Sıcak bir yazdı. İstanbul kavruluyordu.

Şişli’deki Gülbahar Mahallesi sakinlerinin evlerine çekildiği 23 Haziran 2010 akşamı saat 22.30’da sokaktan “Yardım edin” iniltisi duyuldu.

Bu inilti çırılçıplak şekilde yola uzanan bir gençten geliyordu.

Adı, Onur Yaser Can’dı.

Onur Yaser, Hataylı Arap kökenli Mevlüt ile ailesi Girit’ten göçen Hatice’nin ilk çocuklarıydı.

Ankara’da, 3 Haziran 1982’de dünyaya geldi.

ODTÜ Mimarlık Fakültesi’ni bitirdi.

Belçika’daki Saint Lucas Güzel Sanatlar Okulu’nda resim eğitimi aldı.

İtalya’da Bari Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde okudu.

İngilizce, Flamanca ve İtalyanca biliyordu.

Müziğe de yeteneği vardı.

Davul, bendir, gitar ve saz çalıyordu. Amatör müzik grubu kurmuştu. Üniversiteyi bitirdiğinde İstanbul’daki bir mimarlık ofisinde iş buldu.

Üç arkadaş ev tuttular.

Karakolda çıplak arama


Onur Yaser, 28. yaş günün­den bir gün öncesine, yani 2 Haziran 2010’a dek mutlu bir yaşam sürüyordu.

O gün Beyoğlu’nda eğleni­yordu.

Yeni yaşına basmıştı.

Geç saatlerde esrar içmek istedi.

Hakan adlı kişiden esrar al­mak için Cumhuriyet Cadde­si’ne gitti. Yirmi dakika sonra Hakan’ın aracı yanaştı. Esrar ve para el değiştirdi. Araç uzaklaşırken, polisler Onur Yaser’i durdurdu. Genç adam takibe alındığını bilmiyordu.

Üzerinden 11.4 gram esrar çıktı.

Uyuşturucu satıcısını yakalayamayan polis, Onur Yaser’i Narkotik Suçlarla Mücadele Şubesi’ne götürdü. Polis Muhammet O. ve Onur Ü., gözaltındaki Onur Yaser’i çırılçıplak soydu ve çömeltip öksürttü.

Onur Yaser, gece 1’de bırakıldı.

Öyle korkmuştu ki polis ulaşmasın diye telefonunu iptal etmişti.

Narkotik Şubesi’nde görevli Soner G., doğum gününde iş yerini arayıp Onur Yaser’den 4 Haziran’da emniyete gel­mesini istedi.

O gün önüne konulan ifade­yi imzalamaya mecbur edildi.

Emniyetten çıktığında ruh sağlığı bozulmuştu. İzlendiğini, evinin basılacağını düşünü­yordu. Konuşmuyor, odaya kapanıyordu.

Polis, Onur Yaser’i 24 Hazi­ran’da üçüncü kez çağırdı.

Bundan bir gün önce...

Onur Yaser avukatını aradı ve “Gelmezsem başıma ne gelir?” diye sordu.

Saat 20.24’te babası Mevlüt’ü aradı. “Başımda adli sıkıntı var ve telefonda konuş­mak istemiyorum” dedi.

Annesi Hatice’ye “Gelin” diye rica etti.

Babası ve annesi Anka­ra’dan İstanbul’a doğru yola koyulurken...

Onur Yaser, saat 22.30’da çırılçıplak vaziyette odanın penceresine çıktı.

Kendini üçüncü kattan aşağıya bıraktı.

Önce annesi gitti, sonra babası


Onur Yaser’den sonra Hatice Can, emekli oldu ve bütün za­manını davaya ayırdı. Oğlu adı­na internet sitesi kurdu. Benim 2012’de kaleme aldığım, polis şiddeti ve işkenceyi konu alan ‘Sıfır Tolerans’ adlı kitabımda, yaşadıklarını şu sözlerde anlattı:

“Onur’un yanına gitmeye niyetliyim açıkçası; yemiyorum, içmiyorum; zayıfladım. İzin vermediler. Hastanelere yatır­dılar. Kendime geldikten sonra dedim ki Onur hayatından koparıldı Hatice, eşin doğru şeyler yapıyor, hadi onunla yola çık. Benim oğlum var ama 28 yaşında delikanlı, yaşlan­mayacak. Onun hak mücadele­sinde iğneyle kuyu kazdığımızı biliyorum. Sanki şimdi Onur’u iki yaşında eyledim. Bir nebze yol kat ettik. Yani onu ben yeniden büyütüyorum İsmail Bey. Bu dünya Onur Yaser’e haksızlık edildiğini bilecek.”

Ne var ki Hatice Can’ın gücü bu ruhsuz dünyada tutunabil­meye yetmedi.

Ve 3 Mart 2014’te...

Oğlu gibi kendisini boşluğa bıraktı.

Onur Yaser’in davasını, baba Mevlüt üstlendi.

Ancak yorgun kalbi evlat ve eş acısını taşıyamadı.

O da 2019’da gitti.

Can Ailesi’nden geriye, Onur Yaser’in kız kardeşi Ezgi Sevgi kaldı.

Adalet arayışında bayrağı devraldı.

Yazılmış bir vasiyet gibi.

İçilmiş bir ant gibi.

11 yıl sonra gelen adalet umudu


Onur Yaser’in ölümünden sonraki ilk dava kime mi açıldı?

Tabi ki Onur Yaser’e!

Hem de altı gün sonra ve uyuşturucu ve uyarıcı madde satın almak suçundan.

Polislere gelince...

Narkotik Suçlarla Şube Müdürlüğü’nün bilgisayarla­rında yapılan incelemelerde Onur Yaser’in salıverilmesin­den sonra yedi dokümanda değişiklik yapıldığı, ifadesinin salıverildikten sonra düzenlen­diği saptandı.

Polis Soner G. ve Salih B.’ye resmi belgede sahtecilikten ayrı ayrı 2.6 yıl ceza verildi.

Ailenin mücadelesi sonunda aynı iki polise resmi belgeyi bozma ve sahte evrak düzen­leyip kullanmaktan da dava açıldı. Yargılamada 3’er yıl 1’er ay 15’er gün daha hapse hükmedildi.

Ancak Başkomiser Hakan A., polis Muhammet O., Onur Ü. ve Yunus B. için görevi kötüye kullanma yönünden soruşturma izni çıkmadı.

Ezgi Sevgi Can, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nde itiraz etti.

Mahkeme Onur Yaser’in ölümünün üzerinden 11 yılı aşkın bir süre geçtikten sonra 12 Temmuz’da bu polislerin soruşturulmasını kararlaştırdı.

Kararda, “İddiaların hazırlık soruşturması ve ceza kovuştur­ması yöntem ve vasıtalarıyla araştırılması gerektiği” vurgu­landı.

Onur Yaser’in intihara sürüklenmesine neden olan diğer polislere de bir dava açılması bekleniyor.

Bu dünya, yalnızca Onur Yaser’e değil...

Annesi Hatice’ye...

Babası Mevlüt’e de haksızlık yapıldığını bilecek.

Erdoğan Türkiye’sinde iş­kenceye değil, insan onuruna ‘sıfır tolerans’ gösterildiğini ve suç işlemiş görevlilerinin ‘cezasızlık güvencesi’ ile korunduğunu bu dünya görecek