Bugünlerde televizyonda yayımlanan psikolojisi bozuk insanlarla ilgili dizilere rağbet malum… Genel bir beğeniyle birlikte eleştiriler de yükselmekte doğal olarak.

Özellikle Gülseren Budayıcıoğlu’nun yazdığı kitaplardan uyarlanan diziler, konuları gerçek hayat hikayelerinden alıntı olmaları nedeniyle, hastaların özel hayatlarını deşifre etmekle ve suçlanıyor.

Budayıcıoğlu’nun kitaplarını da okudum, dizilerini de severek seyrediyorum. Dizilerdeki hikâyeler kitaplarındakilerden çok farklı. Ayrıca yazılan hikâyeler gerçek yaşamdan alıntı olsa da Gülseren Hanım gibi profesyonel ve hasta mahremiyetinin ne kadar önemli olduğunu bilen birinin bu kitapları yazmadan önce bunun bir çaresine baktığını, hikâyeleri de değiştirerek yazdığını düşünüyorum.

Sanırım insanların takıldığı nokta dizilerin fragmanlarında söylenen ‘‘Gerçek bir hayat hikâyesi’’ cümlesi.

Bazıları bu dizilerin sinirlerini bozduğunu, psikolojilerini etkilediğini söylüyor...

Yani, ne demeli bilmem ki? Seyretmeyin kardeşim! Mecbur musunuz?

Ne yani, dizilerin hikâyelerine de mi karışılsın? Yeterince sansür yok mu? Ne seyretmemiz gerektiğine yeterince karışılmıyor mu zaten?

Müge Anlı’nın programlarını seyredin. Canlı canlı gerçek hikayeler. Onlar psikolojinizi bozmuyorsa bunlar ne ki?

Ayrıca bu hikayeler toplumun aynası.

Etrafımız benzer karakterlerle dolu değil mi? Sizin de etrafınızda temizlik hastası olduğunun farkında olmayan ama titizliğiyle övünen insanlar yok mu? Detay detay anlatırlar nereleri ne eziyetler çekerek temizlediklerini.

Hiç değilse bunun bir takıntı, bir hatalık olabileceğini göstermek bile bir farkındalık yaratmaktır.

İnsanlar kendilerine ayna tutan şeyleri pek sevmiyorlar anlaşılan.

Bir dizideki bekaret kontrolü sahnesine de epey tepki geldi. Sanki bekaret ülkemizin hali hazırda problemi değilmiş gibi… Sanki kızlık zarı uğruna kadınlar eziyet görüp, öldürülmüyormuş gibi…

En iyisi hep iyilerin sonunda kazandığı, fakirliğin övülüp, zenginliğin kötü karakterin bir parçasıymış gibi sunulduğu eski Türk filmlerini seyredelim, ya da yabancı filmleri. Film yabancı olunca nasılsa bizden değil deyip kimse ses çıkarmıyor.

Oysa sokak çocuklarının dramını anlatan Delikanlı Sadi’nin hikâyesinden ben çok etkilendim.

Bu sayede sokak çocuklarına daha bir empatiyle yaklaşıyorum artık. Sinek kovar gibi kovalamıyorum onları.

Ayrıca, seyredilen her şeyin bir misyonu bir mesajı olması da gerekmiyor. Yapılan diziler ders gibi hep olması gerekeni verse kimse izlemez zaten.