Yanlış yolda yürüdü.

Yanlış zillere bastı.

Yanlış kapıları çaldı.

Yanlış davayı savundu.

Yanlış hedefler güttü.

Uçtu gitti 19 yıl.

Deneye...

Sınaya...

Yanıla...

Düzelte....

Elde edilmiş hazır 80 yıllık “birikim” ve bu birikimin üzerinde yükselebileceği ciddi bir altyapı vardı.

Atatürk dönemi birikimi.

İnönü dönemi birikimi.

Menderes dönemi birikimi.

Demirel dönemi birikimi.

Özal dönemi birikimi.

Ecevit dönemi birikimi.

Erbakan dönemi birikimi.

Çiller ve Yılmaz
dönemini de kapsayan bu 80 yıllık birikim; hiçbir İslam ülkesinin ya da az gelişmiş üçüncü dünya ülkesinin ulaşamayacağı altın mirasıydı.

★★★

Atatürk dönemi; yoklar, yoksunluklar içinde kusursuz sayılabilecek ciddi bir merkezi planlama ile Türkiye’nin Osmanlı döneminde kaçırdığı “Birinci ve İkinci Sanayi Devrimlerini”
yakalayabilecek dev adımlar atmıştı. Osmanlı’dan miras kalanların üstüne şeker fabrikaları, tekstil fabrikaları, çimento fabrikaları, demiryolları ağları koyarak; sanayide “seri üretime” geçebilecek ilk hamleleri yapmış, tarımda “köylüyü çiftçi haline getirecek” altyapıyı hazırlamıştı. İnönü dönemi İkinci Dünya Savaşı’nın sancılı yıllarına denk geldi ve Türkiye’yi Emperyalist boğazlaşmanın dışında tutarak “bağımsızlığını koruyabilecek” altın bir tecrübeyi İnönü döneminde kazandı. Menderes, Demirel, Özal, Erbakan, Ecevit, Yılmaz ve Çiller dönemleri de; anayasa ve yasalar ile yönetilmek, ileri demokrasiye geçebilmek, kuvvetler ayrımını oturtabilmek, Avrupa Birliği’nin tam üyesi olmak hedeflerine yönelmiş ve sanayi ülkesi haline gelen “Türkiye’nin artık dış borçla ve cari açık vererek ileriye gidemeyeceği ve orta gelir tuzağını asla aşamayacağı”
tecrübesine ulaşmıştı.

★★★

Tecrübe, tecrübe edilmez.

Ders çıkarılır.

Tecrübe çarçur edildi.

Ülke büyük krize girdi.

Çıkamıyor.

Açık olarak.

Bilerek.

Ve isteyerek.

İzlediği yolun sonunda Türkiye’nin ekonomik, sosyal, siyasal sorunları dağ oldu, büyüdü.

Türkiye düğümlendi.

İktidar, bırakın en acil ihtiyaç olan “yeterli dozda aşıyı Çin’den, Rusya’dan ya da Almanya’dan bulunup Türkiye’yi can telaşından kurtarmak” hiçbir alanda çözüm üretemiyor.

Esir oldu.

Kendini ve çevresini, kadrosunu ve tuttuğu yolun yanlışlığını eleştirerek özgür olma yolunu seçebilirdi. Tersini izledi, kendi çözümsüzlüğünün
kölesi oldu.

Fatura büyüdü!

★★★

Ülkelerin rekabet gücü üzerinde çalışmalar yapan Sumru Öz’ün yerli üretime ve ihracata ağırlık vererek enflasyonu düşürme (dezenflasyon) başarısı” açısından Türkiye ile Şili’yi karşılaştıran bir araştırması yayınlandı. Bu araştırmaya göre Şili, enflasyonu kalıcı olarak yıllık yüzde 3’e indirdi. Türkiye ise başarısızlığa uğrayarak çift haneli enflasyona saplandı. Çünkü iktidar kurumsal yapıyı bozdu. 80 yıllık altın birikimi çok kütü kullandı. Halkın sırtına binen faturayı hem dışta, hem içte büyüttü.

Halk desteğini yitirdi.

Esnaflar onu terk etti.

Emekliler onu terk etti.

İşçiler onu terk etti.

Çiftçiler onu terk etti.

Tüccarlar ve sanayiciler de terk ediyor. 19 yılıdır en değerli destekçisi ticaret ve sanayi odalarının üst örgütü TOBB’dan bile, utangaç ve korkarak da olsa, “yapmayın- etmeyin” eleştirileri gelmeye başladı. Esnafın temsilcisi TESK’in başkanı bile “Gerçeği sayın Cumhurbaşkanına söyleyecek cesaretim
yok” dedi.

Daha ne!

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Kurumları yıkmaya devam!


Hangi memur disiplinli, hangisi değil. Bunun bir yönetmenliği vardı. 39 yıldan beri uygulanıyordu. Dünkü habere göre, 39 yıldır yayınlanan yönetmenlik bütünüyle değiştirildi. Bütün memurlar hakkında disiplin amirliği yetkisi Cumhurbaşkanına verildi. Kurumları yıkmaya devam: Belediyelerde memur olarak çalışanların disiplinsizliği görülünce onları memurluktan çıkarma yetkisi “Büyükşehir Belediyesi Yüksek Disiplin Kurulu”na verilmişti. Büyükşehir Belediye Kanunu çıktığı 1984 yılından beri ondaydı. Bu yetki de Büyükşehir’in elinden alındı İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu’na devredildi. Çünkü Büyükşehir belediyelerinin en önemlilerini muhalefet partisi kazandı.