Yap-işlet-devret (YİD) projelerini halka anlatırken; “Milletin devletin cebinden beş kuruş çıkmıyor” diye övündüler.

Yıllarca. Sayısız kez.

Gazeteci olarak yer aldığım küçük, küçücük bir grup insan da yıllarca bu cümlenin gerçeği yansıtmadığını hakikati tersyüz ettiğini, dahası halka yalan söylendiğini sıklıkla yazıp anlattık.

Nihayet -bebek adımlarıyla da olsa- mesafe alındı.

Bir: Kamuoyunda farkındalık oluştu.

İki: İktidar söylemini değiştirmek zorunda kaldı.



“DEVLETİN KASASINDAN ÖDEYECEĞİZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çanakkale Köprüsü hizmete açılış töreninde, “Yap-işlet-devret ve yüklenici firma, buradan aldığı parayla, eğer buradaki aylık, yıllık bedel onun aleyhine ise farkı kim ödeyecek? Bizler devletin kasasından ödeyeceğiz” dedi.

Normal koşullarda bu söz, “Milletin, devletin cebinden bir kuruş çıkmayacak” propagandasının sonudur.

Üstelik Türkiye gazetesinde, Yücel Kayaoğlu, imzalı habere göre, AKP toplantılarında köprü/otoyol geçiş ücretleri konuşuluyor, vatandaşın şikayetleri dile getiriliyormuş.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Haklısınız ama her hizmetin de bir bedeli var. İnsanlar hem hizmet almak istiyor hem de köprüler tüneller bedava olsun diyor. Böyle bir şey olmaz” diyormuş.

Gerçi lafın bir yerinde “Devletin kesesinden bir kuruş çıkmadan yapıyoruz” demiş ama alışkanlıktan olsa gerek. Yoksa aynı Erdoğan, neden “Köprüler tüneller bedava olamaz” desin. Neden “Devletin kasasından şirkete ödeyeceğiz” desin.

Kesin olan şudur: Hizmet edeceğim diye oy isteyen iktidar, vatandaşının sırtına döviz üzerinden on yıllar sürecek yüzlerce milyar dolar borç yükleyip gidemez. Bunu yapıyorsa da önceliği halk değil, sermayedir. Net.

GEZİ DAVASI İLE GERÇEKLER


“Kentin ihtiyacı var mı yok mu diye düşünmeden kentin ekolojik rezerv alanları, coğrafyası ya da topoğrafyası bunu taşır taşımaz mı diye düşünmeden ardı ardına mega projeler girmeye başladı. (...) Bütün mesele, yabancı yatırımcıyı inşaat sektörüne finans sektörüne bağlı olarak Türkiye’ye çekmek. (...) Bu büyük kentsel projelerin ardındaki şirketler ile HES ve enerji projeleri maden şirketleri arkasındaki sermaye gruplarının çok iç içe, bazen aynı sermaye grupları olduğunu görürsünüz.”

Yüksek Mimar/Mühendis Mücella Yapıcı, İmre Azem’in “Ucu olmayan Şehir”  belgeselinde, mega proje-küresel sermaye ilişkisini böyle anlatmıştı. Yapıcı, yıkımı erken görmüştü. 11 yıl geçti. Söz ettiği projelerin tamamı yap-işlet-devret usulüyle yapıldı. Kürsüde, “Milletin cebinden bir kuruş çıkmayacak” diyenler, doğal varlıklarımızın kesilip kurutulup talan edilmesi için imzalar attı. Bugün ise “Hizmetin bedeli var” diyorlar.



★★★

Mücella Yapıcı, ömür boyu hapisle cezalandırılmak isteniyor.

İki kez beraatle sonuçlanan Gezi davasının üçüncüsünde bugün tekrar yargılanacak. Onunla birlikte Osman Kavala için ağırlaştırılmış müebbet; Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater Utku, Mine Özerden, Ali Hakan Altınay ve Yiğit Ali Ekmekçi için ağır hapis cezaları isteniyor.

İki kez beraate rağmen istenen cezalar, Gezi’nin bıraktığı izin derinliğini gösteriyor. Gezi, yukarıdan dikte edilene itirazdı, dayanışmaydı. Ve Yapıcı’nın şu sözündeki vurguydu:

İnsanlar ilk defa kendi mülkiyetinin dışında kamusal olanı savunmak adına birlikte bir şeyler yapmak gerektiğinin farkına vardılar.”

Gezi’yi kriminalize etmek, bir politikadır. Bir nedeni de “kamusal olanı ortaklaşa savunma çabası”nın tekrarlanma endişesidir.

NEBATİ’NİN MÜCADELESİ


Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, bürokrasiyi hasım gibi görüyor. Geçen hafta Cannes’da Fransız yatırımcıları Türkiye’ye davet ederken “Bürokrasiyi alaşağı ederiz” diyen Nebati, dün Viranşehirlilere “Bürokratik engeller çıkaranların önünde biz duracağız” demiş.

“Enflasyonla nasıl mücadele edileceğini biz biliriz” diye eklemiş.

Hatırlatabiliriz: Bugün 14.80 TL olan dolar, bir yıl önce önce 7.28 TL’ydi. Bir yılda ikiye katlanıp üzerine çıkmış.

Geçen yıl yüzde 16.19 olan enflasyon bugün yüzde 54.44.



Bir yıl önce bugün ne mi oldu? Artık mizahı yapılmaya başlanan “ortodoks”, yani gerekli, temel politikaları uygulama çabasıyla bilinen Naci Ağbal ansızın Merkez Bankası Başkanlığı görevinden alınmıştı.

Ağbal da Nebati gibi AKP saflarında siyaset yapmış bir isimdi. Ancak önemli bir farklı: Ağbal, ticaret değil kamu görevi kökenliydi. Nebati’nin hasım bellediği bürokrasiden geliyordu. Maliye Bakanlığı’nda bütçe genel müdürlüğü yapmıştı.

Eğer Nebati, enflasyonla nasıl mücadele edileceğini biliyorsa, liyakat, güven ve öngörülebilirliğin anlamlarından başlayabilir.