Kurtuluş Savaşı hazırlıkları yapılırken Giresun’da ‘kendiliğinden’ iki gönüllü alay toplandı! 42. ve 47. Gönüllü Giresun Alayları... Sancak çavuşları İğneli Pembe Hanım’ın ardında üç ay yürüyerek Ankara’ya ulaştılar! Sakarya Meydan Savaşı’nda, Fahrettin Altay Paşa, Mustafa Kemal’e telgraf çeker: “Haymana Mangal Dağı bölgesinde cephe düşüyor, geri çekilmek zorundayız!” Mustafa Kemal yanıt verir: “Çekilmeyin, desteğe Giresun Gönüllü Alayları geliyor...”


Yıldız Gürsoy... Ankara’da bir şirkette çaycılık yaparak geçiniyordu. 15 Temmuz hain darbe girişimini duyar duymaz evinden çıkıp bulduğu ilk tünele değil Genelkurmay’ın önüne gitti. Direnip, darbecilerin askerin merkezine girmesini engelleyecekti. Hainler uçaklardan bomba attı. Şarapnel parçasıyla yaralandı. Bir hafta ölüme de direndi ama şehit düştü!


Sevgi Yeşilyurt... İstanbul Eminönü’nde bir muhasebecide çalışıp iki çocuğunu büyütüyordu. 15 Temmuz’da darbecilerin Boğaziçi Köprüsü’nü kestiğini öğrendi. Düşünmeden evden çıkıp köprüye koştu. Vızır vızır kurşun yağıyordu. Oracıkta şehit düştü!


Bergama Ovacık’ta hükümet altın madeni için ruhsat verdi. Bergama’dan, İzmir’den yüzlerce gönüllü direnişe geçti. Akıllara kazınan görüntüleri anımsarsınız, erkekler pijamalı, Egeli köylü kadınlar da her zamanki gibi şalvarlarla İstanbul’a bile geldiler, Boğaz köprüsü üzerinde pankart açtılar. Amaç, güzelim ormanlara kıyılmasını önlemekti. Hiçbirinin babasının malı değildi ormanlar. Milyonlarcamızın yaptığı gibi yatıp yuvarlanabilirlerdi! Yapmadılar, direndiler.


Akdeniz’de, Ege’de ormanları alevler yutuyordu. Binlerce ‘gönüllü’ kendiliğinden bölgeye akın etti. Öyle boş boş değil hemde. Sudan yiyeceğe, giyisiden yanmaz eldiven, bota kadar ne buldularsa sırtlayıp ihtiyacı olanlarla paylaştılar. Günlerce alevlerle mücadele ettiler. İdareciler onların ‘gönüllülüğüne’ bile kızdı. Yine de Allah korusun, yarın olsa aynısını yaparlar!


Bir ara memleketin her yanında ‘başörtüsü eylemleri’ yapılıyordu. Başörtü takmayan sol görüşlü öğrenciler de bu eylemlere katılıp destek verdi.


Üsküdar Belediyesi’nin kafayı taktığı Validebağ Korusu eylemleri devam ediyor. Sadece korunun bulunduğu mahalleden değil, İstanbul’un her köşesinden yüzlerce insan gibi insan buradaki haklı direnişe duyarsız kalmadı.


Az ve öz görülen bu çok güzel hareketlerin arasında, Charities Aid Foundation(CAF) tarafından her yıl hazırlanan Dünya Bağışçılık Endeksi 2021 yayınlanınca şunu gördük. Listede 114 ülke vardı ve puanı ancak 31 çıkan Türkiye 78. sıradaydı! Dünya sıralaması şöyle yapılıyor. Tanımadığı bir kimseye yardım etme oranı. Sivil toplum kuruluşlarına bağış yapma oranı. Gönüllülük için harcanan zaman... Bu kriterlerle hesaplanınca ‘ihtiyaç sahibi olsa bile tanımadığı bir kimseye’ kolay kolay yardımcı olmayan bir toplum olduğumuz ortaya çıkıyor.


Yani durumumuz geçen yıl gibiydi! Bu yıl ilk kez, ilk 10’da yer almayan Amerikalılardan, Almanlar’dan ve İtalyanlar’dan çoook gerilerdeydik.


CAF’ın raporundaki halimizin Türkçesi şu: Duyarlı değiliz ya da duyarlı insanların gül hatrına pek duyarlı değiliz...


Biz, CAF araştırmasından çok çok önce durumu gayet iyi biliyorduk aslında! Bilmeyen bir millet, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diye CAFCAFlı bir laf üretebilir mi?


Raporuyla ve deyimiyle ‘zaten pek duyarlı olmayan’ bizlere ne diyor içişleri bakanı?


“Yurt bulamayan öğrenciler bahanesi ile 10 gündür ülke genelinde 24 ilde 114 eylem yapıldı. Toplam 2 bin 243 katılım oldu ve bunların sadece 310’unun öğrenci olduğu tespit edildi. Bu öğrencilerin tamamına yakınının yurt başvurusu dahi olmadığı ve sol gruplarla bağlantılı olduğu belirlendi.”


Yani?


Yanisi şu... Yurt sorununu dile getirmek, kiraların acayip artmasına dikkat çekmek, Türkiye’nin 81 ilinde ve hatta ilçelerinde bile açılan üniversitelere gidecek; ancak barınma ve fukaralık sorunu yaşayan yüzbinlere destek için kız arkadaşı ile el ele parkta oturmak varken, erkek arkadaşlarıyla halı sahada top koşturmak varken, birahanede piyizlenmek varken, televizyonda derbi izlemek varken, Saray’da yapılan gençlerle toplantıya (alınmazlar ya) katılmak varken, içişleri bakanı konuşurken alkış tutmak varken, aklını kullanıp üç maaş alacak bir işe kapılanmak varken, partiye üye olup AKP’li bir belediyede iyi kötü işe başlamak varken, AKP’nin pudra şekercisi ile arkadaş olup lüks araba nasıl alınırın yollarını öğrenmek varken ‘duyarlılık gösterip’ öğrenci bile olmadığı halde işini gücünü bırakıp, öğrenci olup yurt başvurusu bile yapmadığı halde 2 bin 243 kişi parkta yatmak suretiyle yurt eylemi yapmış, kimsesiz bırakılanların kimsesi olmaya çalışmış!


Bunu beğenmediyseniz, şunu verelim öyleyse!


Manisa’nın Yunusemre İlçesi’nde 22 yaşındaki A.E. tartıştığı eski eşi tarafın sokak ortasında tekme, tokat dayak yerken, bir Allah’ın kulu yardım etmedi. İzleyip, video çekti. Dayak, herif genç kadını dövmekten yorulduğu için bitti!


Karabük’te tek başına yaşayan 59 yaşındaki Şakir A. evinde öldü. Kardeşi eve gelip kapıyı çaldı. Açılmayınca, anahtarını kullandı. Adli Tıp araştırdı. Şakir A. öleli 10 gün olmuştu! Ne ailesi ne de komşuları umursayıp onu, arayıp sormamıştı!


***


Anlaşıldı ‘memlekette başkasının derdiyle dertlenen, insanına üzülen, ağacına üzülen, deresine üzülen, denizine üzülen, hayvanına üzülen ve bi şeyler yapmak için çırpınanları’ istemiyorsunuz. Kindar nesilden vazgeçtiniz de, dünya yansa umurlarında olmayan nesile mi döndünüz?


Bakın sizin de çok yakından takip ettiğiniz Sedat Peker, bildiklerini açık açık söylüyor, hepimiz yeni yeni şeyler öğreniyoruz. Siz de ne istediğinizi açık açık söyleyin. Çıkıp deyin ki mesela, inadına yazmıştır ama Orhan Veli’nin tarifi tas tamam bize uyar: “Ne atom bombası/ Ne Londra Konferansı/ Bir elinde cımbız/ Bir elinde ayna/ Umurunda mı dünya!” Söyleyin ki bilelim!