BİZİM üzüldüğümüz bir şampiyonaydı... Özellikle, taktik uygulama ve oyuna ağırlık koyma anlamında sınıfta kaldık. Umarım, bundan büyük dersler çıkarırız. İsviçre
saat gibiydi, özellikle Fransa maçında... Almanya, tam bir hayal kırıklığı yaşattı. Macaristan ve Çek Cumhuriyeti, oynadıkları futbolla izleyenleri memnun etmeyi başardılar. İsveç fizik, teknik ve kontraatak futbolunun güzel örneklerini verdi. Maçın içinde kalp krizi geçiren Eriksen, stattaki seyirciler kadar, ekrandaki yüz milyonları da çok etkiledi. Danimarka bu travmaya rağmen, benim bu turnuvadaki en beğendiğim takımlardan biri oldu.

İspanya, çok iyi bir takım olmasına rağmen, gol pozisyonunu koklamayı iyi bilen bir forvetinin olmamasının bedelini elenerek ödedi. Shevchenko’nun takımı Ukrayna, kısıtlı kadrosuna rağmen iz bıraktı. VE İngiltere... Southgate’in takımı, savunma kartını mükemmel kullandı. İngiltere karşısında gol pozisyonu bulmak bile zordu. Duran toplarda her zaman olduğu gibi tehlikeli oldular. Kane ve Sterling’in, bu turnuvadaki performansları unutulmayacak. Fakat, şampiyon İtalya’nın yeri, bence, başkaydı bu turnuvada...

ROBERTO Mancini, neredeyse dibe vurmuş milli takımı, ekibiyle zirveye taşıdı. “Ben, hayatımda İtalya’nın ısınması gibi bir ısınma görmedim. Senin maçta attığın deparı, onlar ısınma sırasında atıyor” Şenol Güneş baskın takımı böyle tarif etmişti. İtalya, topa sahip olup yaptığı presle, rakiplerini çoğu zaman perişan etti. Sağ bek Di Lorenzo, oyunun içinde bazen stoper olurken, sol kenarda Spinazzola, resmen şov yaptı. Keşke sakatlanmasaydı... Orta alan merkezde, Jorginho-Verratti kusursuzdu. Chiesa ve Berardi, oyunu genişletme anlamında büyük işler yaptı. Barella, orta alandan verdiği destekle, bir anda beşli hale gelen hücum hattına çok iyi destek verdi.

Bonucci-Chiellini, savunma ortası tam bir kale gibiydi. RAKİBE ve oyunun gidişine göre farklı taktiklere geçebilen İtalya, Donnarumma gibi süper kalecisiyle, futbolda yeni rönesansı başlattı