Sadece benim için değil tabi, hemen hemen tüm dünya için her şeyin negatif olduğu bir yılı daha geride bırakıyoruz. En önemli neden kuşkusuz pandemi.

Tabi ülkemiz için mesele sadece korona değil. Ekonomi kötü, siyaset kötü, Beşiktaş kötü. Günlerimizi saçma sapan, boş ve gergin tartışmalarla hebâ ediyorlar. Çoğu kişi mutsuz, ondan da beteri umutsuz.

Bu karanlık tablo içinde 2021 yılının tek ‘pozitif’ haberini aldım. Covid testim pozitif çıktı. Durumu varın siz düşünün. Memlekette her şey negatif, ben pozitif.

Hafta başı üzerimde bir kırgınlık vardı. “Herhalde spor yaptım, ondandır” diye düşündüm ama içime de bir kurt düştü. Ertesi gün bir  de baş ağrısı başladı. Fakat cereyanda kalsam bile başım ağrır, pek önemsemedim. Ancak gribal semptomlar da baş gösterince hemen hastaneye test yaptırmaya gittim.

Daha önce de çok defa PCR testi yaptırmıştım. Bu sefer eski adı Göztepe SSK olan, Süleyman Yalçın Şehir Hastanesi’ne gittim. Amacım biraz da yeni binalar eklenen bu hastaneyi görmekti.

Lise yıllarım buralarda geçti. Hastanenin hemen arkasındaki Mehmet Beyazıt Lisesi’nde okuduğum için, kendi adıma biraz da nostalji olacaktı.



Hastane bahçesinde, başı sonu belli olmayan bir kuyruk dikkatimi çekti. Önce bir anlam veremedim. Yüzlerce kişi kuyruktaydı. Birileri “CeHaPe döneminde kalma kuyruk bu. Bay Kemal’in SSK Genel Müdürlüğü döneminin eseri” derse şaşırmam diye düşünüp, kendi kendime güldüm önce.  Merak edip sorduğumda, test kuyruğu olduğunu öğrendim. Ben de kuyruğa girsem, saatlerce beklemem gerekecekti.

En yakın özel hastanenin yolunu tuttum. 250 TL ödedim ve test örneği verip eve döndüm. Birkaç saat sonra da sonucu öğrendim;  ‘pozitif.’

O andan itibaren, hayatım gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti. Aslında kısa metrajlı bir film demek daha doğru.  “Acaba birine bulaştırmış olabilir miyim? Benim yüzümden sevdiklerim zarar görür mü” diye içim içimi yiyor. Annemi ziyarete geçen hafta sonu gitmiştim. Zaten iki yıldır O'na sarılamıyor, elini bile öpmüyorum. Hemen aradım, çok şükür bir belirtisi yok. Rahatladım.

Teşhisten birkaç gün önce görüştüğüm herkes gözümün önünden geçen kısa filmin kahramanlarıydı. Tavla oynadığım arkadaşımı aradım, onda da belirti yoktu. Birkaç gün içinde görüştüğüm insanlara da tek tek bilgi verdim. Tabi doğal olarak çocuklarıma bulaştırma ihtimalim yüksek. Şu ana kadar bir bulgu olmaması beni şimdilik rahatlatıyor.
Üçüncü aşısını olmuş, tedbire özen gösteren biri olarak korona beni korkutmuyor. Fakat bu illetin psikolojisi de pek fena. “Acaba sevdiklerim benim yüzümden zarar görecek mi?” diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Her açıdan çok kötü bir yılın son günlerini, evimde bir odaya kapanarak geçirmek zorundayım şimdi. İstatistiklerdeki yerimi aldım. 39.681 kişiden biriyim.
İşte geride bıraktığımız yılın 'tek pozitif haberi' bu.

Hepinize, mutlu bir yıl dileyeceğim ama bundan benim de pek umudum yok. Bari hiç olmazsa pandeminin bittiği bir yıl olsun 2022.

Beşiktaş koronaya iyi gelir


Test sonucumun ‘pozitif’ çıktığını öğrenir öğrenmez kendimi odaya kapattım. İki yıldır eve sığdırmaya çalıştığımz hayatı, şimdi tek başıma, tek göz odaya sığdıracaktım. Virüsümle birlikte, benim için ayrılan odada karantina çekildim. E nereden bakarsanız moral bozucu.

Neyse ki akşam Türkiye Kupası elemelerinde Beşiktaş-Altay maçı vardı.  Ben de yine Beşiktaş’a sığınabilecektim.

Açıkçası çok bir beklentim de yoktu. Neticede her şeyin kötü gittiği bir dönemde Beyiktaş’ın iyi gitmesi beklenemez. Ama kötü bir Beşiktaş’ın bile ne denli bir iyileştirme etkisi olduğunu çocukluğumdan bilirim.

Maç başladı. Bir kez daha mırıldandım kendi kendime, “İyi ki Beşiktaş var.”

Bir göz odada, dünyadan tecrit, sevdiklerimden ayrı, kanrantinada, hiç olmazsa Beşiktaş vardı karşımda.

Bir saat önce aldığım haber beni üzse de, bir kez daha siyahımın yanına beyaz oldu. Sevindim.

Az sayıda taraftar tribünlerdeydi ama sanki yer gök inliyormuş gibi geliyordu televizyondan. Bir anda “Uğrunda ölmeyen Fenerli olsuuun” diye devam eden tezahüratı, “Uğrunda ölmeyen korona olsuuun” diye duymaya başladım. Dikkat kesildim, sonra kendi kendimi güldüm.

İzlediğim vasat futbol da, Beşiktaş’tan keyif almamı önleyemedi. Sanki, korona için aşıdan da etkili bir ilaç gibi geldi bana, karantinanın ilk saatlerinde Beşiktaş.

Rakibin de siyah beyaz olması daha da bir cezbediciydi benim için.

Bir ara halsizliğim geçer gibi oldu, fakat Michy Batshuayi’nin savsak futbolu, beni tekrar biezginliğe itti.

Oğuzhan’ın attığı akıl dolu bir iki pas, iyice keyiflendirdi beni. Çoğu kişinin aksine, Oğuzhan’ın hala Beşiktaş'a çok şey katabileceğini düşünüyorum. Tekniğini beğeniyorum ve ona inanıyorum.

İlaca gerek yok, sadece Beşiktaşla direneceğim koronaya karşı. Beşiktaş bir çok şeye olduğu gibi koronaya da iyi geliyor.

Bir ara, “Keşke Altay beraberliği yakalasa” diye geçirdim aklımdan. Ömrümde ilk defa Beşiktaş’ın gol yemesini istedim. Hastalığıma verin. Çünkü beraberlik olsa, maç en az yarım saat daha uzayacak, ben de hastalığımın ilk saatlerinde biraz daha Beşiktaş ile olabilecektim. Sırf bu yüzden.

Son düdükle birlikte, tüm taraftarın sevgisini kazanan Önder Karaveli’nin, saygıyla Mustafa Denizli’ye sarılması geldi ekrana. Mustafa Hoca’nın üzüntülü haline ben de üzüldüm. Sonuç ne olursa olsun, Büyük Altay’ın “Büyük Mustafası o.” Büyük Hoca, Büyük futbolcu ve Büyük Beşiktaşlı.

Maç bitti. Yalnızlığımın maçı.