Her dini öğreti, çağının kültürel kodlarını beraberinde taşır. Bu da dinin doğru anlaşılmasının önünde engel teşkil eder. Gerçek münevverler, zamanlarını dikkate alarak dini düşüncenin yeniden inşasına yönelik eserler vermişlerdir. Atatürk’e hayranlığıyla tanıdığımız Prof. Dr. Muhammed İkbal de bu isimlerdendir; yazdığı eserine “İslam Düşüncesinin Yeniden İnşası” adını vermiştir. Özgürlük aşığı İkbal modern bilimin geldiği yeni bilgi, birikim ve tecrübesi dikkate alınarak yeni bir kâinat idrakine sahip olunabileceğinden” bahseder. Bir dönemin kültürü içinden söylenmiş, zamanla ve coğrafyayla kayıtlı sözleri kutsayarak “yeni bir kâinat idrakinin” çıkmasını beklemek en hafif deyimle safdillik olur. Prof. Dr. M. Saim Yeprem Hocamın derslerde “hadisler, o dönemin kültürünü öğrenmek için önemlidir” dediğini hatırlarım. Bu farkındalık içinde yapılacak okumalar, hem peygamber tasavvuruyla ilgili yanlışları bertaraf edecektir hem de yenilenmenin (tecdid) yolunu açacaktır.

Geçen hafta, kadınlarla ilgili rivayetlerden alıntılar yaptım; ancak siyasi ve toplumsal konulardan hareketle de akla, mantığa ve bilime aykırı yüzlerce rivayet örneği verilebilir. Keza bu hafta tartışmalara konu olan aklın-havsalanın almadığı, sapıklık demekten başka kelime bulamadığım; altı yaşındaki bir kız çocuğunun evlendirilmesini savunanların kaynakları bu uyduruk rivayetlerle doludur. Hadisler ile yaşayan Sünneti birbirinden ayıran Prof. Dr. Fazlur Rahman’ın şu tespitini Müslüman bilinç, her vaziyet ve şartta dikkate almak zorundadır: “Hadisler, İslâm ümmetinin durumuna yıllarca bir süreklilik ve istikrar kazandırmıştır. Ancak bu istikrar, orta çağın sonraki devirlerinde yeni bir yaratıcılık ve orijinallikten yoksunluk pahasına muhafaza edilmiştir.” (Fazlur Rahman-İslam) Hatta insanları dinden soğutma pahasına.

YÜZBİNLERCE UYDURMA HADİS

Hz. Peygamber, sözlerinin Kur’an ayetleri ile karışmasını istemediği için hadis yazımını yasaklamıştır. Daha sonra izin verdiği konusunda muhtelif rivayetler olsa da bu da tartışmalıdır; bunun diplomatik yazışmalarla karıştırıldığı söylenir. Sahabenin ileri gelenleri hadis nakletme konusunda hassas davranmışlardır. Örneğin “Hz. Ebu Bekir’in derleyip yazdığı 500 hadisi yakması, rivayet sırasında bir hata yapılmış olabileceği endişesinden kaynaklanmıştır. Keza hadislerin yazılmasını düşünen Hz. Ömer’in, ileri gelen sahabe ile bir ay boyunca istişare ettikten sonra bu düşüncesinden vazgeçmesi” de dikkat çekicidir. (Diyanet İslam Ansiklopedisi) Hz. Ömer halifeliği döneminde bütün şehirlere bir genelge gönderir ve şu talimatı verir: “Elinde hadis türünden bir şey olan herkes elindekini imha etsin.” Bu hassasiyet sonraki yıllarda kaybolmuştur. Prof. Dr. Fazlur Rahman, hadislerin çok büyük bir bölümünün, eski İslam bilginlerince uydurulduğunu, Buhari ve Müslim’in topladıkları yüzbinlerce hadis arasından, sadece birkaç binini seçtiklerini ifade eder. Demem o ki, her nakil, aktarmaya ve zamana bağlı sorunları içinde taşımaktadır.

STATÜKONUN KORKUSU ÖZGÜR DÜŞÜNCEDİR

Daha önce yine bu köşede değindiğim, Dostoyevski’nin son romanı Karamozov Kardeşler’in en çarpıcı bölümü ‘Büyük Engizisyoncu’ dur. İnanç sömürüsü ve din istismarı çok iyi işlenmiştir. Hemen hatırlayalım: 16. yüz yıl. Engizisyonun kasıp kavurduğu yıllar. Hz. İsa, Sevilla bölgesinde yeryüzüne iner. İnsanlar onu hemen tanırlar. Gerçekleştirdiği pek çok mucize, insanları ayaklarına kapatır. Yaşlı kör bir adamın gözlerini açar, yeni ölmüş bir kız çocuğunu diriltir. Etrafında toplanan insanlar kısa zamanda çoğalır. Lakin olup bitenleri uzaktan izleyen Kardinal kızgındır. Nihayet muhafızlarına talimat verir ve İsa’yı tutuklatır. Çünkü İsa, karışıklık, aksaklık yaratmakta ve alışkanlıkları sarsmaktadır. İsa tutuklanırken etrafındaki kalabalığın tutumu bir anda değişir! Öyle ki, hemen, “tek bir varlık gibi engizitörün karşısında yerlere kadar eğilirler.”

Hz. İsa zindana atılır. Bundan sonra geçen diyaloglarda, insanın, belki de en çok özgür olması gereken yerde, nasıl sürüleştirildiği ve zihninin nasıl tutsak kılındığı anlatılır. “İnsan, Tanrı’dan ziyade mucizeler arar” der, Dostoyevski. Kardinal, İsa’nın hücresine gelince: “Bize yeniden haber vereceğin her şey, insanların inanma özgürlüğüne zarar verir!” der ve onu konuşturmaz.” Diyaloglar muhteşemdir. Hele Kardinalin, İsa’ya “biz özgürlüğü senin adına sonlandırdık” demesi, tüm dinlerin yazgısını anlatır niteliktedir.

Hz. İsa’nın yerine Hz. Muhammed’i koyarak tekrar düşünmenizi isterim. Hz. Muhammed dirilse, milyonlarca hadisi görse ve hayır bunlar benim sözüm değil dese, (veya fıkıh hükümlerine bunlar alimlerin kendi görüşleri dese) ona nasıl davranırlardı?

Cemil Meriç statükoyu çok iyi betimler: “Yeni bir hakikat, yeni bir düzenin müjdecisi olmak isteyen herkes, bir kelimeyle söyleyecek sözü olan herkes suç işlemek zorundadır!” Vesselam...

(ABB Tv’de (Ankara Büyükşehir Belediyesi Televizyonu)  14 Aralık Çarşamba, saat 16.00’da Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün ile ‘İslam’da Kadın’ı konuşacağız. Bilginize efendim)