Grand Designs, büyük tasarım... Bloomberg TV’de tekrarlarını bile kaçırmamaya çalıştığım programın adı. İngiltere’de ilk yayınlandığı tarih 1999. O günden günümüze tasarımcı ve yazar Kevin McCloud sunuyor. Özel mimari projeleri temelden bitime görüyorsunuz. Bazı inşaatların yapımı 5 yıl falan sürüyor! İşte bu projeleri içinde oturulur hale gelinceye kadar adım adım izliyor, zorlu yolculuğa çıkan ev sahipleriyle neler yaşandığını değerlendiriyor.

Hiç izlemeyenler, inşaat programı demesin hemen. İçinde öncelikle insan var. Ülkelerin birikimi kültür var, felsefe var, yaşamanın anlamı var, doğanın içine etmeden neler yapılabilir o var, bir ağacın hatta bazen ağaç dalının kıymeti var. Güneşin azıcık daha çok görülmesi arzusu var. Dünyayı yakmadan ısınmanın arayışı var.

Sevdiğim için övüyorum gibi gelmesin, gerçekten sadece güzel değil çok yararlı bir program. Büyük küçük herkese, özellikle de memleketimizde geleceğimizi emanet ettiğimiz yöneticilere önerilir...

Mesela son programda, vadiye yukarıdan bakan araziye özel bir ev yapmak için yola çıkan Briony ile Harry çiftinin 14 aylık serüveni geldi ekranlara. Evleri güzel oldu. Ben onu değil, sonundaki tüm yapım aşamalarında bizzat bulunan evin sahibesi Briony, eşi Harry ve programın işin erbabı sunucusu Kevin arasında geçen diyaloğu aktarmak istiyorum.

***

Kevin: Buraya ne kadar harcadınız?

Harry: 500 bin sterlin sanırım.

Kevin: Para ve süreyle ilgili sorular soruyorum ama, neticede evleri yapan insanlar için bunun bir önemi olmuyor. Projeniz genellikle olumlu geçti. Sırrınız nedir?

Briony: Eşim yetenekleri seçmeyi ve fark etmeyi, onların güvenini kazanmayı iyi biliyor. Bence bu sayede işler zorlaştığında kimse pes etmedi!

Kevin: Size yardım etmeleri için iyi insanlara güvendiniz o zaman...

Harry: Evet, bu projede sınırlarımı erkenden kabullendim! Başkalarına bel bağlamak sinir bozucu çünkü. Bütçenizi ve hayatınızı onlara teslim ediyorsunuz sonuçta. İyi insanlarsa iş değişiyor...

***

Bu konuşmadaki incelik, kültür birikiminin naifliği aslında. Bir insan, birlikte yaşadığı insanı ‘inşaat’ konusunda överken, zorluk karşısında yılmaz biri, gece gündüz çalıştı gibi beylik laflar yerine, “yetenekleri seçmeyi ve fark etmeyi iyi bilir” diyor... Fazla söze ne gerek?

Yetenekleri fark etmeyi iyi bilen Harry de eşi gibi. Bizim gibi ülkelerde yaşayanlara sesleniyor adeta! Bütçenizi ve hayatınızı onlara teslim ediyorsunuz sonuçta. Seçtikleriniz iyi insanlarsa iş değişir diyor...

Ev programı izliyorum ama aklıma güzel ülkemizin durumu ve bir ulusu küllerinden yeniden yaratan, öbür dünyaya göçerken bile neyi var neyi yok kalemine kadar milletine bırakan Mustafa Kemal Atatürk geliyor!

Bu tv programını beğeniyorum, Atatürk’e hayranım tamam. Ama konu bu iki beğeni değil. Özlem benimki... Adım gibi eminim, milyonlarcamız için bu özlemler ortak.

Keşke biz de Harry gibi ‘yetenekleri seçmeyi, fark etmeyi iyi bilenlerden’ olsak. Keşke, Taptuk Emre’nin tapusundaki Yunus gibi ‘yürek ateşinde’ kor olup ‘gerçek sevgiliye’ ulaştıracak simgesel odunların en düzgünlerini arayıp bulsak.

Seçmek bu yüzden büyük tasarımdır!

Seçilmiş olanlardan daha ağırdır seçenlerin sorumluluğu. Olup bitenler karşısında, seçileni yerip kendine toz kondurmamakla geçiştirilemez. Herkes kendi adına ‘yetenekleri fark etmeyi’ bilmeli. Boru değil... Mal mülk, elde avuçta ne varsa, şimdiki hayatımızı, gelecektekini ve hatta henüz yoksa bile doğacak çocuklarımızın hayatlarını seçtiklerimize emanet ediyoruz!

Emanet ettikleriniz iyi insanlarsa, evinizin, yurdunuz hali bambaşka olur...

Ya değillerse?

Senin seçimin... Öyle yan çizmek, dağ gibi sorunları görünce ‘başka ülke olsa da gitsek’ deyip sorumluluktan kaçmak olmaz.

***

Ne abarttın birader ev programı alt tarafı deyip geçmeyin. Bir insan ne ister ki sayılı gün, ömründen? Süründürmeyen maaşlı bir iş, çoluk çocuk başını sokacak bir ev, yüklerin olabildiğince adil paylaşıldığı bir ülke, yarın ne olacağım kaygısız bir gelecek...

Yeteneği fark edip seçimi sizin yaptığınız Türkiye’de, kaçına sahipsiniz peki?