süre sonra açlıktan ölürlerdi. Belediyeler de her gün sokaklardan açlıktan ölmüş insanların cesetlerini toplardı.

Son söz: Abartı, gerçeği gölgeler.