Daha yirmi-otuz yıl öncesine kadar:

“Dünyada tarım ürünleri kendine yeten 7 ülkeden biriyiz” diye övünüyorduk.

Bu artık bir mazi oldu!

Şimdi yiyeceklerimizin önemli bir bölümünü başka ülkelerden satın alıyoruz.

Avrupa ve Asya kıtalarından Güney Amerika’ya kadar, birçok ülkeden tarım ürünü ithal ediyoruz. Maazallah bunları ithal edemezsek aç kalırız!

Yanlış politikalar, hayvancılığımızı öldürdüğü gibi tarımımızı da perişan etti!

Devlet desteğinden önemli ölçüde mahrum bırakılan tarım üreticileri can çekişiyor!

Çiftçi borç içinde... Tarım sektörünün hali içler acısı!

Buna rağmen tarım üreticilerinin büyük çoğunluğunun seçimlerde iktidar partisine oy vermeleri ilginçtir! Neden acaba?

Istırap çekmeyi bu kadar çok mu seviyorlar?

AKP’nin iktidarda olduğu son 19 yıllık dönemde hemen her sektörümüz dışa bağımlı hale getirildi.

İleriki yıllarda bunu daha acı bir şekilde göreceğiz!

★★★

1995 yılından beri yabancı ülkelerden her yıl milyarlarca dolarlık tarım ürünü satın alıyoruz. Gıda ithalatı AKP döneminde kat kat arttı.

Hani kendi kendine yeten 7 ülkeden biriydik?

Hani tarım ürünlerimiz bizi besliyordu?

Bu sözler, bu övünmeler mazide kaldı.

Şimdi, temel gıda ürünlerini bile dışarıdan satın alır hale geldik.

Önce hayvancılığımızı öldürdüler, şimdi tarımımız can çekişiyor!

“Paramız var ki dışarıdan satın alabiliyoruz!” diyen Bakanlar oldukça tarım sektörümüz bir milim ilerlemez, hep geriler!

★★★

Milyonlarca insanımız tarım alanında çalışıyor ama hepsi mutsuz. Kazanamıyorlar, borç içindeler!

Tarım üreticileri kan ağlarken, tarım insafsızca çökertilip yok edilirken, ülke ekonomisi nasıl iyiye gidebilir?

Bir göz ağlarken, öbür göz gülebilir mi?

Eti, meyveyi, sebzeyi başka ülkelerden alıyoruz. Bazısı Avrupa’dan geliyor, bazıları da Güney Amerika’dan, Asya’dan...

Tonlarca buğday, nohut, mercimek, pirinç, kuru fasulye ithal ediyoruz.

Yaklaşık 10 - 12 milyon ton buğday dışalımı yapan bir ülkeye artık güçlü bir tarım ülkesi denilebilir mi?

Hayvancılığımız zaten ölmüştü, şimdi tarımımız da yetersiz hale gelmiş durumda...

Bu gidişin sonu iyi değil!

Yazık ediliyor size, bize, hepimize...

★★★

HAYYAM’DAN İKİ RUBAİ

Günümüzden 900 yıl önce İran’da yaşayan büyük bir ozan var.

Adı: Ömer Hayyam.

Astronomi dalında da ün yapan bu bilge kişinin, o dönemin yönetimlerini eleştirmek için yazdığı “Rubai” adı verilen dörtlükler değerini kaybetmeden yüzyılları aşıp bugünlere kadar geldi.

Bakınız ne diyor Hayyam?

İçin temiz olmadıktan sonra,

Hacı-hoca olmuşsun kaç para?

Hırka, tespih, post, seccade güzel,

Ama Tanrı kanar mı bunlara?

★★★

Niceleri geldi, neler istediler?

Sonra dünyayı bırakıp gittiler!

Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?

O gidenler de hep senin gibiydiler!

Paradaki Atatürk resmi ve “Taçsız Kral” Metin Oktay


Türk Milli Takımı ve Galatasaray’ın unutulmaz ismi Metin Oktay’ı kaybedeli 30 yıl oldu... Bu çok uzun bir süre ama sanki dün gibi geçti... Efsane futbolcu Metin Oktay’ın anıları hâlâ taptaze...

Metin Oktay (1936-1991) gelmiş geçmiş en büyük futbolcularımızdan biridir.

Onu 13 Eylül 1991 günü İstanbul Boğaz Köprüsü çıkışında meydana gelen elim bir trafik kazası sonucu kaybetmiştik...

Uzun yıllar Galatasaray ve Milli Takım’ın değişmez santrforu olan ve gol krallığını kimseye kaptırmayan Metin Oktay’a futbolseverler “Taçsız Kral” adını takmışlardı. Oynadığı 324 lig maçında 294 gol atarak büyük bir rekor kırmıştı.

Metin Oktay, “Taçsız Kral” adlı filmde başrol oynayarak kendi hayatını canlandırmıştı...

Ona, yalnız Galatasaraylılar değil, Türkiye’deki bütün futbolseverler hayrandı...

★★★

İtalya’da da bir sezon futbol oynayan Metin Oktay’ı şimdi neden mi hatırlattık?

Atatürk’e saldırıların devam ettiği günümüzde, Metin Oktay’ın şu sözü aklımıza geldi de ondan...

Büyük futbolcu, şöhretinin zirvesinde olduğu günlerde şöyle diyordu:

“Maçların başlangıcında kale seçimi için hakem YAZI-TURA attığında ben hep ‘TURA’ dedim. Çünkü, madeni paradaki Mustafa Kemal Atatürk resminin yüzünün yere gelmesini hiçbir zaman istemedim.”

Büyük bir incelik... Nur içinde yat Metin Oktay...

TEBESSÜM

Yılanın zehirlisi ve zehirsizi!


Araştırma yapılmış, “yılan dili” yani “zehirli dil” kullanan siyasilerin pek başarılı olmadıkları saptanmış...

Zehirli dil genellikle bir işe yaramaz, tepkileri arttırır!

Özellikle ahmak politikacılar “yılan dili” kullanmayı pek severler. Rakiplerine ve kendilerini eleştiren basına zehir zemberek ifadelerle saldırırlar.

Yılanın zehirlisi var, zehirsizi var...

Fıkra bu ya... İki yılan yolda gidiyormuş. Biri ötekine sormuş:

“Abi biz zehirli yılanlardan mıyız?”

“Niçin soruyorsun?”

“Dilimi ısırdım da...”

Diğer yılan ona şöyle bir yan yan bakmış:

“Nee? Dilini mi ısırdın?”

“Evet abi...”

“Aha, şimdi b.ku yedin işte!”

GÜNÜN SÖZÜ


Ülkeler, hem barış, hem savaş için güçlü kadrolar yetiştirmek zorundadır!