Aya sert iniş maceramız daha çok su kaldırır.

Türkiye’nin maddi manevi onca sorunu dururken ve de mızrak çuvala sığmazken konunun renkli bir magazin haberi gibi ortaya atılması, hali vakti yerinde olanlarla cebinde meteliği bulunmayan vatandaşı eşitledi adeta.

Derdinin çözülmesini başka bir ışık yılına bırakan millet, “Şükür, bugün de korona olmadık” muhabbetinden, “Aya gidiyormuşuz, haberin var mı” moduna geçti.

Devletin Reis’i açıklayınca tabi, yanlı yansız tüm medya konuya asıldı. Şahane mevzu, ne yapsın. Paradan puldan, işten aştan, bütçe açığından, uyulmayan anayasadan söz etmek yok. Üstelik, gerçekleri gizlemek zahmetine de gerek yok. Gayet temiz ve tehlikesiz. Aya gidiyoruz!

Koronavirüs, ölü sayıları, yeni hastalananlar, yeterli aşı var mı, rakamlar doğru mu, Kılıçdaroğlu’nun, Akşener’in, Babacan’ın, Davutoğlu’nun ‘durup durukken’ şu eksik, bunu niye yaptınız, ayıp değil mi, pes doğrusu türünden çıkışları, bir kısım medyadaki esnafın, iş dünyamızın feryatları, işsizler, öğrenciler, yeni mutasyonlar, tv’lerdeki doktorlar, meteoroloji uzmanları, deprem profesörleri…

Yüreğimiz sıkışmış, yaşama sevincimiz körelmişti. Çin aşısı gibi, tam zamanında yetişti bu ay konusu…

Fakat, öküzün altında buzağı arayanlar durur mu?

Ben de, “aya sert bir iniş yapacağız” müjdesini tv kanallarına konuk olarak detaylandıran Türkiye Uzay Ajansı (TUA) Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım’ın açıklamalarını analize daldım.

Başkan öncelikle, Erdoğan’ın “sert iniş” sözünü izah etti: Sert inişten kastımız, hafif bir çarpmadır!

Ardından, uzay limanımızı Türkiye’de kuramayacağımızın altını çizdi ve “Türkiye buna uygun değil” dedi.

Uzaya gönderilen şeylerin yerden kontrol edilebilmesinin önemli olduğunu anlatıp, geniş çaplı antenlerin gerekliliğine dikkat çekti, “Türkiye’de bu yok” dedi..

TUA Başkanı, sonra biraz gönül kırdı. MHP Lideri Bahçeli’nin, astronot ya da kozmonot isimlerinin yerine önerdiği, Cacabey’i kabul edemeyeceklerini söyledi.

E, ortada uzay limanı yok,

Kontrol antenleri yok,

Astronutumuz yok,

Ona verilecek isim yok...

Geriye ne kaldı peki?

Düşündüğün şeye bak dedim, onların astronotu, kozmonotu varsa bizim de Allahımız var.

Cumhurbaşkanı’nın, “Hatta hatta belki de bayanlar arasından da…” dediği konuyla ilgili doğrudan bir şey söylemedi TUA Başkanı. Fakat, fikir versin diye, “Örneğin, astronot yerine Cacabey diyeceksek, astronot sadece Türk olmayacak ki! Amerikalı astronot da olacak. Yarın, ‘Amerikalı Alparslanlar uzaya çıkıyor’ dersek olmaz” dedi.

Anlaşıldı ki, uzay hayali kuran kadınlarımızın şansı o kadar da yüksek değil. Sırada Amerikalılar var.

Bilgi dolu açıklamaların tamamı ilgi çekici. En etkileyici kısım ise, kullanılacak Türkçe ismin belirlenmesinde uygulanacak demokratik model.

Türk Dil Kurumu başta olmak üzere sayın devletimizin tüm kuruluşları, benim valilerim, kaymakamlarımız, Cumhur İttifakı’nın ileri gelenleri, il, ilçe teşkilatları, memlekette yaşayan herkes, tapu kadastro, dernekler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, dış temsilciliklerimiz, Kızılayımız, Diyanet İşleri, ülkemizde yaşayan başta Suriyelilerimiz, Afganistanlılarımız, Pakistanlılarımız, Somalililerimizin katılımı, desteği ve teveccühü ile bir isim bulunacak. Hatta, bu konuda dev bir anket bile yapılacak.

TUA Başkanı, bunca çabadan sonra ne olacağını da gururla açıkladı. Cümlesi aynen şöyle:

En son kararı da sayın Cumhurbaşkanımız verecektir. Onu göreceğiz…

Yani, uzaya çıkacak Türk’e verilecek isim de tıpkı Boğaziçi rektörü gibi atamayla belirlenecek!

Derin bir nefes aldım sonra...